Ya benimsin Ya Kara Toprağın
Yerel seçimler bitti ama İstanbul partiler için “Bir Aşk Hikâyesi” olmaya devam ediyor.
Seçmen ise sıkıntılı…
YSK’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini iptal etmesi ardından geç te olsa açıklanan gerekçeli kararı kafaları karıştırdı.
Kamu vicdanı rahatlamadığı için tartışmaları da alevlendirdi.
Niçin İptal edilmişi?
Açıklanan kısa iptal kararında: YSK, “Sandık kurullarının teşekkülündeki usulsüzlük ve bunan sonuca tesiri…” diyordu.
Gerekçeli kararda ise, oy sayım döküm cetveli ve seçmenleri sorunlu olan sandıklar gerekçe olarak eklenmiştir.
Başka bir deyişle, kamu çalışanı olmayan 754 sandık başkanı usulsüz atanmış, 18 sandıkta sayım döküm cetveline rastlanılmamıştır.
90 sandıkta ise sayım döküm cetvelinde ise imza yoktur.
Oy kullanma hakkı olmamasına rağmen, oy kullanan 706 kişi tespit edilmiştir.
“Çaldılar” iddiaları mı? Ona dair bir cümleye rastlamadım.
Gerekçeli kararı değerlendiren hukukçularla görüştüm.
“Gerekçeli kararın büyük bölümü, mevzuat ve karara dayanak teşkil eden içtihat hatırlatmaları…
Bir de Ak Parti’nin iddialarının araştırma sonuçları…” dediler.
“Seçim güvenilirliği zedelenmiştir.”
Bu doğru ama seçmenin bunda ne suçu var?
Ceza seçmene verildi.
9 milyona yakın seçmenin oy kullandığı bir kentte, bu gerekçeler seçim sonuçlarına nasıl müessir oldu?
Ben de, büyük çoğunluk gibi henüz anlayabilmiş değilim.
Taha Akyol, “ Türban yasağı AYM’de 9 yargıcın kararıyla konulmuş, iki üye muhalefet şerhi yazmıştı: Haşim Kılıç ve Sacit Adalı.
Hangisi “doğru” idi?
Yasağı koyan 9 üye mi, karşı çıkan iki üye mi?
Netice: “karar” başkadır, hukuki, ilmi, felsefi, etik, doğru başka” diyor bir paylaşımında.
Katılıyorum.
Çoğunluğun verdiği karar her zaman doğru olmayabilir.
Bu nedenle savunması da güç…
Üstelik YSK, soruşturma geçiren ilçe seçim kurulu başkan ve müdürlerinin 23 Haziran’da da görev yapabileceğini açıkladı.
Bu karar tartışmaları daha da alevlendirir.
Hepimizin kafası karıştı.
İstanbul kıymetli, büyük bir aşk, Türkiye’nin gözbebeği olduğu için kimsenin vazgeçmeye niyeti yok.
Ama neticede milletin tercihi…
Düşman eline geçmiyor.
Kim kazanırsa kazansın, kazanan demokrasi ve hukuk olsun.
Önemli olan, İstanbul’un gelişimi, İstanbul’un güzelleşmesidir.
Ve iyi yönetilmesi…
Ey İstanbul…”ya benimsin ya kara torağın” tarzı bir aşk,iki tarafa da zarar verir.
Uzlaşı şarttır.
İstanbul aşkı, İstanbul’a hizmet aşkı olmalıdır. Yönetmenin verdiği gücün aşkı, ülkeye zarar verir.
Doğru ya da yanlış, neticede YSK kararını verdi. Bunu fazla uzatmaya gerek yoktur.
Faydası da…
Milletin hakemliğine yeniden başvurulacaktır.
Sonucuna iki taraf da saygı göstermelidir.
Öyle mi olacaktır? Sanmıyorum.
AK Parti oyu daha da azalarak kaybederse, “bunun bedelini ödeyeceksiniz” tarzı bir duruşla hizmetlerin engellenmesi düşünülecektir.
Ve AK Parti, AK Partililerce sorgulanacaktır.
Ak Partinin kazanması halinde, tartışmalar yeniden alevlenecek, konu uluslararası arenada da tartışılır hale gelecektir.
Yapılması gereken, seçim öncesi, seçim günü ve sonrası ile bir bütün olan seçim sürecinin her aşamasının demokrasiden, hukuktan ve etik değerlerden taviz verilmemesidir.
Sandıktan çıkan sonucu kabullenmek, en doğru karar olacaktır.
Ülkemiz adına…
Ukrayna’nın yeni Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, yemin töreninde devlet memurlarını, bürokratları ve devlet yetkililerini bu anlamlı sözlerle ikaz etti.
“Çalışma ofislerinize benim fotoğraflarımı değil, çocuklarınızın fotoğrafını asın.
Bir karar vereceğiniz zaman o fotoğraftaki çocuğunuzun gözlerine bakın; çocuğunuz yaptığınız işlerden dolayı sizinle gurur mu duyacak, yoksa utanacak mı?
Yaptığınız her işte bu gerçeği dikkate alarak hareket edin.”
Bizde de yöneticiler bu tavrı sergilerse, bir sorun kalmaz.
Göreceksiniz!
Birçok sorun kendiliğinden çözüme kavuşacaktır.
Nokta.
***
Güven İnce Bir Çizgidir.
İngiltere’de yargıçların maaşı yoktur.
Onun yerine ihtiyaçları oldukça kullandıkları kredisi sınırsız çek defterleri vardır.
İngiliz devleti, hâkimlerine o kadar güvenir.
Bir gün hâkimin biri bir bankaya gidip 1.000.000 poundluk bir çek bozdurmak istediğini söylemiş.
Tabii ortalık birbirine girmiş…
Banka yöneticileri en üst makamdan onay almadan bu kadar parayı veremeyeceklerini söyleyip hemen İçişleri Bakanlığı’na, Adalet Bakanlığı’na ve Başbakanlığa telefon etmişler.
Ancak aradıkları her yerden gelen cevap aynıymış:
Ödeyin!
Gel gelelim, bankada o kadar nakit yokmuş…
Banka yetkilileri bu kadar nakit paranın ellerinde olmadığı için ödeyemeyeceklerini ve Hâkimden Ertesi gün gelmesini rica etmişler.
Ertesi gün para bir bavul içinde hazırlanmış ve hâkime teslim edilmiş.
Aradan bir gün daha geçmiş. Hâkim, tekrar bankaya gelmiş.
Parayı bankaya geri vermek istiyormuş.
Banka yönetimi şaşırıp kalmış. Hemen Adalet Bakanlığı’nı aramışlar.
Derhal bakanlık müfettişleri devreye girmiş ve hâkimiarayarak bu hareketinin sebebini sormuşlar.
Hâkim; “benim parayla marayla işim yok. Sadece İngiltere’de “Kraliçe Hükümetinin ” bize gerçekten bu kadar güvenip güvenmediğini merak ettim” demiş…
Raporlar hazırlanmış ve bakanlığa iletilmiş ve aynı gün hâkimgörevden azledilmiş.
Adalet Bakanlığı hâkime gönderdiği yazıda gerekçeyi şöyle açıklamış: ”Kraliçe Hükümetinin saygın bir hâkimi, devletine güvenmiyor ve onu sınıyorsa, devleti ona asla güvenmez.”
GÜVEN çok ince bir çizgidir.
Onu kalınlaştırarak kırılmasını engelleyen tek şey; iki taraflı, yani karşılıklı olmasıdır.