Müslümanlar ve Kalvinistler… Birbiri ile bağı olmadığını düşündüğümüz bu iki kavramı son günlerde birlikte düşünen ve yazan çevreleri dikkatlice izleyin!
Müslüman kalvinistler… Nereden çıktı? Yıllardır var olan Kalvinizm, ne oldu da birden başına İslam ya da Müslüman konularak ilgi odağı haline getirildi.
Buna cevap aramadan önce Kalvinizmi bilmek gerekir.
Nedir Kalvinizm?
Araştırmalarıma göre Kalvinizm, Fransız hukukçu ve reformcu John Calvin’in 16. yüzyıl başlarında ortaya attığı görüşlere dayanarak kurulan bir Hristiyanlık mezhebidir. Bu anlayış, toplumsal kurumları; gelenekçi din anlayışına göre değil de, Hristiyanlığın başlangıcındaki özüne göre düzenlemeyi savunuyor.
Bu inanç şekli, yükselen ekonomiyi de destekliyor, dürüstlük ve çalışkanlığa öncelik veriyor. Lüks yaşam ve tembelliği ise reddediyor.
Calvin teolojisini, “Hristiyan Dininin Kurumları” adlı eseri ile ortaya koymuş, ardından reform çalışmalarına ağırlık vermiş, bir de inanç bildirgesi yayınlamıştır.
Kalvinizm, esas itibari ile insanların yaratılmadan önce iyiler ve kötüler olarak Tanrı tarafından belirlenmesi ilkesine dayanır. Buna göre; “Kurtuluşa erecekler sadece Tanrı’nın seçtiği kimselerdir. Onlar için ebedi kurtuluş kesindir. Bunlar nerede ve ne şekilde doğarlarsa doğsunlar, bir şekilde Mesih’e ulaşırlar. Mesih’in gerçek kilisesinde yer alanlar seçilmişlerdir.”
Yani Protestan kilisesine gidenler ve Kalvinizme inananlar iyi insanlardır ve Tanrı tarafından seçildikleri için cennete gideceklerdir. Ya diğerleri?
Lanetlenmişlerdir.
Calvin, kurduğu mezhebi ötekileştirerek ve kutuplaştırarak ayakta tutmaya çalışmıştır.
İyiler ve kötüler…
Başlangıçta katı kuralları ile eleştirilen ve rağbet görmeyen Kalvinizm, Avrupa’da yaşanan politik ve dinsel huzursuzluklar üzerine yeniden revaçta bir mezhep olarak taraftar toplamıştır.
Calvin, “Kilise” ve “Devleti” birbirine yaklaştırmış, ikisinin Tanrı kaynaklı ayrı kurumlar olduğunu belirtmiştir. Bununla da kalmamış Baştaki idarecileri Tanrının yeryüzündeki temsilcileri olarak görüp onlara mutlak itaati emretmiştir.
“ Krallar ve imparatorlar Allah’ın yeryüzündeki elçileridir.”
Dünyevi yöneticilere isyanı, Tanrı’ya isyan olarak gören Kalvinizm, devleti kilisenin hegemonyasına girmesine karşı çıkan muhalifleri hâkim olduğu Cenevre’de sert bir şekilde cezalandırmıştır.
Başka bir deyişle, teorideki Kilise- devlet ayrımı, pratikte uygulanmamış… Devlet kilisenin etkisine girmiştir. Calvin, ileri sürdüğü görüşleriyle muhaliflerini susturmada bazen öyle katı davranmıştır ki, sertlikte Roma papasını aratmamış, “Cenevre’nin Tiranı” olarak anılmıştır. Kilise” ile “Devleti” teokratik bir çizgide birleştirmiş Ve sürekli Protestan kiliselerine yardım etmiştir. Özgürlükleri kısıtlamış ve katı bir yönetim sergilemiştir.
Kendisine göre bir kurul oluşturmuş… Konuşanı cezalandırmıştır. O dönemde bu kurul; ilk iki yılda 58 kişiye ölüm, 78 kişiye de sürgün cezası vermiştir.
Yetmemiş… Vatana ihanet, zina, küfür, batıl inançlar, çok eşlilik, dans, şarkı söyleme, tefecilik, putperestlik, yalan, hırsızlık, idarecilere itaatsizlik, ayyaşlık ve kumar başlıca dava konular olmuştur. En çok dava da otoriteye başkaldıranlara karşı açılmıştır.
Kalvinizmin iyi tarafları yok mudur? Örneğin Calvin, taraftarlarına gurur ve benliği teşvik eden lüks ve israftan sakınmalarını ve kanaatkâr olmalarını öğütlemiştir. Bununla birlikte günlük hayatın zevklerine karşı çıkmamış ve bunları Tanrı’nın lütfu olarak değerlendirmiştir. Kendisi de sade ve fakir bir yaşantı sürmüş, az bir maaş ile geçinme yolunu tercih etmiştir.
