“Devletin dini adalettir.” der Hz Ali…
Ve ekler: “Dinin devleti de özgürlüktür.”
Bu söz çok şey ifade eder.
Esasında, İslam dininin özlü bir ifadesidir.
İslam’da aracı kişi ya da kuruluş yoktur.
Kulun, Allah ile doğrudan sağlıklı bir ilişki kurmasını öngörür.
Can emniyeti…
Mal güvencesi…
Gelecek nesillerin korunması…
Bilime ve akla değer verilmesi…
Din ve vicdan hürriyeti…
İnsan hayatında önemli olan değerlerlerdir.
Ve İslam bu değerleri güvence altına almıştır.
Bu değerler nasıl korunacaktır?
Hukukun olmadığı yerde adalet, adaletin olmadığı yerde hak, hakkın korunamadığı yerde özgürlük yoktur.
Onun için hak, hukuk, adalet önemlidir.
İslam’da; kimseye parasından, makamından ya da soyundan dolayı ayrıcalık var mı?
Cevabı, kocaman bir “Hayır’dır. “
Kuran-i Kerim, ayetleri ile şöyle buyuruyor.
“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun.
Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin.
Adil olun.” (Maide, 8).
“Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adalete uygun tarzda hükmetmenizi emreder.
Allah bununla, size ne de güzel öğüt verir!” (Nisa, 58)
Bu ayetler Müslüman’a kesin olarak adil olmasını emrediyor.
Bir bakın!
İslam ülkelerine ve liderlerine…
Bu emirlere uyan var mı?
Torpil, adam kayırma onlarda…
Emanet ehil ellere değil.
Adaletin ölçüsü, ayarı bozuldu.
Düşmana bile haksızlık yapılmamasını emreden bir dinin mensupları, din adına kardeşlerini boğazlıyor.
Hâlbuki İslam barış dinidir.
Her taraf kan, kin ve gözyaşı…
Bir taraf açlıktan ölürken, diğer tarafta ise israf, lüks ve şamata…
Evrensel ilkeler mi?
O da ne ki?
“Biz kendimiz istediğimiz gibi koyarız.”
Evrensel ilkeler hayata geçirilmeden adalet nasıl sağlanır?
Bunun örneği ne geçmişte ne de günümüzde yok.
Bir devlet, adaleti sağlamadan, Allah’ın rızasını kazanamaz.
Onun için Hz. Ali, “Devletin dini adalettir.” vurgusunu yapıyor.
Adalet yoksa devletin seküler ya da dindar olmasının bir anlamı yoktur.
Önemi de…
Hz. Ali’nin devlet anlayışında adalet her şeyden önce gelmiştir.
İnsanların düşüncelerini…
İnançlarını…
Özgürlüklerini…
Önemseyen bir “dinin devleti özgürlüktür.”
Hz. Ali, devlet imkânlarının eşit bir şekilde dağıtılmasını istemiş, yakınlarını gözeten bir anlayışı kabul etmemiştir.
Ulûfe dağıtmamıştır.
“Adalet merkezli siyaset mi yoksa güvenlik merkezli siyaseti mi?”
Hz. Ali, adaleti ön planda tutmuş, seçtiği yöneticilerde liyakat aramıştır.
Yani emaneti ehline vermiştir.
Ya sonraları…
Şahsi, toplumsal, ticari ve siyasi hayatta adalet esas alınmadı.
Bilme ve akla önem verilmedi.
Devlet yönetiminde kariyer ve liyakatten uzaklaşıldı.
Biat ve sadakat öne çıkarılarak…
Yandaşlar ve Candaşlar korundu.
Haklı eleştirilere, “fitne çıkarma!” denildi.
Ve sonuç ortada…
Muharrem mateminin yaşandığı bu günlerde, Yezit’in hilafetine karşı çıkan, Hz. Hüseyin ve Kerbela şehitlerini rahmetle anıyorum.
Çünkü Yezit zalim ve adaletsizdi.
***
Hz Ali’nin Emirnamesi
Hz Ali’nin Mısır’a vali olarak tayin ettiği Malik b. Eşter’e verdiği emirnamedir.
Bu Emirnamede;
“İnsanlar ya soyda eşin ya da dinde kardeşindir…
Halkın kusurlarını bağışlayınca pişman olma, onlara ceza verince de sevinme.
Bir mazeret bulup da göz yumabileceğin bir cezayı vermekte acele etme.
Ben bir buyruk verenin tayin ettiği görevliyim, emrime uyulması gerek demeye kalkışma.
Çünkü bu çeşit düşünce gönlü bozar, dini gevşetir ve (insanı) fitneye yaklaştırır. Bedbahtlığa düşmekten Allah’a sığın.
Eğer hükümdarlığın seni kendini beğenmeğe ve büyüklük taslamaya sevk eder ve kendin için azamet ve büyüklük taslarsan, başının üzerindeki Allah’ın mülkünün azametine ve O’nun, senin yapmadığın şeylere olan gücüne bak; bu, başkaldıran (serkeşlik eden) nefsini yatıştırır; kibrini, gururunu giderir; dağılıp giden aklını başına getirir.
Sakın Allah’ın azametiyle boy ölçüşmeye, kendi gücünü ve kuvvetini O’nun kudretine benzetmeye kalkışma.
Çünkü Allah, her zorbayı zelil eder ve kibirlenip büyüklük taslayanı alçaltır…
Allah’a itaat etmeni, kulluktan ayrılmamanı, Kuran-ı Kerim’de buyrulduğu üzere farzlara ve sünnetlere uymanı emrediyorum.
Halkını sev ve onlara merhametli davran, alçak gönüllü ve dengeli ol.
Adaletli ol, ister kendinle ilgili, ister yakınlarınla ilgili, ister halktan sevdiğin, kayırdığın kimselerle ilgili bir mesele olsun asla
Allah’a ve kullarına karşı Adaletten ayrılma.
Eğer böyle yapmazsan zulmetmiş olursun.
Kullarına zulmedenlerin karşısında mazlumların koruyucu ise Allah’tır.
Öyle işleri tercih et ki bu işler hem orta yolu koruyan hem de Adaleti yayan işler olsun ve halkın genelini memnun etsin.
Ayıpları araştırma, senden önceki yöneticilerin suçlarına ortak olmuş, onları zulme yöneltmiş kimselerle yapılan istişare en kötü istişaredir.
İstişareden ayrılma, istişare tedbirli olmanın gereğidir.”