Sedat Peker’in, 9. videosu Youtube üzerinden ‘Yaşadıkça ve yaşlandıkça değil, direndikçe büyürüz’ başlığıyla yayınlandı.Yine akıl almaz iddialar… Kamuoyu şaşkına döndü.
Bir tarafta organize suç örgütü lideri olarak tanımlanan Peker… Diğer taraftan devletin ve siyasetin ünlü aktörleri… Kime inanacağız? “Devlet-i Ebed Müddet” anlayışını benimsemiş biri olarak bu kavramın önemine inanırız. Devletin sonsuza dek yaşayacağına inancımız tamdır. Zira bizi bölünmekten ve parçalanmaktan koruyacaktır. Bu ülküyü günlük hayatımızda hep yaşadık, yaşatmaya çalıştık.
Bu inancımız, devlet görevlilerinin yaptığı yanlışları ve işledikleri suçları görmezden gelmemizi gerektirmez. Beklentimiz, yargının ve cumhuriyet savcılarının harekete geçmesi ve iddiaların soruşturulmasıdır. Bu konuda devleti yöneten muktedirler, gereğini yapmaz ise devlet şaibe altına kalır. “Devleti mafya yönetiyor” gibi bir algı yaratır ki, buna kimsenin hakkı yoktur. Konumu ne olursa olsun!
Ne yapalım? Vatan, millet, din, devlet gibi kavramların istismarı ile yapılan söylemlerin büyüsüne kapılarak, olanları görmezden mi gelelim? Kimse bizden bunu beklemesin! Gerçeğin peşinde, hakkın ve halkın yanındayız. Demiyoruz ki, Peker’in her dediği doğrudur! Bazı iddialarının doğruluğu ve yetkililerin sessizliği diğer iddiaların da doğru olduğu varsayımını güçlendiriyor.
9. videoda, neler iddia ediyor, Peker? Metin Külünk ve para ilişkisi… İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bir siyasetçinin Peker’den düzenli olarak 10.000 dolar aldığını iddia etti ama ismini vermedi. Peker, kendisinden ayda 10 bin dolar alan bir siyasetçi olmadığını, ancak daha fazla paralar verdiğini söyledi.
Peker, AK Parti MKYK üyesi Metin Külünk’ün arabasına yüklü miktarda para bıraktığını da öne sürdü.Vay canına! Bir Organize suç örgütü lideri siyasetçilere neden para verir? Kanaatime göre, siyasetin desteğini ve korumasını sağlamak içindir. Bahsettiği siyasetçinin de, devletin üst makamları ile Peker arasında aracı konumda olduğunu düşünüyorum. “Al gülüm, ver gülüm…”
AK Partililer tarafından kendisine mafya denilmesine tepki gösteren Peker, “Bana pislik mafya diyorlar ya, AK Parti’nin seçim zamanı dağıttığı kahveler var ya, seçim zamanı. Hepiniz içtiniz, Tarihi Beyoğlu Kurukahvecisi, benimdi o, hani ben pislik mafyaydım. Ulan onlarca milyon liralık kahveyi benden siz alıp dağıtmadınız mı her yerde. Lan bir lira mı verdiniz, verdiyseniz hani fatura. Lan size yazıklar olsun” dedi.
Bu lafları işitmeye değer miydi? Samimi inanan insanların başını öne eğdirdiniz! Yazıklar olsun!
Peker, Demirören Holding’in satın aldığı Doğan Medya Grubu için çektiği krediyi ödemediğini de söyledi: “Biz gazeteyi, Hürriyet’i bastık. Aydın Doğan kargaşalardan korktu verdi gazeteyi. 750 milyon dolara verdi hepsini. Aslından bir tanesi o kadar ederdi. Bu 750 milyon doları Ziraat Bankası verdi. Bu 750 milyon doları ödemedi. Anaparayı da, faizini de ödemedi.”
Çiftçinin korunması ve desteklenmesi için kurulan Ziraat bankası, bir iş adamına medya satın alması için, niçin kredi verir? Karlı ve gönüllü alınmış olsaydı, şimdiye kadar bir kısım paranın geri ödenmesi gerekmez miydi? Bu satın alınan TV ve gazetelerin gerçekte sahibi Demirören mi, yoksa ortalıkta dolaştığı gibi farklı kişiler mi? Demirören, medya işine bir iş karşılığı olarak mı, yoksa zoraki mi girdi? “Satın alınan gazete ve TV’ler benim değil ki, niye ödeyim” diye düşünmüş olabilir mi? Deli taylarım boş durmuyor. Özel bir banka olsa umurumda değil. Lakin kamu bankası olduğu için bir vergi veren vatandaş olarak, benim de hesabını sormaya hakkım var. Borcunu ödemeyen çiftçinin toprağına, traktörüne haciz getiren banka… Demirören’in aldığı krediyi geri ödemediği için mallarına niçin haciz koydurmaz? Bu soruların cevabını kamuoyu adına bekliyoruz!
Videonun başında belediyelerdeki yolsuzluklara dair sistemden bahseden Peker, bu sistemi de açıkladı. Bu bilinmeyen bir şey değil. Lakin biz ne kadar yazsak çizsek boş… İsim Peker olunca dikkatler belediyelere çevrildi. Peki, ne dedi Peker?
