Bazı insanlar vardır ki, bir makama geldiğinde ya da para pul edindiğinde, geldiği yeri çabuk unutur.
Kendisini bir halt sanır, aslını inkar eder.
Edep ve hayâ, sevgi ve saygı yerine, gurur ve kibir sarar dört yanını.
Tıpkı Hızır Paşa gibi…
Bilindiği üzere Hızır bir köylü çocuğudur ve 7 yıl Pir Sultan Abdal’a müritlik yapmıştır.
Hızır, İstanbul’a gider, sarayda tez zamanda ilerler. Paşa unvanı alır ve Padişah tarafından Sivas valiliğine getirilir.
Hızır Paşa vali olunca yüksek makamın büyüsüne kapılıp haram yemeye, yoksulu ezmeye başlamıştır. Hak gözetmez, halka tepeden bakar.
Devlet gücünü halkın aleyhine kullanır.
Sonunda yanında yetiştiği Pir Sultan Abdal’ı bile astıracak kadar ileri gider.
Hızır Paşa ve onun gibiler hiç unutulmaz.
Zalim, hak hukuk bilmez, adalet tanımazların idolü olarak anlatılır.
Devlet görevlilerinin görevleri kanunla bellidir.
Asli görevleri de halka hizmettir. Devlet onun için vardır.
Durmaları gereken yeri bilmezlerse haddi aşarlar.
Haddi aşmayı alışkanlık yapıp, sürekli hale getirirlerse ya da hak olarak görmeye başlarlarsa…
Adalet yerine zulüm başlar.
Birde asık suratlı olmayı ciddiyet sayanlar var.
Sanki meziyet.
Tüm emirleri sorgusuz sualsiz uygulatmak, insanları aşağılamak, onlara kapıları kapatmak bu tavrın devamıdır.
Halk arasında bu tip görevlilere verilen ad bellidir.
“Tıpkı Nemrut gibi…”
Her şeye hükmetme duygusu ise bir hastalıktır.
Makamda kalma ve insanların sürekli olarak övgülerine muhatap olma tutkusu gibi…
“İstediğim gibi yönetirim”, “istediğimi yaparım”, “istediğimle görüşürüm”, istediğimi reddederim…”
Devlet dairesi; kimsenin babasının çiftliği değildir, keyfi davranamaz.
Konumu, rütbesi ne olursa olsun.
Bir kısım insanlar korkar belki, bir kısım insanlar da sever görünür ama hakikati göstermez.
Ancak nefsi okşar.
Makam etrafında yalaka ve çıkar çevrelerinin yerleşmesine fırsat verir.
Hizmetin odağına halkı koymak gerekir.
Ne demiş Edebali, ”İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”
Devleti seviyorsan halka hizmet edeceksin, insanları küçümsemeyeceksin.
Makamlar gelip geçicidir.
“Kimler geldi, kimler geçti.”
Çoğunun adları bile hatırlanmaz
Bir gün gelecek, sende geldiğin gibi gideceksin.
Mağrur olma!
“İnsan eseri, eşek semeri ile övünür.”
Bazı insanların ise ne makamda, ne güçte, ne de parada, pulda gözü vardır.
Baskıdan yılmazlar, doğru bildiğini söylemekten çekinmezler.
Halkın sözcülüğünü yaparlar.
Onları dinle…
Dinle ki gerçeği bulasın.
Kimse kendini halkın üstünde, halkın efendisi gibi göremez.
“Halka hizmet Hakk’a hizmettir.”
Bu anlayışta çalışan kazanır.
Bu makamda oturarak anlaşılmaz.
Bazı devlet görevlilerinin yanına yaklaşılmıyor.
“Burnundan kıl aldırmıyorlar.”
Sen vatandaşı dinlemezsen, STK başkanlarına randevu vermezsen…
Halkın içerisine çıkmazsan…
Diğer daire müdürleri ile iletişim kurmazsan…
Sabah 9, akşam 5 mesaisi yaparsan…
Dünyayı ben yarattım edası ile gezersen…
Yanında çalışanlar ya da güç odakları ne verirse onu yersin.
Afiyet olsun.
Bu yiyecek mideyi bozabilir, ishal olabilirsin.
Bunun yanında, görevini en iyi şekilde yapan, konusuna hâkim ve halkın nabzını iyi ölçen bürokratlar da var.
Haklarını yemeyelim.
Kentin dinamikleri, STK’lar ve duyarlı vatandaşlar bunları da konuşuyor.
İyi işleri de takdir etmek…
Eleştiri kadar gereklidir.
Bu arada, kentimize yeni atanan Antalya Emniyet Müdür V. Mehmet Murat Ulucan’a hayırlı olsun diyoruz.
Bir meslek büyüğü olarak kendisini teşkilattan tanıyoruz.
Henüz yüz yüze görüşme imkânımız olmadı.
Bir duyarlı yurttaş…
Bir STK başkanı olarak, hizmetlerinin takipçisi olacağız.
Başarılarını alkışlar, yanlışlarını eleştiririz.
Bizi bilen bilir, bilmeyen kendi bilir.
Dileriz ki kendisinden önce görev yapan, görevini Emniyet Genel Müdürü olarak taçlandıran Celal Uzunkaya gibi başarılı olsun.
Ama işi zor…
Başarır inşallah.
Bir yıldız ismin yerini doldurmak kolay değil.
Birlikte çalıştığım, yakinen tanıdığım için Celal Uzunkaya Antalya’ya atandığı zaman bir yazı kaleme almıştım.
“Antalya’ya yakışan bir atama…”
Blok sayfamda tekrar okuyabilirsiniz.
Zaman beni haklı çıkardı.