Toplumda haklının ve doğrunun yanında değil de, güçlünün yanında yer alma gibi bir eğilim var.
Haklı mısın, doğru şeyleri konuşup yazıyor musun?
Hiçbir önemi yok.
İlgilenen de…
Güç kimde ise yönelim oraya oluyor.
İnanmadığı ve güvenmediği halde…
Kimi korkudan, kimi de çıkar ilişkilerinden.
“Hak gelince Batıl zail olur.” Yıllardır buna inandık.
Doğrusu da bu değil mi?
Batılın yok olması için hakkın yanında durmak gerekir.
Ve de Adaletin.
Hak varken güçlüden yana olmak ikiyüzlülüktür, çürümedir.
Toplumu bataklığın dibine sürükler.
Halkı sömüren, semiren güçler daha da güçlü olurken…
Toplum zayıflar ve korkak hale gelir.
Siner, sindirilir.
Doğrunun yanında olmak hiçte kolay değildir.
Hücumlara maruz kalınır.
İftira ve mesnetsiz iddialar ortaya atılır, davalar açılır.
Aklanırsın ama değerli yalnızlığa itilirsin.
Yılgınlığa düşüp…
Küsüp, teslim olmamak gerekir.
Gönlünü sağlam tutarak taş üstüne taş koyacaksın.
Yapılanlara ve dost bildiklerine inat…
Haklı ve doğru diye iki bina inşa edeceksin gönül dünyanda.
Bu insanı yüceltir.
Makam ve para değil.
Sevgi ve adalet… Haklının ve mazlumun yanında olmak…
Türk Milletinin mayasında vardır.
Milletin fabrika ayarları ile oynayarak…
Bu algıyı bozmaya çalışıyorlar.
Türk Milleti oldum olası özgür ruhludur.
Yoksa asırlar boyu nasıl ayakta kalınır, medeniyetler kurabilirdi?
Düşünce ve vicdan hürriyetine vurulan prangalar insanı köleleştirir.
Hatta “Mankurt” hale getirir.
Hür bireyler; hür toplumları, hür toplumlar; medeniyetleri meydana getirir.
Bunu söyler, bunu yazarız.
Bırakın insanlar konuşsun!
Fikirlerini beğenmesiniz de tahammül gösterin.
Rahatlarsınız.
Yönetenlerin en büyük mücadelesi nefisleri ile olmalıdır.
Yani kendisi ile mücadele.
“Kendin için istemediğini, başkası için isteme…”
Bu olmadığı sürece barış ve sükûn sağlanmaz.
Toplumu gerer.
Doğruyu ve haklıyı arayanlar asla para ve makama bakmaz.
Bakmamalıdır.
Çoğunluğun gücüne de…
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun dediği gibi, ”İnanmadığın dava için milyonlarla yürüyeceğine, inandığın dava için yalnız yürü.”
Dava adamları, emrolunduğu gibi dosdoğru yürür.
Rüzgâra göre yelken açmaz.
Çıkar için kaybetme pahasına zikzak çizmez.
Aldatmaz.
İnsanların onları el üstünde tutmasının, alkışlara boğmasının bir değeri yoktur.
Göz boyamadır.
Biz bu filmi daha önceleri çok seyrettik.
Mevki makam elden gidince, Konyaaltı Sahili’nde yalnız yürüyen insanlar görürsünüz.
Selamı bile alınmayan.
Bir yere gelince de etrafına üşüşülen.
Doğru ve hakkı tutan insan için değişen bir şey olmaz.
O ne istikametinden şaşar ne de haddini aşar.
Yeni bir seçime gidiyoruz.
Yerel yöneticileri seçeceğiz.
İhtiyaç duyulan şey, kin ve öfke değildir.
Birlik ve beraberliktir.
Sevgi ve hoşgörüdür.
Haktır, hukuktur, adalettir.
“Bugünün zifiri karanlığında kokuşmuş olan siyaset bu ışığa hasrettir…”
Bir gün sevgiden, kibir ve gururdan arınmadan bahseden siyaset…
Ertesi gün öfke ve düşmanlık saçmaktadır.
Beyni uyuşmuş kitleler iki söylemi de alkışlamaktadır.
Bu ne menem bir çelişkidir.
Amaç millete hizmet olduğuna göre…
Önce memleket.
Önce insan.
Önce milletin bekası ve refahı.
Denmelidir.
“Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur.”
Davası olana hizmet aşkı yeter.
Başka bir deyişle, “Derdi millet olanın davası hizmettir.”
Hizmet aşkı olanın da projeleri olur.
İnsanları aşağılamadan, ötekileştirmeden…
Gerisi boş laftır.
Laf ebeliğidir.