AKParti Genel Merkezi’nde büro çalışanı olduğu açıklanan Kürşat Ayvatoğlu, Türkiye’de en çok konuşulan kişi unvanını kazandı.Ne mi yaptı? Savcılık ifadesine göre burnuna iddia edildiği gibi kokain değil, pudra çekeri çektiğini öne sürdü. Ve lüks bir araçta pudra şekeri kullanırken çekilen resimleri sosyal medyayı salladı.
Hâkimde inandırıcı bulmuş olacak ki, adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı. Kokain kullanan birisi gözaltına alındıktan hemen sonra nasıl olup da “pat” diye serbest bırakılabiliyor?Muhtemelen devreye birileri girdi.Ardından kamuoyunun baskısı sonucu, savcılık talimatı ile tekrar gözaltına alındı. Ve ev hapsine mahkûm edildi.
İfadesinde özetle : “Daha fazla güçlü görünürsem her kapının açılacağını düşündüm. Daha fazla nüfuz sahibi olma, olduğundan farklı görünme çabasıyla gücün yanında görünme, hükümetteki güçlü insanlarla fotoğraf vererek kendime yeni kapılar açma düşüncesi beni her gün başka bir yanlışa sürükledi Ardından uyuşturucu batağına sürüklendim” demiş.
Yalan da değil. İlk yola çıkanlar bir dava, bir ideal ve hizmet için yola koyulmuşlardı. Lakin yolda buldukları ile yola devam edildiği için partiye girmek zenginleşme aracı olarak görüldü.
“Partililerden helallik istiyorum.” Bu olay helallik isteyerek kapatılacak bir olay değildir. Ortada bir nüfus ticareti vardır. Başka türlü ayda 3000 TL maaş alan bir eleman bu kadar serveti nasıl kazanacak, revü yıldızları ile süslediği lüks yaşamı nasıl sürdürecektir?
Diyecekler ki, “elinde bilgi ve belge olanlar yargıya versin!” Bu sözler bana yakın tarihte meydana gelen bir olayı hatırlattı.
“Bir “Dava” vardı… Banka genel müdürlüğü yapan Engin Civan ile dönemin ünlü iş adamı Selim Edes arasındaki dava.Selim Edes… Mahkemede… Engin Civan’ın rüşvet istediğini… Kendisinin de verdiğini söylemişti.
Engin Civan… Savunmasında…”Hani verdiğin rüşvetin belgesi” demişti.Selim Edes’in “Biraz poşetlik olan” tepkisi “tarihe” geçmişti:
-Rüşvetin belgesi mi olur lan pezevenk.”
“Sizin yanınızda çalışan birisi eroin kullanırsa suçlu siz mi olacaksınız?” Heyhat doğru! Şahsi bir olayı siyasallaştırmak doğru değildir. Suçlar şahsidir ve suç işleyen cezasını çeker. Lakin CHP’li bazı yöneticilerin adının karıştığı taciz ve tecavüz olaylarını günlerdir yandaş medyada dillendirenler… Ve CHP’yi kurumsal olarak işin içine çekenlerin bu konuda söylemleri inandırıcı olmaz.“Ayarını bozduğun kantar gün gelir seni tartar.”
İçişleri Bakanı Soylu: “Satın alıp temin ettiği yönünde bulgulara eriştik” açıklamasını yapınca olay açıklığa kavuşmuştur. Böylece pudra şekeri kokaine dönüşüvermiştir! “Pudra şekeri kullandık.” Olayın içeriğinden ziyade “pudra şekeri” söylemi tepki çekti ve gündeme oturdu.Bu delikanlı yalan mı söyledi? Eski bir narkotikçi olarak yalan söylediğini düşünmüyorum! Kullandığı maddenin teknik adını değil, kullananlar arasında söylendiği gibi yani argo tabiri ile ifade etmiştir. Şöyle ki; Kokainin yabancı ülkelerdeki onlarca argo tabirlerinden biri ve en çok kullanılanı “Powder” yani pudradır. “Velhasıl şahsın yasal davranış biçimi sorgulanabilir ama yalan söylediği asla!” Pudranın yanına şekeri ekleyerek uyuşturucu argosundan “kısmi alıntı” yapmış olabilir.
Ne günlere kaldık yarabbi! İktidarda olan muhafazakâr bir partinin torpille işe alınmış bir yandaş çalışanın yaptıklarını, lüks yaşamlarını ve hoyratça paylaşımlarını görüp de hayıflanmamak… Daha da ötesi isyan etmemek mümkün değil.
