Basın, bir toplumun duygu ve düşüncelerini yansıtan başlı başına bir kuvvet ve yol göstericidir. Başka bir ifadeyle, milletin müşterek sesidir. Halk, toplumda cereyan eden hadiseleri basın kanalı ile öğrenir. Bu nedenle basın; toplumun aydınlatılması ve bilgilendirilmesi açısından bir okul işlevi görür.
Bir ülkede basının özgür olması ve bu özgürlüğün iyi kullanılması gerekir. Basın mensuplarının ve gazete yazarlarının kendi siyasi düşünceleri tabi ki olacaktır. Lakin kalem erbapları, bireyin hukukuna ve ülkenin ali menfaatlerine karşı da duyarlı olması gerekir.
Basın özgürlüğünden doğan bazı sıkıntılar, basın mensuplarının hata ve kusurlarından doğan bazı yanlışlıklar olabilir. Bunun yolu sansür veya başka bir kısıtlama değildir. Basın özgürlüğünden doğan mahzurları gidermenin yolu, yine basın özgürlüğünden geçer.
Gazeteciler ve gazete yazarları; gördüklerini, bildiklerini ve düşündüklerini samimi ve özgür iradeleri ile yazmalıdır. “Bu yazdıklarım, muktedirlerin ya da birilerinin hoşuna gider mi?” diye düşündükleri anda gazetecilik ölmüştür.
Basın; özel bir amaçla çıkarılır, gazeteciler tetikçi olarak tutulursa, halkın üzerinde beklenen etkiyi yaratmayacağı gibi gazetelerin de lehine değildir. Geçmişte baskı sayısı milyona yaklaşan bazı gazetelerin bugün yerlerde sürünmesi bunun delilidir. Kimse “internet gazeteciliği” savını ileri sürmesin! Etkili olmuştur ama bu kadar değildir.
Türkiye basını, milletin gerçek ses ve iradesini yansıtmakta mıdır? İşin püf noktası burasıdır. Basın, özgürlüklerin ve gerçeklerin kalesi olmaktan uzaktır. Birilerine midesi ile bağlı olmaktan kurtulamadığı sürece de özgürlüğünü kazanamayacaktır.
Sunay Akın’ın dediği gibi, “Ahlaki değerlerden yoksun, çıkar peşinde, demagog bir basın, zaman içinde kendi gibi bir halk yaratır.” Böyle bir basından ne beklenir? “İşine gelen zehri, allayıp pullayıp bal diye, işine gelmeyen şerbeti döküp saçıp zehir diye sunmaktan” başka… Bazı açık oturumlarda, özgür iradesi ipotek altına alınmış, gazeteci kılıklı tetikçilere bir bakın! Kuzuyu kurt, kurdu kuzu olarak gösteriyor.
Doğan Cüceloğlu, “Genellikle Türkiye’de medya, ölüm ve faciayı bütün ayrıntılarıyla verir ama adaletin yerine gelip gelmediğiyle pek ilgilenmez, olayları takip etmez” diyor. Siz, birinin haksızlığa uğraması durumunda medyanın bu kişinin hakkının peşine düştüğünü, gördünüz mü? Bilakis halkın ilgisini çekmek için batırır!
Korkak, tedirgin, uysal, itaatkâr, mıymıntı, pısırık, bir medya… Bir toplum için felaketin habercisidir. Zira Adalet Ağaoğlu’nun deyimi ile “İyi bir gazeteci, gördüğü bir olayın her cephesini, hatta görünmeyen cephesini bile iyi aksettirebilen insandır.”
Medyanın holdinglerin ve belli güçlerin elinde silah gibi kullanılması halinde bu yapılabilir mi? Tabi ki yapılamaz. Ünlü bir medya patronunun verilen bir haber üzerine fırça yemesini ve hüngür hüngür ağlamasını unutmayalım! Ne diyor, Sunay Akın: “Bir ülkede yazılı ve görsel basın, parayı verenin öttürdüğü düdük olma yolundaysa Nasreddin Hoca’nın eşeğe ters binme zamanı geldi demektir.”
Basını holding sahipleri karlı bir iş olmadığı halde niye alır? Tabi ki halkı yönlendirmek ve maniple etmek için. Joey Goebel, “Bana satılmış bir medya ver, sana cahil bir toplum sunayım” diyor.
Olay bu kadar açıktır!
Basın kimsenin yanında, kimsenin karşında olmamalı, gerçeğin peşinde koşmalıdır. “Aksi halde yalanın silahına dönüşür. Böyle bir medya, tarih önünde ileride nefret ile anılmaya mahkûmdur.
Günümüzde medya, halkı adaletsiz uygulamaları sorgulamaya sevk etmemekte, uyduruk ve geçici şeylerle dikkat dağıtmaktadır. Böyle olunca güven duyulmamaktadır. Halk gerçekleri sosyal medyada aramaya başlamıştır. Barış Yarkadaş’ın deyimi ile en büyük muhalefet partisi, “Sosyal Medya Partisi (SMP)…”
Medya mensupları, her şeyden önce sektörünü ve kendini sorgulamak zorundadır. Medyanın kendine gelerek amacına uygun hareket etmesi ve basın özgürlüğüne kavuşması, dışardan bir el ile değil, ancak kendi mensupları kanalı ile gerçekleşebilir.
Haklarını savunamayan bir basın, köleliği içine sindiriyor, demektir. Özgür basın; yolsuzluklar, hırsızlıklar ve hukuk dışına çıkmaların su yüzüne çıkmasına katkı sunar. Bunda kamu yararı bulunması nedeniyle demokratik hukuk devletlerinde bu özgürlüğün korunmasına özel bir önem verilir. Özgür basın, kamunun avukatı konumundadır.
Türkiye’de, “Basın Kanunu” olmasına rağmen, yayın yasağı ve sansür ile sık sık karşılaşılmaktadır. Ayrıca gazetecilerin haber ve düşüncelerinden dolayı yargılanması ve hapse atılması, basın özgürlüğü endeksinde alt sıralarda yer almamıza neden olmuştur.
“Freedom House, beş yılda bir açıklanan ‘dünyadaki özgürlük seviyesi’ raporunu yayınladı. 2021 yılında açıklanan en güncel rapora göre, Türkiye için 100 üzerinden 32 puanla ‘özgür değil’ denildi.
“Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü var mı?”
Siyasi irade; gazetelerin tekelleşmesini, işten çıkarılmaları, mahkeme kararı olmadan haber sitelerine erişimin engellenmesini, reklam ambargosunu, “yandaş basın” ayrımını, yeniden gözden geçirmelidir.
Bugün iyi ve gerekli gibi görünen bu kısıtlamalar, muhalefete geçince ihtiyaç olarak karşınıza çıkar.
Günün atasözü: ” Ayarını bozduğun kantar gün gelir seni de tartar “