Geçen hafta ufak bir göz operasyonu geçirdim. Bu nedenle haftalık yazımı yayımlayamadım. Bilgisayarın başına geçtiğimde, ülkenin gündemi o kadar dolu ki, hangi konuyu ele alacağımı bilemedim. En iyisi konuları sıraya koyarak değerlendirmeler yapmak.
Alparslan Türkeş Vakfı, MHP Kurucu Genel Başkanı merhum Alparslan Türkeş’in doğum günü nedeniyle anma etkinliği düzenledi. Bu sırada Ülkü Ocakları üyesi olduğu iddia edilen, yaklaşık 50 kişilik bir grup salona girerek etkinliğe katılanlara saldırdı
Vakıf, MHP İl Başkanı ve olaya müdahale etmeyen polisi suçlarken, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli olayların arkasında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mahsur Yavaş’ı bulunduğunu öne sürdü.Bahçeli, Yavaş’a “Ülkücülerin nefesi ensenizde” tehdidinde de bulundu.
MHP, Türklerin sembolü olan Bozkurt ve 3 Hilal’in yanında Alparslan Türkeş’i de sadece kendisinin sahiplenebileceğini göstermeye çalıştı. “Ülkücülük MHP’de yapılır” diyerek… MHP, Türkeş ailesinin kurduğu Alparslan Türkeş Vakfı’na karşılık Türkeş’in adını taşıyan bir vakıf kuracağını açıkladı.
Peki, Mansur Yavaş ismi neden gündemde? MHP yöneticileri; Vakfın, Ankara Büyükşehir Belediye’si üzerinden CHP’ye destek verdiğini iddia ediyor.Veremezler mi? Mansur Yavaş başarılı bir belediye başkanı ve ülkücü kimliği ileön plana çıkan, lider vasıfları taşıyan donanımlı biri. Bu hali ile Cumhur ittifakına zarar veriyor! Lakin ülkücülere de sahip çıkıyor.
Bilgi ve fikir derinliği olmayan eli sopalı azgınlaştırılmış gençler… Yıllarını ülkücü harekete vermiş, fikriyatı ve düşünceleri ile topluma örnek olmuş, dedesi ve babası yaşındaki insanlara saldırıyor. Öldüresiye darp ediyor.
Ne için? Dava için… Hangi dava, kimin davası?
Prof. Dr. Haluk Tokuçoğlu’nun gönderdiği ve hâl-i pür melâlimizi manzum ifadelerle dile getiren iletisi:
“Ülkü ocakları ne bir menfaat, ne de bir saltanattı… Ülkü ocakları; vebali büyük, bedeli ağır bir teşkilattı.Ülkücülük; bir erdem, ülkücülük bir sanattı…
Adamın adamı olmakta yoktu,adam satmakta…Kula kul olmakta yoktu, padişahlıkta…Yalnız o’na kulluk eder, yalnız ondan yardım dilerdik… Ölümlerle eylenen tunç yürekli Türklerdik…
Doğruyduk, dürüsttük, temizdik…Adımız geçince, bayrak gelirdi akla.Efendiydik, mütevazıydık, asildik.Adımız geçince adam gelirdi akla.Yedi düvele örnektik,namertlik, kalleşlik haşa.
Menfaat nedir bilmezdik…Şimdi ne oldu söyle bize? O ruhu, o aşkı, yenidenanlat bize…
Ülkücü denince, akan sular dururdu.Aşk bile, önünde oturur selam dururdu…
Ölenlerimiz şehit, kalanlarımız gaziydi.Ülkücülük; tepeden tırnağa, muhteşem bir maziydi…Şimdi ne oldu söyle bize?O ruhu, o aşkı, yeniden anlat bize…
Hak, hukuk, adalet, milliyetçi hareketti…Ülkücü denilince;dava gelirdi akla…
Muhammed Mustafa’yla (sav)aynı safta,para, pul, şan, şöhret, fitne, fesat bilmezdik…Dünyaları verseler; davamızdan dönmezdik…Şimdi söyle; hangi yüzle bakalım sana…
Fitnenin, fesattın, elindeki şu halimize baksana…”Ne Amerika ne Rusya nede Çin’di,”Her şey Türk’e göre Türklük içindi…”
Tarihin derinliklerinden çıkıp gelmişti sankiKürşat’ın, Alparslan’ın ruhu yeniden dirilmişti sanki…Pırıl pırıl bir gençliktik.Ne oldu, söyle bize?O ruhu, o inancı, yeniden anlat bize…
Ok birkez çıktımı yaydan;geçerdik düğünden, toydan.Bir değil, bin canımız olsa, çekinmeden verirdik.Bir ölür bin dirilirdik…Kanımız aksa da; zafer İslam’ındı.Kanımız aksa da; zafer Turan’ındı…Şimdi ne oldu söyle bize? O ruhu, o aşkı, yeniden anlat bize…
”Şehitler ölmez vatan bölünmezdi.”Şüphesiz gelirdin akla.Adın geçince, akan sular dururdu.Yiğitlik, mertlik önünde selam dururdu…Şimdi söyle hangi yüzle bakalım size?O yiğitliği, o mertliği, yeniden anlatın bize…
Ülkücü; ocaklarda, bir değil, bin özenle seçilirdi.Ana’dan, Baba’dan, Yar’dan,
sırattan geçilir gibi geçilirdi…Büyük, küçük, saygı, sevgi, ülküdaşlık,liyakat, vatan, millet, din, dinayet.Hangisini anlatayım sana?Boğazımıza kadar battık, şehidim;o ruhu, o aşkı, yeniden anlat bana…
İstanbul’u tekrar fethedin deseler, fethederdik.Çin sarayını basın deseler, basardık.Kelime-i şehadetle ölür, Atsız’ın ruhuyla yaşardık. Şimdi ne oldu söyle bize?Kürşat’ları, İlteriş’leri, yeniden anlat bize.Ülkücüydük, güçlüydük, yedi düvelin namlusundaydı adımız.Adriyatik’ten, Çin seddine, yankılanırdı andımız.
