Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, 31 Mart Yerel Seçimleri ve ardından yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.
Çok ses getirdi mi?
Şahsi düşünceme göre, yoğun ülke gündemi ve İstanbul seçim tartışmaları arasında kaynadı gitti.
Aslında önemli şeyler söyledi.
Ne diyor Davutoğlu, suskunluğunu neden şimdi bozdu?
Yeni parti çalışmaları yaptığı biliniyor, kulislerde konuşuluyor.
Keşke bu manifestoyu başbakanlığı döneminde ya da başbakanlıktan ayrılma zorunda bırakıldığında yapsaydı.
Daha etkili ve inandırıcı olurdu.
Yazdıkları afaki şeyler değil, olması gerekenler…
Davutoğlu’na göre içinde bulunduğumuz siyasi şartlar şöyle:
“Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi” ve “Cumhur İttifakı” yeniden gözden geçirilmelidir.
İttifak siyaseti, AK Parti’ye zarar vermektedir. Cumhur İttifakı ile İç Anadolu ve Karadeniz’e doğru daralan bir siyasal etkinlik alanına sıkışıp kalındı.
İç Anadolu’da ise ittifak-içi dengenin AK Parti aleyhine değişmekte olduğu da ayrı bir vakıadır.
AK Parti silkelenmeli ve kuruluş değerlerine dönmelidir. Aksi halde, hem AK Partiyi hem de ülkeyi zor bir dönem beklemektedir.
Son yıllarda AK Parti; insan-odaklı, insan haklarına dayalı, özgürlükçü, reformcu, kuşatıcı, kendinden ve geleceğinden emin siyasi söylemini terk etmiştir.
Bunun yerine devletçi, güvenlikçi, statükocu ve salt beka endişelerine dayalı bir politika izlemektedir.
Ekonomide bir kriz yaşanmaktadır ve bunun altında da yönetim krizi yatmaktadır. Yaşanan ekonomik kriz, varlığını inkâr ederek yönetilemez.
Son dönemde ekonomi yönetiminde alınan kararlarla serbest piyasa ilkelerinden uzaklaşılmaktadır.
Ekonomik verilere olan güven sarsılmıştır.
Döviz kurlarında ve faizlerde aşırı dalgalanmaların nedeni budur.
Bu kritik süreçte, kısır iç gerilimler ile ülke enerjisi tüketilmektedir.
Denetim bir baskı aracı ve tehdit unsuru olarak kullanılmamalıdır.
Ülkenin ihtiyacı; kavga değildir.
Yapılması gereken, demokratikleşme ile birlikte ekonominin dengelerinin kurularak, refah seviyesinin artırılmasıdır.
AK Parti hareketi gittikçe kabaran egolara, çıkar gruplarına ve kısır çekişmelere kurban edilmektedir.
AK Parti’ye başarıyı getiren değerler…
Siyasi hareketleri ve partileri tarih sahnesinde baş aktör kılan beş temel unsur vardır.
Bunlar:
*Kendi içinde tutarlı bir ilkeler ve değerler manzumesi,
*Bu değerler manzumesinin ruhu ile uyumlu bir söylem,
*Toplumun her kesimine açık bir sosyal ilişkiler ağı,
* Bu ağı etkin bir şekilde yöneten sağlam bir teşkilat yapısı,
*Zamanın ruhuna uygun politikalar geliştirilebilmesini sağlayan özgür düşünce ve ortak akıl.
Son yıllarda yaşananlar, bu temel özelliklerde ciddi bir zafiyetin yaygınlaşmakta olduğunu ortaya koymuştur.
Ben-merkezci kibirli bir dil kullanılmakta, tevazudan kopuş yaşanmaktadır.
Kutsal değerlerimizin siyasi çıkarlar uğruna hoyratça kullanılması, alınan görevlerde eş dost ve ailenin etkisi olması doğru değildir.
Kariyer ve liyakat yerine; hısım, eş dost ve akraba kayırmacılığının yaygınlaşması her türlü yozlaşmanın ve güç zehirlenmesinin en çarpıcı göstergesidir.
Siyasi rakip görülen kişilerin yıpratılmasına, iftiranın yaygınlık kazandırılmasına, ortak mücadele vermiş insanların toplumsal itibarlarının yok edilmesine sessiz kalınmaktadır.
Hatta dolaylı destek verilmektedir.
En önemli değerlerden biri olan vefa zedelenmiştir.
Şeyh Edebali, “insanı yaşat ki devlet yaşasın “der.
