2000’li yıllarda İzmir’de, kaçakçılıktan sorumlu emniyet müdür yardımcısı olarak görev yapıyordum. ANAP’lı yıllardı ve Mesut Yılmaz başbakandı. Başında bulunduğum,İzmir Organize Suçlar Şubesi, ANAP Konak İlçe Başkanı Nurullah S. ve ekibine, “suç örgütü” kurmaktanoperasyon yapınca ortalık karıştı.
İşin içinde bazı emniyet mensupları da vardı. İlçe başkanı ile iyi ilişkiler içerisinde olan, dönemin İzmir Emniyet Müdürü,H. Y.vali olmak istiyordu. Bu operasyon,tüm planları altüst etmişti. Bu nedenle görevden alınmam için çok çaba gösterdi.
Bazı ANAP vekilleri, birilerinin yanlış bilgilendirmesi ile İzmir’den başka bir ile atanmam için bakan nezdinde girişimlerde bulundu. Lakin başarılı olmadı. Zira Vali Kemal Nehrozoğlu ve Bakan Saadettin Tantan gibi, dürüst devlet adamlarının engeli ile karşılaştılar. Bu iki isim, kısa bir süre sonra görevden alınınca, bize de yol göründü. Ve bu operasyona kurban edilerek,kumpasla pasif göreve çekildik.Neticede, siyasete hâkim olan güç odaklarının dediği olmuştu.
O tarihlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan parti kurma çalışmalarına başladı. Aktif görev verilmediğinden, İzmir’de Nuri Elibol ile birlikte Burhan Özfatura’nı ofisine takılıyor, kurulacak partinin Ege organizasyonu işinde Burhan Beye yardımcı oluyorduk. Lakin kısmen bildiğimiz bazı nedenlerden dolayı, Burhan Bey…Parti kuruluşuna destek vermekten vazgeçti.
Biz o dönemler Burhan Abi’yi anlamadık hatta hatalı ve yanlış bulduk. Hakkını helal etsin! Partinin kurucu il başkanı Muammer Katmerci, yakinen tanıdığım ve görüştüğüm bir iş adamıydı. Sevdiğim devlet adamlarından biri olan, Vecdi Gönül’ün referansı ile bu göreve getirilmişti. İsteği üzerine, farklı görüşlerde birçok arkadaşımı kendisine önerdim. İzmir’in ağır abileri Erol Maraş, Mehmet Aydoğan ve Naşit Birgüvi gibi isimler bunun şahididir.
Halk, parti kuruluşuna büyük teveccüh gösteriyordu. Kurulacak yeni partinin iktidara geleceğini tahmin ediyordum. Bunu halen partide aktif görevde olan Ali Arslan beye defalarca ifade ettim. Kendisi “Milli Görüş” çizgisinde olduğundan o zamanlar mesafeli yaklaşıyordu.
İçerisinde Kürşat Tüzmen, Ali Babacan ve iş insanı Mahmut Sami Topbaş gibi kurucuların olduğu, “kurucular kurulu” oldukça deneyimli ve alanında başarılı insanlardan oluşuyordu. Ve partide, muhafazakâr-milliyetçi çizgi ağırlıklı olmakla birlikte, dört eğilim de temsil ediliyordu.Erdoğan, “Milli Görüş gömleğini çıkardık” diyordu. Lakin hangi gömleği giydiğini kimse sormadı, sorgulamadı!
3 Y denilen;Yoksulluk… Yolsuzluk… Yasaklar… Ülke ekonomisi bozulmuş, milli gelir düşmüş, vatandaş feryat etmeye başlamıştı. Mesut Yılmaz’a yakın bazı işadamları ballı ihaleleri alıyor, devleti adeta soyuyorlardı. Organize çeteler ise karabasan gibi vatandaşa çökmüştü.Devleti yönetenler içerisinde ve bürokraside bazı isimler vatandaşın hakkını koruyacağına, bu çeteler ile işbirliği içerisindeydi.
Bu konuları dile getirmek her yiğidin harcı değildi. Ses çıkaran veya karşı olanlarya hapse atılıyor ya da sürgün yiyordu.
