Türkiye tarihinin hiçbir döneminde ahlaken bu kadar çürümemişti. Yolsuzluk- yasaklar ve yoksulluk ile mücadele edeceğini vaat ederek iktidara gelen bir iktidar döneminde; yolsuzluklar, haksız kazançlar, nüfus suiistimallerin, yandaş kayırmaları, ballı ihaleler hep gündemde oluyor.
Türkiye cinayete kurban giden küçük kız çocuklarını ve kayıpları tartışırken gündeme bomba gibi bir haber düştü. Yeni doğan bebeklerin hayatı üzerinde ahlaksız kazanç sağlayan bir şebeke haberleri ile sarsıldık. “Yenidoğan Çetesi… “Bu çeteyi kim kurmuş? Hazırlanan dosyadan öğrenildiğine göre çetenin başında yenidoğan uzmanı Medisense Sağlık Hizmetleri adlı şirketin sahibi Dr. Fırat Sarı var. Diğer kilit isimler ise polis Murat Mantuş ve kendini İçişleri Bakanlığı müfettişi olarak tanıtan, AKP’li siyasetçilerle bolca resimli Mustafa Kemal Zengin. “Hipokrat yemini” etmiş birinin bebek canları üzerinden organize bir vurgun yapması, sözün bittiği yerdir.
Neler yapmışlar neler…
“112 Acil Çağrı Merkezilerinden, şehir hastanelerine ve özel hastanelere uzanan bir şebeke yeni doğan belekleri daha fazla para koparmak için ‘anlaşmalı’ hastanelere sevk ediyorlar. Bebek sahiplerinden ve SGK’dan daha fazla para almak için bebekleri uzun süre hastanede tutuyorlar, gerekmediği halde yoğun bakımla alıyorlar… Ailelere şantaj yapıyorlar… İnsan soyunun aziz parçası olan “bebek”, böyle bir ticari meta, depoda tutulan bir mal haline getirilince bir kısmı bakımsızlıktan, özensizlikten hayatını kaybetmiş…”
Bebek canları üzerinde vurgun yapanların bazı konuşmaları medyaya yansıdı. Anlaşılan uzun bir takip sonucu ortaya çıkarılmış. Çürümenin, yozlaşmanın ve ahlaksızlığın kol gezdiği ve iltimas gösterildiği bir toplumda; hala cesur savcıların, dürüst ve ahlaklı sağlık personelinin ve emniyet güçlerinin hala var olması sevindiricidir.
Özel hastanesi olan birini Sağlık Bakanı, otelleri olan birinin Turizm Bakanı, hayatında bir güvenlik makalesi bile okumayan birini İçişleri Bakanı atamanın nedenini toplum sorgulamaya başladı.
Neden acaba?
İşin içinde eski Sağlık Bakanı’nın hastanesi de var, doktor var, emekli polis var, hemşireler var, tetikçi var, savcıyı tehdit var. Bu çete, gördüğüm kadarı ile bürokratik ve siyasi bağlantıları olmadan bu işi yapamaz! Bağlantıları mutlaka çıkarılmalı ve adalet önünde hesap vermeleri sağlanmalıdır.
Kimseyi peşinen suçlamanın yanlış olacağını da belirtmek isterim. Yasaya göre, “bir kişi mahkeme kararı ile ilgili hüküm giymedikçe suçlu sayılamaz.” Gizli bir soruşturmanın gazetelere servis edildiği, ifadelerin havada uçuştuğu, fotoğrafların yayınlandığı, her gün medyada gazetecilerin hem dedektif hem de savcı ve yargıç rolünü oynadığı bir sistemde gerçek adaleti tesis etmek zorlaşır, hatta imkânsız hale gelir.
Yargıyı bu hale getirenler utansın!
“Türkiye yolsuzluk algı indeksinde 2024 yılı başında 115. sıraya düştü! Uluslararası Şeffaflık Örgütü, Türkiye’nin “en fazla puan kaybeden” ülkeler arasında olduğunu açıkladı!” diye köşe yazılarımda yazmıştım.
Yazsan ne olacak? “Çalıyorlarsa da çalışıyorlar” zehriyle uyuşmuş, ahlaki hassasiyetten yoksun bir iktidar ve toplumun; bu olaylara karşı sessiz kalması ve kararlı bir tavır ortaya koymaması normal karşılanmalıdır.
Meclis’e gelmiş olduğu halde, “Siyasi Etik Kanunu ve Yolsuzlukla Mücadele Kanunu neden çıkarılmıyor?
Sn. Ahmet Davutoğlu, başbakanlığı döneminde bu yasaları çıkarmak istediğini ama Erdoğan’ın” “Ahmet Bey, o rant var ya o rant gözü bürüyen rant. İşte biz dediğinizi yaparsak, Siyasi Ahlak Yasası ve İmar Yasası ile ilçe başkanı bulamayız” dediğini açıklamıştı. O günlerde anlaşılamayan ya da kim vurduya giden bu diyalog, bugün bir manaya bürünüyor.
Yine İYİ Parti MV. Turan Çömez, sağlıktaki vurgunlar ile ilgili soru önergeleri vermiş, sadece Yenidoğan Çetesi ile ilgili değil sağlık alanında diğer rant çetelerini de ihbar etmiş. Ne yapılmış? Koskocaman bir “Hiç.”
Siyaset ve devletin kurumları denetim işlevini yerine getirmekte yetersiz kalmaktadır. Medya ve STK’lar da Batı’da olduğu gibi kamuoyu denetimi işlevini yerine getiremediğinden; kuralsızlık kültürü ile hareket eden ve ahlaki değerlerden yoksun bazı kişiler, siyasetin de desteği ile devleti ve halkı soymaktadır.
Bu şebekeler neden çoğalıyor? Siyasetin içerisine yerleşmiş, onların desteğini alan ve çıkar ilişkileri ile rahatça faaliyetlerine devam eden şebekelere, denetimsizlik ve cezasızlık cesaret vermektedir. “Denetledik” demek için “Haberli Denetim” diye bir şey uydurdular. Haberli denetim, “tavşana kaç tazıya tut” yöntemidir.
Bu olayın benzeri bir Batı ülkesinde ortaya çıksa bırakın Sağlık Bakanını, hükümeti götürecek bir skandaldır. Devlet ve Üniversite hastanelerini zayıflatarak özel hastanelere muhtaç hale getirilmesi stratejisinin perde arkası yavaş da olsa ortaya çıkmaya başladı. “Rant…”
Liyakatsiz kadroların devlet kurumlarını işgal ettiği, hukuka ve adalete güvenin azaldığı bir ortamda devleti idare etmek kolay değildir. Türkiye Yüzyılı Duvara Tosladı!
Siyasi İklimin Bir an Önce Değişmesi Elzemdir.