Şimdiye kadar hiç dış politika ile ilgili yazı yazmadım. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanları da hep eleştirdim.
Dış politika bir uzmanlık işidir, aynı zamanda bir siyaset biçimi…
Başka bir anlatımla, “bir devletin sınırları ötesindeki devletlere uyguladığı siyasete verilen isimdir.”
Dış politika alanı birçok alanla ilişkilidir.
Sosyoloji, ekonomi, eğitim, kamu yönetimi, tarih ve coğrafya alanları dış politika ile doğrudan ilişkilidir.
Mesela, tarih bilmeden dış politikada stratejik bir vizyona ve taktik bir zekâya sahip olunamaz.
Bu nedenle dış politikayı icra etmek zordur.
Yıllardır kamu bürokrasisinde çalışmış ve meslek hayatının 3 yılını ABD’de Dışişleri personeli olarak geçirmiş biri olarak bu konuda fikirlerimi yazma ihtiyacını duydum.
Ve fikirlerim beni bağlar.
Bir daha da kolay kolay yazmam.
Dış politikada başarının sırrı, usta bir diplomasi ve iyi uluslararası ilişkilerde gizlidir.
Dış politikanın birincil amacı, ulusal çıkarları korumak ve savunmaktır.
Bunun için diğer ülkelerle ilişkilerde iyi taktikler ve stratejik hamleler gerçekleştirmek zorunlu hale gelebilir.
Ve bu süreç kısa vadeli değildir.
Askeri güç son seçenektir.
Onun için liderler, bakanlar ve heyetler sürekli müzakerede bulunur ve işbirliği yollarını denerler.
İyi diplomasi ve kriz yönetimi birçok gerginliği azaltarak, çıkabilecek savaşları önlemiştir.
Dış politikada en önemli hususlardan birisi de özellikle komşularla iyi ilişkiler kurulması ve ticaretin artırılarak ekonomik gelir hedeflenmesidir.
Bunlar sağlanmış mıdır?
Dış politika, sadece içerden ve dışardan düşman üreterek ve bunlarla mücadeleye zaman ve kaynak harcayarak yapılamaz.
Bugünlerde dış politikada bir yalnızlık yaşanmaktadır. Bu yalnızlık, “değerli yalnızlık” olarak tanımlansa da…
Bizi haklı iken haksız duruma düşürecektir.
Birçok konuda farklı politikalar izleyen ve birbirlerine düşman tavırlar takınan ülkeler Türkiye’ye karşı birleşmiş durumdadır.
Türkiye attığı adımlarda şüphesiz haklıdır ve uluslararası haklarını savunmaktadır.
Örneğin Doğu Akdeniz’de… Suriye ve Irak’ta…
Bu hakların uluslararası sözleşmelere bağlanması gerekir.
Bunu nasıl sağlayacağız?
Dış politikada herkese bayrak açarak ya da karşımızda düşmanlaştırarak bunu başarmak mümkün değildir.
Karşı tarafın gücünün fazla olduğunu düşünen tarafsız ya da bizden yana yer alması gereken bazı ülkeler…
Güce biat ederek aleyhimize tavır almaktadır.
Nerede övgüler dizilen Arap ülkeleri?
İsrail ve ABD, Suriye’de PKK-YPG terör örgütüne her türlü desteği vermekte ve Yunanistan’ı kışkırtmaktadır.
İç siyaset sıkışınca dışardan düşman aramak ve her şeyi dış güçlere bağlamak yenidünya düzeninde bir moda oldu.
Önüne gelen bunu yapıyor!
Özellikle ABD ve Fransa liderleri…
Suriye ve Libya’da hızla yalnızlaşıyor Türkiye…
Ve bu kadar yalnızlaşmış bir Türkiye yedi düvele meydan okuyor.
Buna ne can dayanır ne de ekonomi…
Rahmetli Turgut Özal,1983 yılı sonunda başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz Dışişleri’ne verdiği ilk talimat şu olmuştu: “Bana on yıllık bir barış sağlayın! Çevreyle kavga etmeyelim. Ekonomiyi güçlendirmek için buna ihtiyacımız var.”
Zira kavgaya ve savaşa dayanan bir dış politikayı, Türkiye, uzun süre sırtında taşıyamaz!
Ekonomik gücü ne kadar dayanır? Bilmiyorum.
ABD ve Rusya elini ateşe uzatmıyor, maşaları vasıtası ile her taraftan Türkiye’yi rahatsız ediyor.
Elleri kolları uzun…
Çıkarları bizden yana olunca, ince bir manevra ile hemen dost görünüyorlar. Fırtınanın şiddeti geçinceye kadar…
“Kuzu postuna bürünmüş ayı” bunlar.
Çabuk inanıyoruz.
Yine rahmetli Özal’ın bir sohbetinde, “Dış politika heyecanlarla yapılmaz. Heyecanlarla memleket idare edilemez.
Soğukkanlı olmak zorundayız.
Yani hesabını kitabını yapacağız, artısını eksisini koyacağız, ondan sonra karar vereceğiz” dediği ifade edilmektedir.
Doğru değil mi?
Dış politikada imaj, tutarlılık ve mukayese odaklı muhakeme önemli bir yer tutmaktadır.
Bir taraftan yurt içinde huzur ve sükûnu sağlarken, diğer taraftan da bölgemizdeki barış ve güvenliği çıkarlarımız doğrultusunda korumak durumundayız.
Zorluk buradadır.
Dış politikada dost düşman ülke kavramı yoktur, çıkarların birbirleri ile çatışması vardır.
Amerika, Güney Kıbrıs’a uyguladığı silah ambargosunu birden kaldırdı. Şimdi de Batı Trakya’da Yunanistan ile birlikte kara tatbikatı düzenliyor.
Neyin tatbikatı bu, kime karşı yapıyorlar?
Bunun açıklanması gerekir.
Arkasına ABD ve Fransa’yı alan Yunanistan, hakkı olmadığı halde bazı adaları silahlandırdı.
Yeterince tepki gösteremedik.
Misilleme olarak, S-400 Hava Savunma Sistemi’nin aktif hale getirilmesi gündeme getirilmeli ve Montrö Anlaşmasına göre boğazlar Yunanistan’a kapatılmalıdır.
Ayrıca Akdeniz’de 3 ay kalacağı açıklanan Oruç Reis gemisinin Antalya’da demirlenmesi endişeyi artırdı.
Bu geri çekilme; egemen güçlerin isteği ile mi oldu, yoksa ufukta bir çatışma ihtimali mi var?
Kafalar karışık.
Türk devleti, özellikle dış politikayı iç politikada malzeme yapmadan her şey yerli yerine oturtmak zorundadır.
Demokrasiyle yönetilen Müslüman bir kimliğe sahip olması bir avantajdır ve bunu kullanmalıdır.
Zira demokrasiye inanmış, güçlü bir hukuk devleti, dışardan gelen tehditlere karşı daha iyi savunma mekanizması geliştirebilir.
Bunun için, eş dost yandaş yerine, diplomaside tecrübe ve bilgi birikimi ile öne çıkmış isimlerden bir beyin takımı kurulmalıdır!
Farklı fikirde olsalar bile…
Tecrübesi ve iyi ilişkileri ile tüm dünyaca tanınan, Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’ndan bu hamleyi bekliyoruz.
Bunu yapabilecek “diplomasi birikimi” elinde vardır.
Yeter ki, parti politikalarından etkilenmesin.
Günün Sözü: “ Dış politikada konuların kamuoyu baskısından uzak durması gerekir.”
Morgenthau