“Bir belediye başkanına rüşvet vermeye gittiğinde, adam huylanıyor, senden parayı almıyor. Ya kelek yaparsa, ya kayıt gizli kayıt yapıyorsa, kamera varsa diye. ‘Bizim bir alt derneğimiz var, alt kuruluş, oraya şu kadar yardım yap’ diyor. Sen gidiyorsun oraya parayı yatırıyorsun, işte sözde hayır işi için.
Şimdi sen oraya parayı yatırdın ya, belediye başkanına gitmedi diyeceksin para. O ne yapıyor? 100 bin liralık bir iş var, en güvendiği arkadaşına diyor ki ‘1 milyonluk fatura kes’ diyor. Sonra o 1 milyon liralık işi alıyor ama 100 bin liraya yapıyor. Ona 100 bin lirayı veriyor, 100 bin de vergi vesaire çıkarsa, geriye kalan 800 bin lirayı kılçıksız alıyor cebe indiriyor.
Siz hep diyorsunuz ya, beşli çete, onlu çete, onlara ihaleyi veriyorlar diye. 1 milyar dolara ihaleyi alıyor, siz zannediyor musunuz ki bunların işçileri var, hayır yok. Alt taşeron sistemi var. Bunlar işi taşeronlara veriyorlar. 400 bin milyon dolara taşerona veriyor, 600 milyon dolar kılçıksız bu tarafta.”
Vay benim garip halkım! Her taraftan soyulmuş! İşin içinde sadece iktidar yok, bazı CHP’li belediye başkanlarının da işin içinde olduğuna dair bilgiler geliyor. Hırsız hırsızdır! Sağcısı solcusu olmaz.
Sözlerine devam ettiği bir diğer bölümde, “ben pisliksem de bu pislik silsilesinin en alt seviyesinde benim olduğumu herkese anlatacağım” diyor.Yani bazı organize suçlara karıştığını açıkça ifade ediyor. Bu söylemle birilerine mesaj mı gönderdi?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile ilgili iddialarını da sürdüren Peker, “Süleyman diyordu ya, ‘Ben o poliçe sesini çok seviyorum’ diye. Şirketin yüzde 5 bin, 7 bin derken 57 kat büyümüş. Dünyanın neresinde böyle bir şey var” dedi.
Bu iddialar çok su götürür cinsten… Doğru diye hemen kabullenmemek gerekir. Lakin devletin daha fazla yıpranmaması için Sn. Bakanın belgeleri ile bu konuya açıklık getirmesi gerekir. Milletin canını, malını ve namusunu emanet ettiği bir kişinin böyle suçlamalara muhatap bırakılması devletin güvenliği için de kaygı vericidir.
Benim en çok ilgimi Paramount Otel çekti. Bu otelin namını uzun yıllardır duyuyordum. Siyasetin, yargının, bürokrasinin ve namlı gazetecilerin bu otelde buluştuklarını… Hem bedava tatil yapıp hem de strateji belirleyerek devleti yönetmeye çalıştıkları söyleniyordu.
Bu otelin sahibi kimdi? Bu otelde gerçekten farklı mesleklerden bir gurubun toplanarak, ülkenin kaderini belirleyecek kararlar almaları söz konusu muydu?
Bunları sorgulamadık!
Bu otelin sahibi yurt dışına kaçan Sezgin Baran Korkmaz… Kim bu şahıs? Karslı fakir bir aileden gelen biri, bu servetin sahibi nasıl olmuştur?Bu şahsın, yurtdışından gelen kara paraları akladığı yolunda bazı bilgiler mevcuttur. CIA’da bu işin peşinde… Bu otelin asıl sahiplerine çöküldüğü, gerçek sahiplerinin Rusya’da yaşayan Özbek asıllı bir oligark olduğu konuşuluyor. Bunların gerçek olup olmadığını öğrenebilmemiz için devletin iş başında olması gerekiyor.
Böyle bir otelde devlet görevlileri nasıl kalır? Sezgin Baran Korkmaz gibi şaibeli bir isim ile devletin üst düzey yöneticileri nasıl samimi resimler çektirir? Ve en önemli soru: Bu şahsın İçişleri Bakanı ile makamında görüştüğü doğru mudur?Uykularım kaçıyor. Ne olur, bu iddiaların doğru olmadığını açıklayın! Yüreğime su serpin! “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” anlayışı ile yetişmiş birisi olarak devlete bu kadar vurulmasına dayanamıyorum!
Peker’in iddialarında isimleri geçenlerin özellikle Muğla’da karargâh kurması kuşkuları artırıyor.Muğla kara para aklanması ve organize suçlar için özel olarak seçilmiş bir yer mi? Görevlilerin atanması dâhil, her konunun titizlikle incelenmesi gerekiyor.
Devlet görevlilerin kaldıkları yeri ve görüştükleri kişileri iyi seçmeleri gerekiyor. Antalya’ya atandığımda Vali Alaattin Yüksel’di. Bize ilk tavsiyesi: “Görev yaptığınız sürece lüks otellerde kalmayın, kıçınızın resmi çekilir haberiniz olmaz!” Bazıları sizin zaafınızı öğrenir, ona göre size kadın, para, içki gibi bazı nimetler sunar. Oltaya gelirseniz, yandığınız gündür.” Çok doğru. Biz bu tavsiyeye görev yaptığımız sürece uyduk. Bir yerimiz de eksilmedi. Başımız dik bu memlekette geziyoruz.
“Balık baştan kokar.”