Kalvinizm, bazen yanlış anlaşılmakta ve dinde reform olarak algılanmaktadır. Hâlbuki bu fikir; dinin rasyonel bir biçimde anlaşılması ve özgürlükleri genişletme olarak doğmamış, Katolikliğe karşı yeni bir örgütlenme olarak karşımıza çıkmıştır.
Peki, İslam dini ile Kalvinizm nasıl bağdaşır? Kalvinizm, Protestan Hristiyanlığın bir kolu olduğuna göre, “İslâmî Kalvinist” tanımlamasının yerine oturmadığını söyleyebiliriz.
Bazı İslamcılar, “İslami Kalvenizmi” yani Müslümanlığın kapitalizmle bağdaşabileceğini ileri sürse de bu gerçek değişmez.
Müslüman Kalvinistler olarak nitelendirilen, Kayseri ve Anadolu’nun diğer illerindeki sanayinin gelişimini sağlayan girişimciler, İslam dinine mensuptur ve kendilerini muhafazakâr olarak tanımlamaktadır.
O halde bu insanlar muhafazakâr Hristiyanların bir kolu ile kendilerini niye eşleştirsinler? İslâm; emeğin dışına düşen ve sermayeyi tekelleştiren, dolayısıyla sömüren bir anlayışı asla onaylamaz. Bu yönü ile kapitalizm ile uyuşmaz. Bununla birlikte Batı, “İslami Kalvinizm” de ısrarcıdır. Bazı gazeteler; “Türkler, İslam ve Kapitalizmin bir arada yaşayabildiğini kanıtlamak için Avrupa’nın kapısını çalıyor “diye manşet atarken, bir diğeri ekonomik yükselişin, “yeni bir İslam anlayışı” yarattığını öne sürüyor.
Yazana değil, yazdırana bakın siz!
Bülent Arınç; ““Bugün bizim en büyük sıkıntımız, maalesef dünün mağdurlarının, bugün mağrur olmasıdır. Dünün fakirlerinin bugün zenginlikten gözlerinin kamaşmasıdır. Ve bugünkü yaşantı içerisinde ne varsa, kaybetmiş olmalarıdır.
Dünün mücahitlerinin daha sonra müteahhit daha sonra müşahit olduğu bir noktadayız. Burada kalsalar bile iyi” demektedir.
Koyu Müslüman görünen bu insanların, kapitalist dünya ile bütünleşmesi ve yaşam biçimleri, “Müslüman Kalvinistler” olarak tanımlanmaları sonucunu doğurmuş olabilir.
Lakin bu konuda ortaya net bir düşünce tarzı ortaya konamıyor. Muğlak ifadeler ve içi boş kavramlar…
“Müslüman değerlere sahip girişimciler, çok çalışarak ve modern kapitalist anlayışı benimseyerek yeni bir modele imza mı atıyor, yoksa “Kalvinist İslam” kavramı ile Anadolu insanının iş alanındaki başarısı, “Kalvinizm” propagandasına malzeme olarak mı kullanılıyor?
İşin püf noktası buradadır.
Ülkemizde geçmişten beri, şehirli tüccarların hayatında manevi değerlerin yanında dünyevi ekonomi de önemli bir rol oynamıştır. Ancak bu İslamcılık millidir ve milliyetçiliğin ciddi etkileri altındadır.
Batının, Kayseri merkezli Müslüman Kalvinistler dediği bu hareket, daha önce merkez sağ partileri desteklemiş ve 2002’de AK Parti’yi iktidar yapmıştır.
Bu hareketin etkinliği, muhafazakâr ve milliyetçilik damarı ağır basan şehirli tüccarların gücüne dayanmaktadır. Bunlara, “Anadolu kaplanları” da denilmektedir.
O yörenin bir evladı olarak… Şahsi düşüncem odur ki; geleneksel “İslam-Ticaret” ilişkisinde, alışılmış kalıpları başta Kayseri olmak üzere bazı Anadolu kentleri yıkmıştır. Ve yeni bir modele öncülük edilmiştir. Bu yeni modelin öncülerine Batılılar, Müslüman Kalvinistler adını vermiştir.
Olay bundan ibarettir.
Anadolu kaplanları, AK Partiye desteğini sürdürüyor mu? Şimdilik destek verir gibi görünse de, ekonomide ve siyasette görülen daralmalar nedeni ile desteğin giderek azaldığını görüyoruz.
Heyecanlı bir 2023 bizi bekliyor.
.