Muhalefet ise işin peşini bırakmıyor. “AK Parti’nin yolsuzluk çarkının, büro çalışanı Kürşat Ayvatoğlu üzerinden ifşa olduğunu” vurguluyor.Bu tür olaylar buz dağının görünen yüzüdür.
Hiçbir varlığı yokken birden zengin olanların, nasıl koyu bir partili olduğu mutlaka sorgulanmalıdır. Buna tepki olarak ben de sosyal medyada bir paylaşım yaptım: “Üniversite mezunuyum. Yüksek lisans ve doktora eğitimimi tamamladım. Kamuda üst düzey görevlerde bulundum. Özel sektörde üst düzey yöneticiliği yanında kendi kurduğum 2 şirketin genel müdürüyüm.STK Başkanlığı ile birlikte sivil toplum örgütlerinin yer aldığı Güç birliği Platformu’nun Başkan V. ve köşe yazarıyım.Yayınlanmış 4 adet kitabım var. İngilizce biliyorum.Parti genel merkezinde veya uygun görülen bir yerde büro personeli ya da danışman olmak istiyorum.Zengin olmanın başka bir yolunu bulamadım!Bu para ile bu teker dönmüyor! Büyüklerime duyurulur!”
Şimdi ben haksız mıyım?
AK Parti yönetimi, olayın sadece ‘suç boyutu ’ile ilgilenirse büyük hata yapar. Tam teşekküllü organize olanlar nasıl oluyor da AK Parti Genel Merkezi’nin personeli sıfatını elde edebildi? İşin püf noktası burada saklıdır. Parti fikriyatı ile alakası olmayan çeteleri, “partide işe yerleştiren, alan veya aracılık edenler” kimlerdir?Yetkililer bunu kamuoyuna açıklamadan işin içinden sıyrılamaz.Gerçekler, üstüne pudra şekeri dökerek örtülemez! Necip Fazıl’ın dediği gibi, “Ağlayın su yükselsin, belki kurtulur gemi…”Bu olay, belki de körleşmenin nedenini sorgulamak…Çürüme, yozlaşma, nüfuz ticareti ve milleti söğüşlemeyle mücadele için iyi bir fırsattır.
***
Bazı okuyucular, emekli amirallerin yayınladığı bildiriyi değerlendirmemi istiyor. Neyini değerlendireyim?Bildiride yer alan hususların çoğunu muhalefet zaten dile getiriyor. Halkın bilmediği bir şey de yok. Bildiriye imza atanlar emeklidir. Beylik silahı ile darbe yapacak halleri de yoktur. Montrö Sözleşmesi denizcilerin uzmanlık alanıdır. Görüş bildirmeleri de normaldir. Herkesin yazıp konuştuğu bir ülkede emekli amirallerin de ifade özgürlüğü çerçevesinde görüşlerini ortaya koyması demokrasilerde normal karşılanır. Lakin emekli de olsa silahlı bürokrasinin gece yarısı bildiri yayınlamasına… İçerisinde vesayeti veya darbeyi çağrıştıracak cümleler kullanılmasına hoşgörü gösterilemez.
Amaç gerçekleşti mi? Halkın gerçek gündemini değiştirmek isteyenlere gün doğdu. İYİ Parti lideri Meral Akşener’in bildirinin bazı bölümleri için “zevzekliktir” sözü eleştirilmektedir. Ne deseydi? Böyle bir olayı abartmak, siyasi malzeme yapmak ne kadar yanlışsa, destek vermek veya alkış tutmak da o kadar yanlıştır. “Gri bir alan…” her zaman olmalıdır.
Bildiri sonucunun yayınlanmadan öngörülmesi gerekirdi. “Karşı oldukları kişi ve sistemin değirmenine su taşımak” buna denir.Bu millet 28 sürecinden ve darbelerden çok çekti. Bugünkü ortamın yaratılmasında o dönemdeki askeri yöneticilerin siyasi tutum ve davranışlarının etkisi büyüktür.Tarihten hiç ders alınmıyor. Alınsaydı… Akif’in dediği gibi tarih tekerrür mü ederdi.Bununla birlikte, bu bildirinin günlerdir tartışma konusu yapılması… Her önüne gelenin hadsiz beyanatları TSK’ne zarar verir, moralleri bozar. Neticede ordu bizim ordumuzdur ve bekamızın teminatıdır.