Kültür; yüzyıllar içinde oluşan,sonradan yaşam tarzı haline gelen bir olgudur. Kültürün bir parçası haline gelen bazı alışkanlıklar, tutum ve davranışlar zamanla değişir.Bu değişim; zaman, mekân ve koşullara bağlıdır.
Kültürümüzde yer alan bazı güzel örf ve adetler yok olmaya yüz tutmuşken, olumsuz olarak nitelendirilebilecek olanlar ise etkisini artırarak devam ettiriyor.
Bunlardan birisi de el etek öpme geleneğidir.
Türk/Osmanlı kültüründe el etek öpme geleneği vardı. Padişahların, yüksek yöneticilerin elleri etekleri öpülürdü… Böyle geleneği olan, “El etek öpmekle dudak aşınmaz” diye bir de atasözü bulunan bir toplumda… El etek öpme alışkanlığı biter mi?
“Evliya Çelebinin anlattığına göre “Miloş isimli Sırp, Kosova sahrasında Murad Hüdavendigar’ın elini öpmek bahanesiyle yakınına gelip, hançeriyle onu şehit ettikten sonra, Osmanlı hükümdarlarının hiçbir yabancıya el öptürmemeleri bir protokol kaidesi olmuş… “ Böylece, el yerine etek öptürmeye başlamışlar…” Yani Müslümanlar el etek öperken, yapancılara sadece etek öptürülmüş…
“El etek öpmek” deyiminin anlamı nedir?
El etek öpmek, “para ve makam sahibi kişiler ne yaparsa yapsın onları sürekli övmek, her sözünü ve davranışını beğenmek” anlamında kullanılan bir deyimi ifade eder. Birinin işi görülsün diye yüksek konumda olan birine yalvarması, ”el pençe divan durması” veya ”yerlere kadar eğilmesi” de el etek öpmek olarak görülür.
Kültürümüzde büyüklerin elini öpmek, saygı gereğidir. Ve güzel bir adettir. Çıkarı için “el etek öpmek” ise dalkavukluktur.Örneğin; yıllar boyunca el etek öpmesine rağmen istediği yere gelemedi ya da“çıkarı için el etek öpen insanlardan hiç hazzetmem, nefret ederim” cümlelerinde olduğu gibi.
Para kazanmanın veya bir makam elde etmenin yolu “büyükler ”in takdir ya da lütfuyla oluyorsa, bu toplum geri kalmış bir toplumdur. Zira krallar ve padişahlar aynı zamanda velinimettir. “Hiyerarşik toplum” tipinde baş başa bağlıdır, başlar da padişaha…”Böyle bir toplumda, özgür irade gelişmediği gibi kariyer ve liyakatin bir önemi yoktur. Padişah efendimize, “Biat et! Sadakat göster! O zaman işin kolay! “Allah yürü ya kulum…” der. Hâlbuki Çağdaş toplumlarda bir makama çıkıldığında kimse o makam sahibinin elini eteğini öpmek zorunda değildir.“
Osmanlı döneminde, mekteplilerin iki şeyden çok nefret ettiğini yazar Kazım Karabekir Paşa: Biri bu saçak öpme, etek öpme âdeti; öbürü de 7-8 yaşındaki bir şehzadenin karşısında paşaların, miralayların hazırola geçmesi…”
Ne değişti? Günümüzde de hiçbir vasfı olmayan bazı yönetici ve siyasetçi çocukları devlet protokolü ile karşılanmıyor mu? Devletin valisi işi gücü bırakıp, onları ağırlamakla meşgul olmuyor mu?
Bu konuda tarihten bugüne milim ilerleme yok. Osmanlı döneminde hürriyet, parlamento, kuvvetler ayrılığı fikirlerinin öncüsü olarak bilinen Namık Kemal, ne güzel yazmış:
“Kimin eteğini öptünüz de ağzınız lezzet buldu?
Kimin ayağına kapandınız da başınız göğe erdi?
Dudaklarınız tuzlu tuzlu çuhalara yapıştıkça şeker mi peyda oluyor?
Yüzünüz terli terli sahtiyanlara (kunduralara) dokundukça burnunuza mis kokusu mu geliyor?”
Ne zaman ve nerde yayımlanmış, dersiniz?1868-1870 yıllarında, Londra’da çıkan “Hürriyet” gazetesinde… Nereden nereye…Bizim mahallede ne değişti, Allah aşkına?
Müslümanlar “hiyerarşiyi kırmada, sürüden ayrılmada, hür teşebbüs ve hür düşünmede sınıfta kaldı.” “Emir demiri keser” diye bir atasözünün olduğu bir toplumda sivil toplum ya da özgür düşünce gelişebilir mi?Bizde hak ve özgürlükler hak edilerek, mücadele ile alınmadı. Hep tepeden inme verildi. Lakin istedikleri kadar… O nedenle siyasi, mesleki, sosyal kurumların hür iradeli üyeleri bizde olmuyor. “Emir eri” yapılmak istenilen bir toplumda hukuk ve demokrasi; gelişme şöyle dursun, rafa kalkar.
“Yerlere kapanarak yapılan “selam secdesi” âdeti eski kavimlerde dine uygun sayılıyordu. İslam dinine göre Allah’tan başkasına secde edilemez. Her hangi bir yaratığa secde etmek küfrü gerektirir.”
Bu çağda bile başta siyasi partilerde, tarikatlarda, köylerde el-etek öpmeler ve el etek öptürmeler bulunmaktadır. “El-etek öpen insan kambur halinden, elini eteğini öptüren de dik başlı halinden memnun!” “Alan razı veren razı, sana ne oluyor, Niyazi?” diyebilirsiniz.
Herkes halinden memnunsa Kâtip Çelebi’nin dediği gibi; “ Halkın alıştığı şeylerden döndürmeye boş yere çalışıp vakit kaybetmemek gerekir. Zira bir defa söylemekle maksut ne ise hâsıl olur. Tesir eylemezse, ziyadesi gevezeliktir, üzerine düşmemek gerekir.”
“Alçaklığın, Hainliğin,
İkiyüzlülüğün, Puştluğun,
Kısacası cümle kokuşmuşluğun
at oynattığı bir dönemde
yaşamdan zevk alabilmek
ancak zayıfların bahtiyarlığıdır.
Esas olan;
Sadece yaşamak değil,
İnsana yakışır şekilde ve
Onurlu yaşamaktır…
Teslim olmadan,
Boyun eğmeden,
Sürünmeden,
El etek öpmeden yaşamaktır…”
Nazım Hikmet