2002 seçimlerinden önce siyaset kirlenmişti. İktidarda olan birbirine benzemez üç partinin koalisyonu, ülkeyi iyi yönetemiyordu. Bu partilerin ilkesel, idealist, ideolojik hiçbir birlikteliği olmadığından çabucak çözülüverdi.
Bir Anayasa fırlatma olayı ile darmadağın oldular.
Parti değişme, rüşvet, koalisyon için parti kurma, kişisel çıkar, eş-dost-tanıdık kayırmacılığı, yalan, hile… Ne ararsanız vardı. Şimdi yok mu? Tabi ki var. Hırsızlığın solu, sağı olmaz! Lakin kabul etmek gerekir ki, solda olanlar kirlenme ve yozlaşma konularında, dini ve milliyetçiliği istismar edenler ile boy ölçüşemez.
Yapılan seçimde; yolsuzluk, yasaklar ve yoksullukla mücadele edeceği vaadi ile AK Parti iktidara geldi. İlk dönemlerinde ilkeli, idealist ve dürüst kadrolar ile çalıştıklarından başarılı da oldular.
Sonrasında, FETÖ ile yol arkadaşlığı… Şimdi de Vatan Partisi ve MHP ile dava arkadaşlığı… AK partide bu ani değişiklik nasıl olmuştu? Yola birlikte çıkılanlar yaprak dökümü gibi savrulup uçtular. Ve giden trene yolda birileri bindi. Lakin etekleri kirli, beyinleri formatlanmıştı. Neler oldu?
Neler olmadı ki; sahte belgeler, milletvekili transferleri, eş dost akraba kayırmacılığı, kul hakkı yemeler, haksız rekabete dayanan ihaleler, çıkar ilişkileri, hukuk skandalları… Ve şimdi de Sedat Peker’in iddia ve ifşaatları.
Başlangıçta AK Partinin bu ülkeye yaptığı hizmetler göz ardı edilemez. “Yiğidi öldür, hakkını ver.” Şimdilerde ismi “AK”olan, açılımı “Adalet ve Kalkınma” olan bir partinin; kirlenme, yozlaşma, adaletsizlik ve çıkar ilişkileri ile anılması ne kadar acıdır.
İçlerinde çok temiz ve samimi insanlar var. Onlar iyi niyetle inandıkları biçimde hizmetlerine devam ediyorlar. Lakin onlar da kendi paylarına kirleniyorlar. İçişleri bakanı etrafında dolaşan iddialar, çok baş ağrıtacağa benziyor. Peker’in anlatımlarına bakılırsa, yeni skandalların da kaçınılmaz olduğu bir gerçek. Bu işi uzatmak yerine bir araştırma ve soruşturma işi bitirirdi. Suçlananlar masum ise onlara da yazık oluyor.
MHP lideri, mini egoları ile partiyi yönetirken, birden muhalifler bayrak açtı. Ve tam koltuğunu kaybetmek üzere iken, Erdoğan’ın talebi ve isteği ile AK parti limanına sığındı. Ne ilke kaldı ne de dava… Muhafazakâr AK Parti ve Mao yandaşı Doğu Perinçek ile mesut ve bahtiyar geçinip gidiyorlar! Perde arkasında neler oluyor? Ne siz sorun ne de ben yazayım.
Kısacası durum vahim… Sağımız kokuyor, solumuz kokuyor…Şair Özdemir Asaf; “Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler” der.
“Bir toplumda siyasal yaşam; ekonomiden, sosyal yaşamdan, kültür-sanattan, eğitimden, medyadan ayrı düşünülemez.” Siyaset kirlenince diğerleri de kirleniyor. AK Parti, tüm toplumsal yaşamı; ilkeler ve fikirler çerçevesinde, dürüst bir siyasetle olumlu hedeflere ulaştırabilirdi. Millet, bu yetki ve sorumluluğu 20 yıl gibi uzun bir süre ona vermişti. Ne yazık ki, basit çıkar hesaplarına kurban edildi.
