AK Parti iktidarı 20 yıldır ülkeyi yönetmektedir. Kuruluş yılından, yani 2002 yılından itibaren, “Hak, hukuk ve adalet” temelinde kalkınmayı esas almış, halkın beklentilerini karşılayacak bazı hizmetlere ve başarılı projelere imza atmıştır.
“Kimsesizlerin kimi, sessizlerin sesi” sloganı ile özellikle dar ve sabit gelirli kitlenin beğenisini kazanan, “insanı yaşat ki, devlet yaşasın” anlayışı ile hareket eden iktidar gemisi; 2009 yılından itibaren su almaya başlamıştır. Yine de güçlü bir alternatif çıkmadığından ya da muhalefetin yanlış seçim stratejileri yüzünden girdiği her seçimi kazanmasını bilmiştir.
Derin devletin (DB) istemi ile dünyada eşi ve benzeri olmayan cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, Türkiye’de 16 Nisan 2017 Referandumuyla kabul edilmiştir. Dünyada bilinen ve bazı ülkelerde uygulanan başkanlık sisteminde kuvvetler ayrılığı tamamen uygulanırken, cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde cumhurbaşkanının yetkileri arttırılmış ve meclisin yetkileri azaltılmıştır, böylelikle kuvvetler ayrılığı ilkesi uygulamadan kalkmıştır.
Bu sistem, AK Parti iktidarına bir tuzak olmuştur. Bu sistemin yanlış ve ülke için zararlı olduğunu düşünen AK Partinin deve dişi gibi kurmayları, birer birer harcanmış, “yola çıktıklarını, yolda buldukları ile değiştiren” bir lider profili ile 1990’ların mafyatik derin yapıları ile anlaşan bir yürütme kadrosu ortaya çıkmıştır.
Neler oldu, neler…
Geçen süreçte her önemli karar tek kişi tarafından verildiğinden, AK Parti iktidarı; demokrasi, hukuk ve ekonomi derslerinden sınıfta kalmıştır. Partinin ismi olan “adalet” yerlerde sürünmekte, “kalkınma” ise mutlu bir azınlığın gemisini yürütmesi olarak algılanmaktadır.
Cumhuriyet tarihi boyunca oluşturulan stratejik sanayi tesisleri, şeker fabrikaları, askeri savunma fabrikaları satılmış; dış dayatmalar ile tarım ve hayvancılık yok olma seviyesine getirilmiştir.
Maden çıkarma uğruna, zeytinlikler sökülmeye başlanmış, bir tarım ülkesi olan Türkiye ayçiçek yağı örneğinde olduğu gibi bir gıda krizine sürüklenmiştir. Çiftçi artan maliyetler karşısında ekim yapamaz hale gelmiştir. Türkiye, kendi kendine yeten bir ülke konumunda iken, birilerinin çıkar hırsı ve açgözlülüğü yüzünden ithalata bağımlı bir ülke durumuna getirilmiş, madenlerde ise devlet payı, işgal edilmiş Irak’ın bile altına düşmüştür.
Sade vatandaş için fetret devri başlamıştır. Devleti yönetenler ise halka; “hurma, manda yoğurdu ve kestane balı karışımı yemelerini” sağlık açısından tavsiye etmektedir. Hangi parayla alıp, yiyeceklerdir?
Halkın gündemi ekonomi, adalet ve yönetim sorunudur ama yeterince gündeme getiren bile yoktur! Muhalefet halka, “Biz bütün bu sorunların altından milli bir projeyle kalkarız” mesajını ve güvenini, küresel dayatmalara aldırmadan vermek durumundadır. Aksi halde iktidarı rüyasında bile göremez!
İktidar, halka kendisini milli ve yerli diye anlatsa da küresel güçlerin işleri tıkır tıkır yürümektedir. Muhalefet kanadı; iktidar olmak istiyorsa, bunu fırsata çevirmeli ve farklılık yaratarak küresel güçlerin içselleştirdiği söylemleri bırakmalıdır. Halka dayanan milli ve yerli bir model ve ona uygun kadrolar ortaya koymalıdır. “AKP nasıl olsa yıprandı, biz bu seçimi alırız, 2023’te Millet İttifakı’nın adayı cumhurbaşkanı olacaktır” söylemleri,kazanmak için kâfi gelmeyebilir.
Tüm yapılan araştırmalar ve anketler göstermektedir ki, İktidar kanadı kan kaybetmektedir. %15 civarındaki seçmen kitlesinin ekonomiden kaynaklı olduğu değerlendirilen nedenlerle AK Partisinden uzaklaşmıştır. MHP’nin oyları, %5-6 seviyelerine düşmüştür. Bu durumda Millet İttifakı partilerine doğru yoğun bir kaçışın olması gerekmez mi? Lakin kaçış, “kararsızlar” gurubuna doğru olmaktadır. Bu kitlenin, seçim harcamaları için kesenin ağzının açılması ile geri dönmeyeceğinin garantisi yoktur.
