Yapılan iyilikler çabuk unutuluyor.
Bazen husumete hatta kötülüğe dönüşmesi yok mu?
O insanı kahrediyor.
Hayat işte…
Dün iyilik yaptıklarınız, başı sıkışınca imdadına koştuklarınız…
Kahrını çektikleriniz…
Bugün hatırınızı sormazsa…
Kendisine zarar gelir düşüncesi ile seni görünce sıvışıverirse…
Telefonlarınıza lütfedip çıkarsa…
Daha da ötesi birilerine yaranmak adına, size zarar vermeye çalışırsa…
Ne kadar acı…
Hâlbuki “iyiliğin karşılığı sadece iyiliktir.”
Günümüzde öyle mi?
“Hayatta en çabuk unutulan şey yaptığın iyiliktir…”
Bazı insanlara yapılan iyilikten dolayı pişman oluyor insan…
Elinden gelse geri alacak kadar.
“Garip değil mi?
Yüzüne gülecek kadar dost sandığın kişiler, aslında arkandan konuşacak kadar yüzsüzler…”
Varsın olsun.
Evli evine, yolcu yoluna…
İyilik önündeki her engeli aşacak ve insanlığın yanında olacaktır.
Vicdanımız rahat ya…
Bu bize yeter.
***
Bir Kurdun Hikâyesi
Avcılar bir kurdu fena halde sıkıştırmıştır.
Kurt ormanda oraya buraya kaçmakta, ancak peşindeki avcıları bir türlü ekememektedir.
Canini kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar. Köylü elinde yabasıyla tarlasına girmektedir.
Kurt adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar: “Ey insan ne olur yârdim et
bana, peşimdeki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler.
“Köylü bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine
girmesini söyler.
Çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam
eder.
Birkaç dakika sonra da avcılara rastlar.
Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü
“görmedim” der ve avcılar uzaklaşır.
Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki torbayı indirir, ağzını açar, kurdu dışarı salar.
“Çok teşekkür ederim” der kurt, “Bana büyük bir iyilik yaptın”
“Önemli değil” der köylü ve tarlasına gitmek üzere yürümeye baslar.
“Bir dakika” diye seslenir kurt: Çok uzun zamandır bu avcılardan kaçıyorum,
çok bitkin düştüm, açım, kuvvetimi toplamam için bir şeyler yemem lazım ve
burada da senden başka yiyecek bir şey yok.
” Köylü şaşırır: “Olur mu, ben senin hayatını kurtardım.”
“Yapılan iyiliklerden, verilen hizmetlerden daha çabuk unutulan bir şey
yoktur” der kurt.
“Ben de kendi çıkarım için senin iyiliğini unutmak ve seni
yemek zorundayım.”
Bir süre tartıştıktan sonra, ormanda karşılarına çıkacak olan ilk üç kişiye
bu konuyu sormaya ve ona göre davranmaya karar verirler.
Karşılarına önce yaşlı bir kısrak çıkar.
“Ne vefası?” der kısrak, “Ben sahibime yıllarca hizmet ettim, arabasını
çektim, taylar doğurdum, gezdirdim. Ve yaşlanıp bir işe yaramadığımda beni
böylece kapıya koydu…”
Bir sıfır öne geçen kurt sevinirken bir köpeğe rastlarlar.
“Ben hizmetin değerini bilen bir efendi görmedim” der köpek, ” yıllardır
sadakatle hizmet ederim sahibime koyunlarını korurum, yabancılara
saldırırım, ama o beni her gün tekmeler, sopayla vurur…”
Kurt köylüye döner, “İşte gördün” der. Köylü de son bir çabayla “Ama üç
diye konuşmuştuk, birine daha soralım, sonra beni ye” diye cevap verir.
Bu kez karşılarına bir tilki çıkar.
Başlarından geçenleri, tartışmalarını anlatırlar.
Tilki hep nefret ettiği kurda bir oyun oynayacağı için keyiflenir. “Her şeyi anladım da” der tilki “Bu küçücük torbaya sen nasıl
sığdın?
” Kurt bir şeyler söyler, tilki inanmamış gibi yapar: “Gözümle
görmeden inanmam…”
İşin sonuna geldiğini düşünen kurt torbaya girer girmez, tilki köylüye
işaret eder ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlar.
Köylü eline bir taş alır ve “Beni yemeye kalktın ha nankör yaratık” diyerek torbanın içindeki kurdu bir süre pataklar.
Sonra tilkiye döner “Sana minnettarım beni bu kurttan
kurtardın ” der.
Tilki de “Benim için bir zevkti” diye cevap verir.
O an köylünün gözü tilkinin parlak kürküne takılır, bu kürkü satarsa
alacağı parayı düşünür ve hiç beklemeden elindeki taşı kafasına vurup
tilkiyi öldürür.
Sonra da torbanın içindeki kurdu ayağıyla dürter:
“Haklı imişsin kurt, yapılan iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yokmuş…