Geçen haftaki yazımda bürokrasinin tanımını yapmış, bürokrasinin devlet yönetiminde önemine değinmiştim. Ancak bürokrasi siyasallaşır ve liyakate önem verilmez ise ne yasalar kalır ne de yasalara bağlı bürokrat…” Bürokrasi-Siyaset İlişkileri” konusunda tarihsel süreç içerisinde çeşitli tartışmalar olmuş, siyasileri yanlış yönlendirdikleri noktasında bürokrasi… Devlet işinde popülist yaklaşımlar ve bürokrasiyi ele geçirme gayretleri nedeni ile de siyaset eleştirilmiştir.
Ülkemizde bürokrasi, hiçbir zaman son 20 yılda görüldüğü gibi siyasallaşmamıştır. Bürokrasiyi ele geçirmek isteyen iktidar, siyasileri ve yandaşlarını çeşitli kurum ve kuruluşlara atamış, kendi içerisinde bir geleneği ve kuralları olan bürokrasinin genleri ile oynamıştır.
Siyasette belli yerlere getirilmeyen eski vekiller ve yandaşlar bürokrasiye atanmış; Üç- beş yerden çeşitli ad altında maaş alanlar ile “Harun gibi gelip, Karun gibi zengin” olanların sayısı giderek artmıştır.
Bu insanlar bulundukları göreve atamayla gelmekte, ancak siyasetçi gibi davranmakta ve siyasetçi gibi konuşmaktadır. Muhalefetteki siyasetçilerle çatır çatır kavga etmekten, seçilmişlerle bilek güreşine girmekten de kaçınmamaktadır.
Unutmasınlar ki bir gün gelecek, bu sistemin siyasetçileri ve bürokratları silinip gideceklerdir. Ve Türk halkı siyasetçiler kadar bürokratları da hayır ile anmayacaktır. Çünkü Türkiye’nin bugünlere gelmesinde en az politikacılar kadar bürokratlar da suçludur. Bürokratların, soygun-iltimas-yağma karşısında bir tek gün olsun ya sesleri çıkmadı ya da o kirli dünyanın bir parçası veya suç ortağı oluverdiler.
Muhafazakâr kimliği ile tanınan Prof. Dr. Ulvi Saran: “Günümüz dindarları Okçular tepesini daha basit menfaatler uğruna terk etmişlerdir” diyor ve “Allah’ın dindarlara akıl, basiret ve iyilik bağışlamasını” temenni ediyor. Bu tür seslerin ve eleştirilerin muhalif cenahtan çok muhafazakâr kesimden gelmesi ülkemizin geleceği için son derece yararlı ve önemlidir.
Sadece siyasiler ve bürokratlar mı suçlu? Tabi ki hayır! Bir diğer suçlu da toplumdur. Onlar da hırsızlıklara yolsuzluklara prim vererek bu gidişatın sorumlusu olmuşlardır. Emevîler döneminde Vali olan Haccacı Zalim’e sormuşlar:
– Sen bizi niçin Hz. Ömer gibi adaletle yönetmiyorsun?
– Haccac: siz Ömer’in halkı gibi olun, ben de sizi Ömer gibi yöneteyim.
İslam inancına göre; İnsanlar her zaman layık oldukları yönetim tarzıyla yönetilirler, kendileri iyi olurlarsa yöneticileri de iyi olur, kötü olurlarsa yöneticiler de kötü olur. Zira yöneticiler, halkın içinden çıkarlar ve onların bir parçasıdırlar.
Kısacası, “siz nasıl olursanız yöneticileriniz de öyle olurlar” diye buyurulmaktadır.
Prof. Saran’a göre; “Günümüzdeüst düzey görevlere atanan bazı bahtlı ve seçilmiş kullar için imtiyazlı ve bol mahsullü kamu postlarına oturmak bir ulufedir. Bu görevin onlara göre; “bir daha gitmemek üzere çöreklenmek” gibi bir getirisi vardır. Oranın başkanlığı, buranın genel müdürlüğü, falan bakan yardımcılığı, banka yönetim kurulu üyeliği vb. gibi görevler kendilerinin hakkıdır. Bir yerden ayrılmak durumunda kalanlar hemen at değiştirir, bol maaşlı yeni görevini keyifle sürdürür.
Bu makamlar için mesleki birikime, risk üstlenmeye, gerçekçi” ve “doğrucu” olmaya, görev aşkı ve heyecanına, yenilikçi ve cesaretli adımlara, taş taş üstüne koymaya hiç ihtiyaç yoktur. Gerektiğinde “metal yorgunluğu” bahanesi ile dinlendirilerek uygun zamanda yeni bir görünüm ve çehre ile tekrar piyasaya sürülmeleri kaçınılmazdır. Zira bunlar, devletin siyasi ve bürokratik demirbaş defterine kayıtlı bahtı açık kullarıdır.
İhtiyaç olan şeyler: Kudret sahiplerine her daim bağlılıklarını bildirmek, hürmet ve temennada kusur etmemek, fincancı katırlarını ürkütmemek, “İdare-i maslahat” etmek, görünüşü kurtarmak, kritik durumlarda ve kaygan zeminlerde denge ve manevra becerisi sergilemek, his ve heyecandan yoksun olmak, doğru vakitte, doğru yerde vaziyet almaktır.” Bana göre en önemlisi de Reis’in gözüne girmektir!
Günün Sözü:
“İdarecinin zulmetmesi idare edilenler için bir felaket… İtimat ve güvenden yoksun (kaypak) kimselerle yardımlaşıp millet idaresinin onlara dayanması ise bütün halk için helaktir.”
Ebu Yusuf