İnsanı, onun temel haklarını ihmal eden veya ikincil konuma indirgeyen hiç bir devlet baki olamaz.
Partide, paralel yapı gibi partiyi yönetmeye çalışan bir odak var.
Belediye başkanlarının; çeşitli itham ve baskılarla görevden ayrılmak zorunda bırakılmaları, milli iradenin üstünlüğü ilkesine ciddi darbe vurmuştur.
Ortak akıl devre dışı bırakılmış, alınan kararlar tek bir görüşün onay makamı haline gelmiştir.
Seçimlerde yarışanlar düşmanlar değil, siyasi rakiplerdir.
Seçim sürecinde ittifak yapılarının cepheleştirici karakterinden kaynaklanan sert söylemler siyasi kutuplaşmayı tehlikeli boyutlara taşıyarak, toplumsal barışımızı ve ortak aidiyet bilincimizi zedelemiştir.
Beka endişeleri demokrasiyi askıya alma heveslerinin gerekçesi olamaz. Devletimizin bekasının temeli demokratik meşruiyettir.
Hukukun olmadığı sosyal ve siyasal düzenler, iç ve dış her türlü müdahaleye, saldırıya ve kaosa açıktır.
Sağlam olmayan bir hukuk yapısı ile insan hayatı, aklı, inancı, nesli ve mülkü teminat altına alınamaz.
Yargının kontrol altına alınması çabası hangi gerekçeyle ve kim tarafından yapılırsa yapılsın en büyük suç olarak görülmelidir.
FETÖ ile tavizsiz verilmesi gereken mücadelede ‘suçların şahsiliği’ ilkesi çiğnenmiştir.
Farklı kişilere farklı kriterler uygulanması, kamu vicdanını yaralamaktadır.
Yeni sistem; yürütmeyi, yasama ve yargı karşısında baskın kılarak kuvvetler ayrılığı ilkesini zedelemiştir.
Denge ve denetim mekanizmalarını işlevsizleştirmiştir.
Seçim sistemi ve siyasi partiler kanunu tekrar gözden geçirilmelidir.
Devlette, kurumsal kültür ve hafıza özenle korunmalıdır.
Keyfi ve ani kararlarla devlet yönetilemez. Devlet tecrübe birikimi ve ortak aklı harekete geçirme basireti gerektirir.
Cumhurbaşkanının aynı anda parti genel başkanlık görevini de yürütmesi, hem devlet işleyişi hem parti kurumsallaşması açısından sakıncalar doğurmaktadır.
Devlet geleneğimizde cumhurbaşkanının toplumun tüm kesimlerini kucaklaması vardır.
Ve bu yapı zarar görmektedir.
Özgürlük-güvenlik dengesi korunmalıdır. Farklı görüş beyanlarının terörle özdeşleştirilmesi ve siyasi farklılıkların ihanetle anılır hale gelmesi hem milli birliğimize zarar vermektedir.
Eleştiri ve fikirlerini ifade etme özgürlüğü sonuna kadar korunmalıdır.
Basın ise tek elden yönetilen bir propaganda aracı haline gelmiştir. Bu durum özgür düşüncenin önünde en büyük engeldir.
Sivil toplumun devlete eklemlenmesi ve farklı kaygılarla görüş beyan edemez hale gelmesi sivil toplumun ruhunu ve vicdanını yok etmektedir.
Yasaklar, yolsuzluk ve yoksullukla ile mücadele bırakılmıştır.
Kamu ihalelerindeki tercihler yani devlet bütçesi ile yapılan işlerin sürekli aynı şirketlere verilmesi yolsuzluk algısına yol açmaktadır.
Kamu yönetiminde israf ve aşırı gösterişten vazgeçilmelidir.
Kamu harcamalarında şeffaflık ve hesap verebilirlik en güçlü biçimde hayata geçirilmelidir.
Sonuç olarak şunu vurgulamak isterim ki son yıllarda yaşadığımız güçlü meydan okumalar karşısında şimdi yapmamız gereken, zihinlerimizi özgürleştirmek, psikolojilerimizi yenilemek, toplumsal bağlarımızı güçlendirmek ve ortak geleceğimiz konusunda atılması gereken adımları atmaktır.
Gün devlet aklını, insan onuru ve millet vicdanı ile buluşturma günüdür.
Katılır ya da katılmazsınız…
Ahmet Davutoğlu’nun görüşleri özetle budur.
Konuşan ve yazan Türkiye’de herkes düşüncesini özgürce açıklamalıdır.
Yaftalanmadan…