Osmanlı döneminin en önemli şairlerinden birisi Baki’dir. Onu, birçok kişi “gök kubbede baki kalan ancak hoş bir seda imiş” deyişi ile hatırlar.
Er ya da geç… “Her nefis ölümü mutlaka tadacaktır. Lakin bazı insanlar için ölümü kabullenmek kolay olmuyor.
Fani dünyadan göçüp gidince insan…Kimisinin arkasında sitayişle ve saygı ile bahsedilirken, kimisi için de yürekler kıpırdamıyor.
Hizmetleri ile Türk milletinin gönlünde yer etmiş, emr-i hak vaki olunca da hakka yürümüş biri olmasına rağmen, Sadi Somuncuoğlu’nun vefat haberi beni derinden etkiledi.
Ülkemizin ve Türk Dünyasının, “Bilge Aksakalı…” Fikir, siyaset ve devlet adamı kimliği ile Türk milleti ve Türk dünyası için duayen bir isimdi.
Sadi Somuncuoğlu, lise çağlarından beri Türkçülük fikriyatının yayılması için gayret etti. Galip Erdem’in yayın müdürlüğünü yaptığı, Türk Yurdu Dergisi’nin daha çok okunması ve tanınması için büyük çaba harcadı. Bir gurup arkadaşı ile Üniversiteliler Kültür Derneği’nin kuruluşunda görev aldı.
1965 yılında “Bab-ı Ali’de sabah” gazetesini çıkardı. Daha sonra gençlik döneminde feyz aldığı, fikriyatının temelini oluşturan Türk Ocakları’nın başkanlığını yaptı.
1967’de MHP’de aktif siyasete atıldı. O günlerin efsane yayınları, Devlet veBozkurt’u çıkardı. Türk milliyetçisi gençlerin eğitimi ve örgütlenmesinde hem sorumluluk hem de görev aldı. “Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin. Her şey Türklük için!” sloganını benimsemişlerdi.
1977 yılında MHP Niğde milletvekili olarak meclise girdi. 57. Koalisyon Hükûmeti döneminde Devlet Bakanı olan Sadi Somuncuoğlu, Devlet Bahçeli’nin aksi yöndeki kararına rağmen Cumhurbaşkanlığına adaylığını koydu ve bu hareketi partide büyük tepki yarattı.Milletvekili Cemal Enginyurt, Somuncuoğlu’na “Al arabanı git, partiden istifa et, adaylığını öyle açıkla” diye bağırmıştı. Bunun üzerine aktif siyasetten çekilerek,kitap ve köşe yazılarına ağırlık verdi.
Somuncuoğlu, en son Türk kültürü ve milli düşüncenin daha iyi tanınması için kurulan, Milli Düşünce Merkezi’nin başkanlığını yürütüyordu. Arkadaşları, ölüm döşeğinde, “Türk” ve “Türkiye” dendiğinde gözlerinden yaş indiğini anlatıyor.
“Atalardan bize kalan emanettir bu vatan/ Susuz kalsa toprağımız sularız kanımızla” dizelerini yüreğinde hissediyordu.
Somuncu Baba’nın bu yiğit torunu, Aksaray’da, Somuncu Baba Külliyesi’nin Ervah Kabristanı’nda toprağa verildi.
Sadi Somuncuoğluile yüz yüze ilk tanışmam, arkadaşım Ömer Savaş vasıtası ile Çukurambar’daki bürosunda oldu. O zaman Kıbrıs ve Kıbrıs Davası ile ilgili yazılar yazıyordu. Sonrasında ikili ilişkimiz devam etti.Kendisine hep ”Abi” diye hitap ettim.
Sohbetlerimizde, o zaman Türk Ocakları Genel Başkanı olan Nuri Gürgür’e yakınlığım ve saygım ilgisini çekmişti. Bu saygım ve vefa duygumun, Sadi Abi ile dostluğumuzun derinleşmesine katkı verdiğini düşünürüm. Zira Türk Ocağı’na olan muhabbeti tartışılamazdı.
Sadi Abi, mütevazi ve kindar olmayan bir insandı. Yıllar önce bir MHP Kongresi’nde Türkeş’e karşı genel başkanlığa aday olunca, bazı partililerin tepkisini çekmiş, hatta işyumruklaşmaya kadar varmıştı. Sadi Abi’ye karşı olanların birisi de o zamanki İzmir İl Başkanı, arkadaşım Naşit Birguvi idi.
1999 seçimleri öncesinde İzmir’e milletvekili adayı gösterilenKenan Tanrıkulu,bazı arkadaşların yönlendirmesi ile bana uğramış, ben de kendisini eski MHP İL başkanı olduğu için Naşit Bey ile tanıştırmıştım. Naşit bey, MHP ile ilişkisini kesmesine rağmen, hatır için kendisine büro ve araç desteği vermiş, istediği bazı imkanları sağlamıştı.
Seçimler sonrasında 57. Hükümet kurulmuş, Sadi Abi, Devlet Bakanı olarak atanmıştı. Kenan Tanrıkulu da Sanayi Bakanı olmuştu. Naşit Birguvi bir iş gittiği
Ankara’da Kenan Tanrıkulu’ndan randevu alamamış, sonrasında da beklediği ilgiyi görememişti.