Bu satırların yazarı dâhil, milliyetçi-muhafazakâr insanlar, AK Parti’ye desteğini esirgemedi. Daha sonra liberal ve sosyal demokrat bazı isimler de partiye katıldı. Kervan, giderek büyüyordu.
Hukuk reformları… AB, giriş çalışmaları… Bürokrasiyi azaltma… Çetelerle mücadele… Liyakat ve kariyer esaslı atamalar başladı. İç politikada istişare ve liyakate önem veren Erdoğan, Türk halkı ve dış dünyanın takdir ve beğenisini kazanmıştı. Dış politikada ise tutarlı bir diplomasi yürütülüyordu. Kemal Derviş’in ekonomi politikaları devam ettirilmiş, Ali Babacan gibi dürüst ve kariyerli bir isim, ekonominin dümenine getirilmişti.
İhracatın bir bürokrat olarak önünü açan, Serbest Bölgelerin kurucusu, yılın bürokratı seçilen, Kürşat Tüzmen’in bakan olması,kaderimi değiştirdi.Şer güçlerin bunca engel çıkarmasına rağmen, Kürşat Bey’in ısrarı ile önce Gümrük Muhafaza Genel Müdür Yardımcısı, ardından Genel Müdür V. görevine getirildim.
Daha sonra sırasıyla, Gaziantep ve Antalya gibi iki güzide ilimizin İlEmniyet Müdürlüğüne atandım. Bu esnada birçok değerli siyasetçi ve devlet adamı tanıdım. Bunlardan biri de, Emniyet Genel Müdürü, Oğuz Kağan Köksal’dır.
2009’dan itibaren denge değişti. Şimdi FETÖ, o zamanlar “Hizmet Hareketi” denilen grup, ahtapot ağı gibi devletin her yanını sardı. Kendisinden olmayana hayat hakkı tanımayan ve ne istiyorlarsa verilen FETÖ elemanları, artık kumpas ve düzmece raporlar ile bu ülkenin askerine, polisine ve yargısına operasyon çekiyordu.
Bunda ben de nasibimi aldım ve 2012’de merkeze çekildim. Tepki olarak da emekliliğimi istedim. Yine de skandalın ardı arkası kesilmiyordu. Ne hikmetse bir meczubun şikâyeti üzerine, 2013 yılında meydana gelen bir olayla ilgili hakkımda soruşturma açıldı ve Türk yargısı hiçbir delile dayanmayan bu ucube soruşturma ile ilgili kararını verdi. Ve aklandım. Zira 2012 de emekli olan ben, 2013 yılında meydana gelen bir olayla ilgili sorumlu gösterilmiştim. Burası Türkiye!
2014 seçimlerinde ülkeme siyaset yoluyla hizmet etmek için milletvekili aday adayı oldum. Lakin iki üniversite mezunu ve doktoralı biri olarak tahsilim yeterli olmadı! Daha becerikli ve kariyerli insanların içerisinde yer bulamadım!AK Parti’nin,atmaca gibi her kavganın içerisinde olan, eski bir bayan milletvekili, hakkımda Ankara’da kulis yaparken… Basında; FETÖ Borsası’nda adı geçen elamanlarıAnkara yollarını aşındırdı. Üstelik bazı yerel başkan ve yöneticileri tarafından da; “Dürüst ve çalışkandır. Lakin kontrolü güçtür ve laf dinlemez” unvanı ile taçlandırıldım! Bugünleri görünce, beni korudukları için teşekkür ediyorum. “Ben neymişim be Abi…”
İktidar partisi, AK Parti giderek değişti. Yola çıktıklarını yolda buldukları ile değiştirmeye başladılar. “Deve dişi” gibi özgül ağırlığı olan siyasetçiler birer birer ya uzaklaştı ya da uzaklaştırıldı. Parti teşkilatlarında kalite düştü. Biat ve sadakat ön plana çıktı.
Böyle olunca; FETÖ ile mücadele Ulusalcılara… PKK ile mücadele Ülkücülere… İhale ve bol maaşlı işler de… Eş, dost, akraba ve kervana sonradan katılan AK Partililere kaldı. Erdoğan ise, bilinçli olarak yalnızlaştırıldı ve yanlış yönlendirildi. Böyle olmasa, yılların Maocusu Doğu Perinçek kayıtsız ve şartsız destek verir, “fikirlerimiz iktidarda” der miydi?
