Türkçülük, Türk halkının kültürel ve politik birliğini amaçlayan; O zamanlar Rus İmparatorluğu‘nun bir parçası olan Azerbaycan‘da yaşayan Türk aydınlarının başlattığı bir harekettir.Bu aydınların en başında, Mirza Fethali Ahunzade ile “Dilde, fikirde, işte birlik” prensibini ortaya atan Gaspırali İsmail gelmektedir.
Türkçülük, sadece Türkiye Türklerini değil, dünyadaki tüm Türklerin haklarını savunmaktadır. Bu yönü ile “Turan” fikri ile benzerlik gösterir. Ziya Gökalp;
“Vatan; Ne Türkiye’dir Türklere, Ne de Türkistan/ Vatan; Büyük ve müebbet bir ülkedir; Turan.”Dizelerini dile getirmiştir.
Türkçülüğü bilimsel olarak sistemleştiren Ziya Gökalp olmuştur. Ziya Gökalp’e göre Türkçülük; Türk milletini yükseltmek, muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak demektir. Ziya Gökalp; “Türk milletindenim, İslam ümmetindenim, Garp medeniyetindenim” demiştir. Başka bir deyişle, Batı medeniyetini dışlamamıştır. Bilakis Meşrutiyet ve Cumhuriyet yıllarının ilericileri Türkçüler olmuştur. Bunlardan birisi de Atatürk’tür. Atatürk, Ziya Gökalp’ten etkilendiğini ve fikir babası olduğunu hiçbir zaman saklamaz.
Gökalp’a göre milleti meydana getiren unsurlar arasında “din birliği” çok önemlidir. O nedenle Türk milletinin akıl ve mantık dini olan İslam ile şereflenmesinin önemine vurgu yapar.
Türkçülük akımının öncülerinden birisi de Yusuf Akçura’dır. Akçura yazdığı makaleleri ile Türkçülük anlayışının gelişimine büyük katkı vermiştir. Akçura, bu makalelerinde, “Osmanlıcılık, İslâmcılık ve Türkçülük tercihleri arasında, çıkış noktasının “Türkçülük” olabileceği görüşünde” karar kılmıştır.”
Türkçülük akımı, Milli Mücadele’nin başarıya ulaştırılması ve Cumhuriyetin örgütlenmesinde rol oynayan en büyük fikir akımıdır.
Akçura, üç nedenden ötürü bu siyaset üzerinde durmak ihtiyacı görmüştür. Bunlar:
- Büyük milliyetler arasında Türklerin varlıklarını korumuş olmaları,
- Bu büyük milliyetlerin 19.yüzyılın ürünü olması,
- Osmanlılık ve İslamcılığın güçlü bir siyasi birlik durumuna getirilmesinin imkânsızlığı,
Akçura; bu siyasetin başarılı olabilmesi için takip edilmesi gereken aşamaları da şöyle sıralamıştır:
- Osmanlı Devleti bünyesindeki Türkler arasındaki bağların kuvvetlendirilmesi,
- Türk olmadığı halde bir dereceye kadar Türkleşmiş Osmanlı topluluklarının Türkleştirilmesi,
- Osmanlı Devleti bünyesindeki Türklükten etkilenmemiş, ulusal bilinçten yoksun toplulukların Türkleştirilmesi,
- Asya’nın ve Avrupa’nın doğusuna yayılmış olan Türklerin birleştirilmesi ve bilinçlendirilmesi.
Türkçülere göre, “Osmanlı devletini Türkler kurmuşlardır. Lakin olması gereken milliyet ideali Osmanlıda gelişmemiştir.” Osmanlı padişahlarının güttüğü siyaset yüzünden Türk olan ahali, “Ben Türk değilim, Osmanlıyım” demek zorunda bırakılmıştır.
Osmanlı tebaasında yaşayan gayrimüslimler… Arnavut ve Araplar, hiçbir zaman milliyet ideallerinden vazgeçmemiştir. Gizlice örgütlenen bu toplumlar; yardımlaşma, fedakârlık ve mücadele duygularını birleştirerek ekonomi ve siyaset alanlarında Türklerin önüne geçmiştir. Bu gelişmeler karşısında, Türklerde uyanmış ama “Atı alan Üsküdar’ı geçtikten” sonra.