Şu anda halk, en kirli alan olarak siyaseti görüyor. Başka bir anlatımla, temizlemesi gerekenin kendisi kirleniyor. Kişisel ilişkiler, büyük bir yozlaşma sarmalı içinde dibe vurdu. Kimse birbirine güvenmiyor. Kültür denen şey, yurtdışı seyahati, sanat denen şey gösterişe dönüştü. Yalan ve ısmarlama haber yapan yandaş veya reklama bağımlı medya her türlü yoz ilişkinin içerisinde. Her yer tel tel dökülüyor. “Tencere dibin kara, seninki benden kara…” misali. “Efendim, ben temizim!” Bir söz vardır: “Çirkef Yatağının Ortasında Gülistanlık Olmaz” diye. Kirli yapılarda, bireyler temiz kalmaz, kalamaz. “Kalır”, diyenlere kargalar bile güler.
Kirlenmek, güzel değildir. “Ama her şey kirlenirken temiz kalmak da, kirlenmeyi göze almadan temizlik yapmak da mümkün değildir.” Temizliğe başlamak gerekir ama nerede?
Toplumun onurlu, temiz, ilkeli ve dürüst bir siyasete ihtiyacı var. Siyaset temizlenirse, diğer alanları temizlemek kolay olur.
Yeter ki, istensin.
***
“Papazın biri, uzun süredir ahbaplık ettiğiHahama “Bana Tevrat’ı öğretmeninizi isterim” der…
Haham, olmaz der, “Sen Yahudi doğmadın, kafan Yahudi gibi çalışmaz. Tevrat’ın kelamını anlaman mümkün değil…”
Papaz ısrar eder, Haham razı olur, ama bir koşulu vardır: soracağım soruya doğru yanıt verebilirsen, öğretirim”…
Papaz, “Kabul” diye yanıtlar. “Sor bakalım!”
Haham:
“İki adam bir bacanın içine düşerler. Biri kirli, öteki tertemiz çıkar. Hangisi yıkanır?”
Papaz, “Bundan kolay ne var?” diye atılır. “Kirlenen yıkanır, temiz kalan yıkanmaz.”
Haham içini çeker, “Sana Tevrat’ın kelamını asla anlamayacağını söylemiştim! Doğrusu tam tersi… Temiz kalan adam ötekinin kirlendiğini görünce, kendisinin de kirlendiğini sanıp yıkanır. Kirlenen adam ise karşısındakini temiz gördüğü için kendisini de temiz sanıp yıkanmaya gerek duymaz.”
Papaz, kafasını kaşır. “Bak bu aklıma gelmemişti. Bir soru daha sorar mısın?”
Haham aynı soruyu yeniden sorar: “İki adam bir bacanın içine düşerler. Biri kirli, öteki temiz çıkar. Hangisi yıkanır?”
Papaz, doğru yanıtı artık bildiğinden emin, “Temiz kalan ötekinin kirlendiğini görünce kendisinin de kirlendiğini sanıp, yıkanır. Kirlenen, ötekini temiz gördüğünden kendisini de temiz sanıp yıkanmaz!”
Haham, başını sallar. “Yine yanıldın! Sana söylemiştim, asla anlamayacağını. Temiz kalan adam aynaya bakar, temiz olduğunu görür, dolayısıyla yıkanmaz. Kirlenen aynaya bakıp kirlendiğini görünce, gider yıkanır.”
Papaz itiraz eder: “Ayna nereden çıktı? Bana ayna var demedin ki…”
Haham, parmağını sallar: “Seni uyardım, bu kafayla Tevrat’ın kelamını kavrayamazsın. Tevrat’ı anlamak için her olasılığı düşünmelisin.”
“Peki, peki” diye inler Papaz. “İzin ver, bir kez daha şansımı deneyeyim. Başka bir soru sor!”
“Son kez soruyorum” der, Haham: “İki adam, bir bacadan içeri düşerler. Biri temiz, öteki kirli çıkar. Hangisi gidip yıkanır?”
Papaz, “Artık her olasılığı biliyorum” deyip, bir solukta sıralar: “Eğer ayna yoksa temiz kalan ötekini kirli görüp kendisinin de kirlendiğini düşünerek gider yıkanır. Kirlenen temize bakıp kirlenmediğini düşünerek, yıkanmaz. Eğer ayna varsa, temiz kalan aynaya bakıp temiz olduğunu görür, dolayısıyla yıkanmaz. Kirlenen aynaya bakıp kirini gördüğü için yıkanır!”
Haham başını sallayıp, cık cık yapar: “Hayır, sana söylemiştim, kafan Yahudi kafası değil, Tevrat’a basmaz! Söyle bana, aynı bacadan içeri düşen iki adamdan birinin kirlenip, ötekinin temiz çıkması mümkün müdür?”