Sözün özü: 3 Y çöktü. 85 milyon içerisinde özenle seçilen, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, kendi bakanlığına mal sattı. Bu işte… Görevi kötüye kullanma, yolsuzluk, usulsüzlük, haksız çıkar sağlama var mı, yok mu? Ne yapıldı? Teşekkür edildi.Nerede, tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunan AK Parti?
AK Partili belediyelerin içerisinde olduğu,“gri pasaportlu insan kaçakçılığı” patladı. Devletin itibar sembolü pasaport, insan kaçakçılığına alet edilmişti. Fatura üç bürokrata kesilerek olay gündemden düşürüldü.
AK Parti genel merkezinde, maaşlı çalışan bir ön büro memuru; kokain çekerken görüntülendi. Ve “Pudra şekeriydi” dedi. Bu gencin kısa sürede zenginleştiği, bu kadar serveti nasıl edindiği, sorgulanmaya başlandı.
Bitti mi? Bitmedi. THODEX adlı yerli kripto borsasının sahibi Faruk Fatih Özer, 400 kişiden topladığı 2 milyar dolarla kirişi kırdı. Özer’in ünlü bakanlarla çekilmiş resimleri sosyal medyayı süsledi.
Muhalefet gibi, “128 milyar nerede?” diye sormuyorum! İhale ile semirenleri ise hiç saymıyorum! Demem o ki; Yolsuzluklarla mücadele neden beklentilerin çok altındadır? Kuruluşunda gönül verilen parti nerede? Yolsuzlukla mücadeleye kim mani? Bunları sormakla yetiniyorum.
1990’lı yıllarda tartışılan, “Devlet- Siyasetçi- Mafya” işbirliği ve ilişkileri yeniden tartışılıyor. Değişen ne oldu?
Mesut Yılmaz’ın etrafını saran ve çöküşünü hazırlayanlar kimi kişi ve şirketlerin adları, bugün siyasi iktidar ile birlikte anılıyor. Sedat Peker’in açıklamaları çok ses getirecek gibi görünüyor.
Ya ekonomi, yani yoksulluk? Türkiye; dolar ölçüt olarak alındığında, kişi başı milli gelirde 12 yıl öncesinin gerisine düştü. Var olan ekonomik durgunluk, korona salgını nedeni ile krize dönüştü. Esnaf; kan ağlıyor. “Tencerede; dert kaynıyor. İşsizlik ise patladı. İnanmayan İŞKUR’a uğrasın! Halk; patates ve soğana muhtaç hale geldi!
Milli gelirine göre dünyada en çok insani yardım yapan ülke Türkiye. Lakin milli gelirine göre halkına en az mali destek veren ülkelerden birisi de Türkiye. Ne garip değil mi? Sosyal yardım alanların sayısı giderek artıyor. Yapılan yardımla ilgili övünmek doğru değildir. Önemli olan; onlara sosyal yardım yapmak değil, fakirliği ve yoksulluğu ortadan kaldırmaktır.
Bir ülkenin gelişmesi sadece yollar, köprüler, barajlar… Hastaneler ve hapishaneler… Dev uydu kentler ile ölçülmez. O ülkenin yargısı ve adaleti… İfade ve basın özgürlüğü… Şeffaf, adil, hesap veren, adil bir yönetim… Refah ve huzur… Hukukun üstünlüğü ve herkesin yasalar karşısında eşit olduğu bir sistem… Gelişmenin kıstas alındığı değerlerdir.
Zaten bunlar AK Partinin yapmayı vaat ettiği işlerdi. 2002’de, “Büyük ve Yeni Türkiye” vaadiyle… Yoksulluk, yoksulluk ve yasakları bitirmek üzere iktidara gelen AK Parti, tam tersi işler yapıyor. Ve bu durum, giderek seçmen desteğini kaybetmesine neden oluyor.
Birileri AK Parti’ye oyun kuruyor olmasın! “3Y ile gelenler 3Y ile gider ”diyenler çoğunlukta.İbrahim Hakkı Hazretlerinin dediği gibi; “Mevlâ Görelim Neyler, Neylerse Güzel Eyler.”