Türkiye Cumhuriyeti, ırk ya da inanç esasına göre değil, millet esasına göre kurulmuştur.
Bu ne demektir?
Türkiye’de yaşayan herkes Türk Milletinin asli bir parçasıdır.
“Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.”
İnkâr, asimilasyon ve ayrımcılık yapılamaz.
Azınlığa mensup vatandaşlar, eşit haklara sahip vatandaşlar olarak, kültürlerini ve inançlarını özgür olarak yaşarlar.
Bunu kimse, hiçbir güç engelleyemez.
Bizi birbirimize bağlayan ortak değerlerimiz vardır.
Cumhuriyeti birlikte kurduk.
Devleti de…
Bu anlayışta, ırkçılığı çağrıştıran bir emare var mı?
Siz gidin de ırkçılığı Avrupa’da görün.
1933 yılında, genç nesillerin millet aidiyetini güçlendirmek için okullarda andımız okunmaya başlanmış…
Dünyada bunun örnekleri var.
Her ne hikmetse, 2013 yılında bir genelge değişikliği ile kaldırıldı.
Bir CIA projesi olan “Açılım Süreci’ döneminde…
Danıştay, 24 Nisan 2018’de andımızın tekrar okullarımızda okutulması için karar verdi.
Bakanlığın değişiklik hükmünü iptal etti.
Temyiz yolu açık olmak üzere…
Milli Eğitim Bakanlığı, temyiz yoluna gidecek mi?
Öyle görünüyor.
“Hukuki süreç devam ediyor” dediklerine göre…
Direnecekler.
Gelin andımızın içeriğini analiz edelim.
“Türk’üm, doğruyum, çalışkanım…”
Eğri ve tembel mi olalım?
Sorun “Türk” olmaksa, onun için mahkeme kararına ihtiyaç yoktur.
Başka etnik kimlikleri aşağılayıcı ya da küçümseyici anlam çıkartılamaz.
Onları da kapsar.
“İlkem: Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,
Yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.”
Bunun için okullarda “değerler eğitimi” vermiyor muyuz?
Veriyoruz.
Sevgi ve saygı kalmadı, bari çocuklara küçükken öğretilsin.
Sonrası zor oluyor.
“Ülküm: Yükselmek, ileri gitmektir.”
En büyük amaç, üretim ve teknolojide ilerlemek değil mi?
Geriye mi gidelim? “İşçisin sen işçi kal!”
“Ey Büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. “
Atatürk; İleri medeniyeti, bilimi ve aklı hedef göstermiştir.
Bunun örnek alınması kötü mü?
Bugün teröre karşı mücadele veren yiğitlerin, “Vatan Sana Canım Feda”, “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” haykırışları ile şehit olmasını iyi okumak gerekir.
Şehit olurken çatlak ses çıkmıyor.
Suriyeli gençler, sahillerde nargile fokurdatıyor.
Onların yerine biz şehit olalım diyen yok.
Neymiş efendim, birileri de ne mutlu Kürt’üm, Çerkez’im, Arap’ım derse…
Desin efendim!
Karışan, engelleyen, aşağılayan mı var?
Herkesin etnik kimliğini açıkladığı bir dönemde, Türk’üm denilmesinin ırkçılık olarak algılanması yanlıştır.
Çelişkidir.
Hristiyanlar, Yahudiler, Budistler, Ateistler rahatsız olacak diye, ben ne mutlu Müslümanım diyemeyecek miyim?
Çok şükür Müslümanım ama her inanca saygılıyım.
Çünkü demokratım.
Irkçılığın her türlüsüne de karşıyım.
Ama Türk’üm.
Olaya bir de farklı bir pencereden bakalım.
Yıllardır okullarda andımızı okuttuk.
Doğru ve çalışkan bir nesil yetiştiremedik.
“Ne Mutlu Türküm Diyene…”
Haykırdık.
Bu topraklarda mantar gibi hain yetişmesini engelleyemedik.
Türk’e düşman…
Atatürk’ün gösterdiği hedeflere yürüyemedik, ileri gidemedik.
Bağımsız da olamadık.
Eğitim sistemimiz oldum olası yazboz tahtası…
Yalan mı?
Bu tartışmanın sonu gelmez, uzar da uzar.
Ülke gündeminden çıkarmak gerekir.
Çünkü yumuşak karnımız.
Kurucu irade ile oynamak tehlikelidir.
Ülkeyi bölüp parçalar.
“Ne mutlu Türk’üm diyene” yazıları dağlardan silinse de…
“Türk’üm doğruyum” andı ilkokullardan kaldırılsa da…
“TC” ifadesi resmî kuruluşlarda kullanılmasa da…
Kimseye yaranamazsınız.
Yaranamadınız da…
Bu tutum, etnik milliyetçilerin işine yarar.
Bunu çözüm sürecinde gördük.
ABD ve Batı Avrupa merkezli kuruluşlar, Türkiye’ye her zaman etnik temelde bir devlet yapısını önermiştir.
Bundan vazgeçmez.
Andımız ile uğraşacağınıza, eğitim sistemini düzeltin.
Öğretmen açığını kapatın.
Gençlere iş, aş ve gelecek vaat edin.
“Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete…”