Üzgün ve kızgın bir ruh hali ile Naşit Bey, beni aradı. Sadi Bey’e uğramasını söyledim. “Abi, Sadi Bey’e hangi yüzle gideyim, Türkeş’e rakip çıktı diye adamı kongrede dövmeye yeltendik” dedi. Bunun üzerine Sadi Bey’i arayarak randevu aldım ve Naşit Bey’i görüştürdüm. Haklı olan talebi de uygun görülmüş, işi halledilmişti.
Çıkışta beni aradı: “Abi, çok mahcubum. Sadi Bey, devlet adamıymış, beni gülümseyerek karşıladı, işimi telefon ederek halletti ve asansöre kadar da uğurladı. Her türlü desteği verdiğim Kenan Tanrıkulu, randevu bile vermezken, dövmeye yeltendiğimiz Sadi bey, bizi insanlığı ile ezdi” dedi.Sadi Abi, Hem bize hem de Kenan Tanrıkulu’na bir insanlık dersi vermişti.
Sadi Abi bakanlıktan alınınca, İzmir’e sık gelir, her gelişinde beni arar, Naşit ve Nejat Birguviile onu havalanında karşılar ve ağırlardık.2004 yılında Gaziantep, 2009 yılında Antalya İl Emniyet Müdürlüğü’ne atanmam üzerine, beni ilk tebrik edenlerden birisi de oydu.
FETÖ’nün kumpas ve girişimleri ile 2012 yılında merkeze alınınca, mevcut yönetime tepki olarak emekli olmuş, Toplumsal ve Ekonomik Araştırmalar Merkezi’ni (TEAMDER) arkadaşlarım ile kurmuştum. Bir müddet sonra da onursal ve kurucu başkan sıfatı ile bayrağı bir başka arkadaşa, Prof. Dr. İlhan Gölbaşı’na devrettim.
Duydum ki Sadi Bey, Millî Düşünce Merkezi diye bir dernek kurmuş, hemen kardeşim ile birlikte Ankara’da bulunan binasına gittim. Beni orada hala görüştüğüm, güzel insanlarla tanıştırdı. Bunlardan birisi Veli Taş, diğeri de kitapları ile fikri hayatımıza katkı sunan, yazar Emine Işınsu’nun eşi Prof. Dr. İskender Öksüz Hoca’ydı.
Bana Milli Düşünce Merkezi’nin Antalya Şubesi’ni kurmamı önerdi: “Abi emir telaki ederim” dedim.Zira fikriyatımın gelişmesinde Sadi Abi’nin emeği çoktu. Sıkıştığımda onun fikirlerine ihtiyaç duyar, engin deneyimlerinden yararlanırdım.
Antalya’ya dönünce,konuyu arkadaşım Prof. Dr. Cengiz Sayın’a açtım. Birlikte; bir kısmı öğretim üyesi, bir kısmı da geçmişte bu davanın çilesini çekmiş, fikir ve aksiyon insanı olan iyi bir kadro oluşturduk ve faaliyetlere başladık.
Sadi Abi, Antalya’ya gelecek ve kuruluşumuzu İlber Ortaylı ile taçlandıracaktı. Rahatsızlanınca program iptal edildi. Bu arada birileri, hakkımda asılsız bir şikayet ve ihbarla ilgili, araya fitne-fesat sokunca, kızdım ve fevri hareket ederek başkanlıktan ve üyelikten istifa ettim. Ben ayrılınca arkadaşlar devam etmedi ve derneği fesh etti.
“Keşke Sadi Abi’ye danışarak yapsaydım” dedim ama iş işten geçmişti. Buna onun da çok üzüldüğünü sonradan öğrendim. İlahî yolculuğuna çıkışına kadar her geçen gün daha da sıkılaşan bir bağla bağlandığım Sadi Abi’ye ilk defa yanlış yapmıştım. Dedim ya, affetmeyi severdi, affetti. Sosyal medya üzerinde yazılarımı gönderdim. Katılmadığı konularda bazen uyardı bazen de takdir etti. Dostluğumuz, abi-kardeşliğimiz zedelenmeden devam etti. İnşallah öbür taraftan komşu olmak, sohbetlerinden feyz almak nasip olur.
Türk dünyası ve Türk milleti içinyüreği çarpan bir dava adamı olarak gördüğüm Sadi Abi, “tevazu ve Türk milletine aşkın birleştiği bir asil ruhun sahibiydi.” Son gününe kadar Türk Milletine hizmet için çalıştı.
Kendisine Milli Düşünce Merkezi’nde ziyaretim esnasında, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni de sormuştum. Cevabı dün gibi aklımda.“Eğer bu sistem geçerse,ülkemiz çok büyük badirelerle karşı karşıya kalır” demişti. Haklı çıktı.
Sadi Abi;AB, Kıbrıs, Ermeni, Suriye ve Irak meseleleri konusunda uzmandı. Aynı zamanda öngörüsü yüksek, ufku geniş bir devlet adamıydı. Bugünün çakma ve sonradan görme sözde milliyetçileri, onu hiçbir zaman anlamadı. Kızgınlıklarını sağlığında da ölümünde de devam ettirdiler.
Türk milliyetçiliği davasının yılmaz savaşçısı, seni seven ve ardından üzülen milyonlar bıraktın. Geçmişin ihtilaflarının arkasına sığınan ve iktidara payanda olanlar varsın cenazeye katılmasın!
“Uzak uzak ülkelere döndüm seferden / Yaralarım ağır ama mestim zaferden.” Sen zaferlerle göçtün bu fani dünyada…
Ruhun şad, mekanın cennet olsun.