Hani; Allah’a, Kitap’a ve silaha, yemin olsundu?Hani; şehitlerimiz, gazilerimiz,
emin olsundu?Hani;kavgamız, son nefer, son nefes, son damla kana kadardı?
Hani;kavgamız, milliyetçi Türkiye’ye,Turan’a kadardı? Şimdi ne oldu söyle bize?
O yeminleri yeniden anlat bize…
Ülküdaştık, gönüldeştik, kardeştik,Edirne’dekinin acısını,Kars’taki duyardı…
Ateş düştüğü yeri değil,yediden yetmişe, herkesi yakardı. Şimdi ne oldu söyle bize?O sevgiyi o ruhu yeniden anlat bize…
Sağ göğsümüzde kurşun,sol göğsümüzde sızı,sırtımızda hançer,ahvalimiz içler acısı.Daraldık, bunaldık, yüreğimiz paramparça sanki…Düşmanı geçtik şehidim, ülküdaşımız bile düşman sanki.Her yeni gün, bin Bizans.İmdat, inşirah, imdat, nas.Canımız çıktı çıkacak sanki…
Maalesef; ülkücü ülkücünün can düşmanı oldu can evimizde.Teşkilat denilince pirem pirem kaçar olduk.O tadına doyulmaz ocaklar,o tadına doyulmaz ülkücülük,nerde?Nerde benim; gönüller fatihi başkanlarım? Nerde benim; yedi düvele nam salmış teşkilatlarım?Nerde benim; mazisine hasret, bir lokmayı paylaştığım ocaklarım?
Ülküdaşın adındankardeşten öte, kardeş tadından.Söyle; geriye ne kaldı bize…
Dillere destan, o ülküdaşlığı yeniden anlat bize…”Ülkücüyüm ” demekle ülkücü olunmazdı,bu kadar ağır bir yük, bu kadar hafif taşınmazdı…
Bozkurt’tu, Alp’ti, Alperen’di.Cesurdu, çalışkandı, fedakârdı.Hangi sıfatını anlatayım sana?Kahır ölümden bin beter,yerin zımı az,
şu halimize baksana…
Er meydanında, döne döne dövüşürdük.Kederi, sevinci, kardeşçe bölüşürdük…
Para’ pul, şan, şöhret,saçını başını yolardı…Türk’ün göz bebeği bozkurtlar;
destan üstüne, destan yazardı…Şimdi ne oldu söyle bize?O ruhu, o aşkı, yeniden anlat bize…
Seyredelim dedik,seyrettik.Makam, mevki kazandık ama ruhumuzu kaybettik…Artık; ne güzel, ne rahat, ne iyi…Herkes; para, pul, şan, şöhret, makam, mevki peşinde…Peki; ya senin canın,peki; ya senin istikbalin nerede?
Adımıza kocaman bir mim koydular.Geçmişimizde ne varsa, tepeden tırnağa soydular…Dört bir yanımız harami doldu. Şehidim;ne gücüm kaldı nede mecalim…Artık nesli tükenmiş bir garip ülkücüyüm, ahir zamanda,dünyaları verselerde dönüp bakmam.Allah biliyor;bedeli Allah katında…
Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlak ve fazileti…KimimizYusuf, kimimiz şehit, kimimiz gazi…Allah rızası için, dinle beni;utançtan yerin zımmına girsek yeri,
ülkücüden vaz geçtim,hangi Türk, hangi Müslüman taşır bu vebali.
Şimdi söyle; hangi yüzle bakalım size…Dillere destan o ruhu, o aşkı, yeniden anlatın bize… “
Kavanozu sallayan kim?Belki duymuşsunuzdur, karınca teorisi diye güzel bir tespit vardır. Yaratılan karmaşa ortamında asıl suçluların göz ardı edilerek, üstünlük kavgası ile karıncaların birbirini yok etmesini anlatır.
“Gidin bir çölden 100 tane kırmızı ateş karıncası yakalayın. Daha sonra bir başka topraktan 100 tane bildiğimiz siyah karıncayı alın ve bunların hepsini bir kavanozun içine koyun.
İlk başta hiçbir şey olmayacaktır. Daha sonra kavanozu elinize alın, oldukça şiddetli bir şekilde sallayın ve tekrar yerine koyun. Kavanozun içinde bir anda karıncaların birbirlerini öldürmek için savaştığı bir kargaşa ortamı göreceksiniz. Kırmızı karınca bunu yapan düşmanın siyah karıncalar olduğunu düşünürken siyah karıncalar bu karışıklığın nedeni olarak kırmızı karıncaları görmektedir.
Oysa çok iyi bildiğiniz üzere bu karmaşanın ve karışıklığın asıl nedeni sizin ellerinizdir. O nedenle günümüzde gerek sosyal medya aracılığıyla gerekse de başka ortamlarda normalde hiç tanımadığınız insanlarla tartışacak ya da kavga edecek bir duruma geldiğinizde kendinize hep şu soruyu sorun.
“Kavanozu sallayan kim?”