Osmanlıda Türkçülüğün ilk savunucuları, Ahmed Vefik ve Süleyman Paşa’dır. Onlar da, Arapların ve gayrimüslimlerin ayrılıkçı talepleri karşısında bunalan Osmanlı devletini kurtarmak amacıyla bu fikre sarılmışlardır.
“Osmanlı devletinde 1908’i izleyen yıllarda Türkçülük hareketi gelişmeye başlamıştır. Gökalp, Ömer Seyfettin, Ahmet Hikmet gibi Türkçü hareketin en faal üyeleri Selanik’te “Genç Kalemler” adlı bir dergi yayımlamışlardır. İstanbul’da ise “Türk Yurdu” yayına başlamış ve “Türk Ocağı” kurulmuştur.”
Halide Edip’in siyasal romanı “Yeni Turan” ile Köprülüzade Fuat’ın Türkoloji araştırmaları Türkçülüğe bilimsel bir temel sağlamış ve bu noktadan sonra Türkçülük hareketi Türk aydınlarının büyük kesimini içine almıştır.
Osmanlılık ve İslamcılık fikirlerine karşı çıkan Osmanlı aydınlarından bir olan Ali Kemal; Akçura’nın Türkçülük akımına da aynı tepkiyi göstermiş, Türkçülük ideolojisini de hayal ürünü ve mantık dışı olarak tanımlamıştır. Aydınlardan Ferit Tek ise Türk birliğinin şimdiki zaman için değil, gelecek için düşünülebileceği kanısında olduğunu belirtmiştir.
“Hasta olan” ve kendi topraklarını koruyamayan bir Osmanlı, nasıl olacak ta büyük devletlerin sınırları içerisinde yaşayan Türkleri bir araya getirerek,“Türk Birliğini” sağlayacaktır? Bu fikri gerçekleştirmek için faaliyete geçen, Osmanlının en parlak ve kahraman komutanlarından bir olan, Enver Paşa’nın hali ortada iken…
Biliyorsunuz Enver Paşa, I. Dünya Savaşı’na girdikten sonra Harbiye Nazırı olarak görev yaptı. Almanların teşviki ve kışkırtması ile 3. Ordu‘nun Doğu Cephesi’nde Rus kuvvetlerine karşı giriştiği harekâtın komutanlığını da üstlendi. Ocak 1915’te gerçekleşen harekâtta, Türk birlikleri tam bir bozguna uğradı. Binlerce vatan evladı şehit düştü.
Ve bu harekât, “Pantürkizm ya da Turancılık düşüncesiningerçekleşmesi olanaksız, bir hayali düşünce olduğunu ve ütopya olarak kalacağı varsayımını güçlendirmiştir.” Peki, Atatürk Turancı mıdır?
Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlılık İslâmcılık fikrine karşı çıkmış, tüm Ural-Altay kavimlerinin birliğini savunan Turancılığa ise mesafe koymuştur. Atatürk’e göre Turancılık, o günün şartlarında bir ütopyadan öteye gidemez. Zira eski bir İttihatçı olarak, İttihat ve Terakki tecrübesini yaşamıştır.
Atatürk, Türkçülük fikrini, Misak-ı Millî ile sınırları olarak belirlemiş, daha da önemlisi, İstiklâl Harbi’nde, Rusya’dan bile yardım almıştır.Mustafa Kemal Paşa’nın Türkçülük fikrinin sınırlarını Anadolu olarak belirlemesi, diğer Türkçü paşaların hayal ettiği ve gerçekleştirmeye çalıştığı sınır ötesi uygulamaya göre, başarılı olmasında en önemli faktördür.
Haftaya Türk milliyetçiliğini yazacağım.
Günün Sözü;“Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim.Türk birliğinin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliğiyle açacaktır. Dünya sükûnunu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk’ün varlığı bu köhne âleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek.” ATATÜRK