Muhalefet, beklenen oranda henüz güç kazanamadı ve İYİ Parti dışında oyunu artıran da yok. O da Akşener’in kişisel gayreti ve konjonktür gereği gerçekleşiyor. Lakin teşkilatlarda halkı heyecanlandıracak ve güven verecek kadrolar oluşturulamadı.Yönetim anlayışı, “sen, ben, bizim oğlan” olunca… Sonuç da bu oluyor.
Şimdi Akşener, yeni bir yapılanma gerekçesi ile teşkilatları kendisine bağladı. Neler yapılacağını hep birlikte takip edeceğiz. Gazetelerde yazılanları, televizyonlarda tartışılanları duyunca, kulaklarıma inanamıyorum. Biliyorum ki, halk da inanamıyor.
Sokaklarda üye kaydı için stant açıp, önüne geleni üye kaydı yapan Antalya İYİ Parti Kadın Kolları, parti için “hiçbir beklenti içerisinde olmadan, gönüllü çalışmak isteyen, donanımlı hanımlara” set çekiyor, üye kaydı yapmıyor. Kendileri yeterince vasıflı olmasa gerek…Sen kimsin, savcı mısın, hâkim misin? İnsanlar hakkında karar vermeyi, dedikodulara kulak verip, insanları karalamayı hangi hakla yapıyorsun? Varsa bir belgen ortaya koy ki, biz de bilelim! Akşener’in gayretlerine bundan büyük ihanet olmaz. Bunu her mecrada dillendireceğimizi bilsinler! “Her kuşun eti yenmez!”
CHP ise evlere şenlik. CHP liderinin uzlaşmacı ve sağduyulu seçim stratejileri, 6 liderin bir masa etrafında toplanması, demokrasi adına güzel gelişmeler…Lakin parti içi ayak oyunları, ekipler, klikler ve kumpaslar…Kendi kazanımları için rakip partiler ile anlaşmalar… Parti içi demokrasinin durması… CHP’li bazı belediye başkanlarının hizmet yerine şov yapmayı tercih etmesi yüzünden CHP, güven yitirmektedir. Kılıçtaroğlu gerçekleri bilmeli!
Antalya’da Büyükşehir Belediye Meclisi’nde yaşanan tartışmalar demokrasi açısından üzücüdür. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı tek adamlıkla ve otoriterlikle suçlayan CHP; Antalya Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in, AK Parti Gurup Başkanı Ali Çetin’in konuşmasını engellemeye çalışmasına ve eleştirilerine sert çıkmasına ne diyecek?
Tek adam yönetimi örneği sadece Saray’da değil ki…
AK Parti’den kaçan seçmenin, niçin CHP’ye ve muhalefete yönelmediğinin gerekçelerini buralarda aranmalıdır. Üstlerine olabildiğince şirinlik yapan partili başkan ve yöneticiler, halka ve altlarına hoyratça davranmayı siyaset olarak görmektedir.
Her partide var ama özellikle CHP’de “dostuna küsen düşmanıyla yatıp kalkıyor, elleri ve dilleri kara olanlar önüne gelene kara çalıyor. Herkes herkesle çok samimi ama kimse birbirini sevmiyor.” Böyle bir kenetlenme, böyle particilik olur mu?
DEVA Partisi ve DP canlandı. Gelecek ve Saadet ise gizemli… Ülkenin şartları gereği, Millet İttifak’ı Meclis’te çoğunluğu elde etmeye daha yakındır. İktidar bunu engellemek için gece gündüz çalışıyor. Açık ve gizli olmak üzere, her türlü strateji uygulamaya konulacak!
Halkı esas endişeye sevk eden, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayını yanlış belirlemesidir. “Cumhurbaşkanı adayının seçimi, yekten altı çift dudak arasına bırakılmamalıdır. Bırakılırsa, muhakkak hayal kırıklıkları yaşanacak ve ittifaktan kopmalar vücut bulacaktır…” Halk, muhalefetin başkan adayını merakla bekliyor.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın, “6 muhalefet partisi liderinin cumhurbaşkanı adayı olarak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı tercih etmemesi halinde parti olarak kendilerinin teklif götüreceğini” belirtmesi, ülke gündemine bomba gibi düştü.
Bu bir Saray stratejisi mi? Halkın gönlünde taht kuran ve her kesimden oy alacağı belli olan, Mansur Yavaş’ın yıpratılması amaçlı mı? CHP’nin Ulusalcı ve aşırı sol kanadının iktidar kanadı ile hareket ederek, “Mansur olmaz, adayımız Kılıçtaroğlu…” demesinin altında ne yatmaktadır? Bu konulara haftaya değineceğiz.
Seçim kiminle kazanılacaksa seçime onunla gidilecektir. 6 liderin kişisel hırslarından arınarak kazanacak adayda anlaşmaları, ülkenin geleceği için önem taşımaktadır.