Geçen hafta yılbaşı gecesi İstanbul’da bir gece kulübünde yaşanılan katliamı ele almış, sebep sonuç ilişkisine değinerek görüşlerimi açıklamıştım.
Saldırganın DEAŞ militanı olduğu, uyruğu ve kimliği polisin titiz çalışması ile belirlendi.
Yurtdışına kaçmadıysa ya da kaçırılmadıysa yakalanması an meselesidir.
Güvenlik güçleri içerde ve dışarda terör örgütlerine karşı amansız bir mücadele veriyor.
Canı pahasına…
İnlerinde vurulan, ağır kayıplar veren terör örgütleri de boş durmuyor.
Şehirlerde oluşturulmuş hücrelerini harekete geçirerek ya da dağ kadrosundan militanlarını şehre indirerek katliam türü eylemler planlıyorlar.
Maalesef birçok şehrimizde de başarılı oldular.
Güvenlik ve istihbarat konularında bilgi sahibi birisi olarak yazılarımda bu konulara zaman zaman değindim.
Ne dedim?
İç istihbarat… Dış istihbarat…
İstihbarat konusundaki dağınıklığın giderilmesi ve koordinasyonu…
İstihbarata dayalı önleyici hizmetler…
Başka…
Önümüzdeki günlerin çok çetin geçeceğini…
Alçakların durmayacağını…
Amaçlarının ülkeyi iç savaşa sürüklemek olduğunu…
Mezhep meselesini kaşıyacaklarını…
Özellikle toplu katliam türü eyleme girişeceklerini…
İnsanımızı ayrıştırmak için terörü kontrol ve kumanda eden güçlerin yeni planlar içerisinde olduklarını…
Bir de, “söz konusu vatansa gerisi teferruattır.” Tüm kişisel beklentilerimizi bir tarafa koymamız gerektiğini…
Ortaya koymuştum.
Terör örgütleri, “Türkiye’de ne olursa ortalığı daha çok karıştırabiliriz?” sorusu üzerine çalışma yaparken, biz de bu soruyu doğru sorgulayıp, ona göre önlem almak durumundayız.
Karamsar bir tablo çizmiyorum. Ancak her yer de güllük gülistanlık değil.
Bunu bilmemiz lazım.
Güvenlik güçlerimizin üzerine düşen görev, gerekli tedbirleri en yüksek seviyede almaktır.
Bu yeterli mi? Değil elbette…
Başta siyasiler olmak üzere, herkes üzerine düşen sorumluluğu alması önemlidir.
Toplum desteği de…
Sosyal medyada bir çılgınlık var.
Bazıları iktidara yaranmak için, bazıları da ne kadar sert muhalefet yaptığını göstermek için bilgi kirliliği yaratıyor.
Halkı infiale ve birbirine düşürmek için her yol deneniyor.
Buna dur demek lazım.
Her an her yerde patlama türü eylemler olabilir.
Bu satırları yazdığım anda İzmir’ de çok büyük bir patlama olduğu haberini aldım.
Bu sefer de PKK’lı hainler devrede…
Hedefleri, İzmir Adliye’sinde çok büyük bir katliam yapmaktı.
Eğer Adliye önünde trafik polisi olarak görev yapan Fethi Sekin, canı pahasına müdahale etmeseydi…
Onun kahramanlığı sayesinde, onlarca can felaketin eşiğinden döndü.
Minnet borçluyuz.
Bazı olaylardan sonra polis, çok sert eleştirilere maruz kalır.
Haklı ve yapıcı eleştiriler tabi ki olacaktır.
Benim sözüm haksız ve kasıtlı eleştirilere…
Kim ne derse desin. Polis Teşkilatı, sahipsizdir.
Sahipsiz olduğu kadar da sessizdir. Öyleyse “Vur abalıya.”
Her gün, her saat, polisin nasıl bir fedakârlık içerisinde görev yaptığını hepimiz biliyoruz.
Bu kış gününde herkes ofisinde, evinde otururken, onlar buz gibi havada titreye titreye nöbetlerini yerine getiriyorlar.
Karda buzda operasyonlara gidiyorlar. Polisin çalışma saatleri gerçekten çok ağır.
Onları ayakta tutan milli duygularıdır, inançlarıdır.
Ya özlük hakları…
Aldıkları maaşa gülersiniz.
“Bu paraya bu iş yapılmaz ” diyeniniz çok olur.
Sadece şehit olduklarında ona övgüler düzmek yerine, polisimize toplum olarak sahip çıkalım.
Ve mümkün olduğu kadar özlük haklarını verelim, maaşlarını düzeltelim.
Onların da insan gibi yaşamaya hakları var.
Onlar da insan.