Kaz Dağları bugünlerde ülke gündemine oturdu.
Kaz Dağları’nda neler oluyor?
Anlaşılır gibi değil, o kadar çok bilgi kirliliği var ki…
Resmi ağızlardan yapılan açıklamalara ise halkı ikna etmiyor.
Gizli kapaklı işler…
Kafaları da karıştırır, ülkeyi de.
Açık şeffaf ve hesapverebilir bir yönetim anlayışını benimsemek gerekir.
Kaz Dağları nerede?
Çanakkale’den, Balıkesir’e kadar uzanan efsanevi Kaz Dağları, ülkemizin en büyük doğal hazinesi olma özelliğini taşıyor.
Endemik bitki ve hayvan zenginliği…
Ülkenin önde gelen turizm bölgelerinden sayılan Edremit Körfezi’nde yer alan Milli Parkı…
Antik kentleri… Efsanesi…
Eşsiz doğa güzellikleri, vadi ve kanyonları…
Doğa sporları ile dünyanın dikkatini çeken bir yer.
Belli ki, “çok uluslu işletmelerin” yani ÇUŞ’un da dikkatini çekmiş.
ÇUŞ’ların çoğu, İngiliz, Kanada, Alman ile ABD kaynaklı içinde birçok öteki ülkelerden yatırımcıların yer aldığı birliklerdir.
Bunlar, geri kalmış ülkelerin yönetimleri ile işbirliği yaparak, ülkelerin yasalarını değiştirterek kaynaklarını ele geçirmişlerdir.
Bazen de FETÖ gibi yerel maşaları da kullanarak, kazançlarını 1’e 25 ile 1’e 100’e kadar katlamışlardır.
Sonra mı?
Bu paralar; yüksek faizle, “yardım” adı altında o ülkelere geri verilmektedir.
Başka bir deyişle, bu paralar, sözde yardım ettikleri ülkelerin ekonomisini çökerterek sömürge haline getirilmelerine yaramaktadır.
“Bu iş tam bir sömürü çarkı ya da sarmalıdır.”
Kaz dağları için böyle bir durum var mıdır?
Fikrim yok, “yerim dar.”
Ancak bazı sorular akla gelmiyor da değil.
Bu konuda yasal düzenlemeler yapılmış mıdır, yapılmışsa ne zaman yapılmıştır.?
ÇUŞ bu işin neresindedir, yerli ortakları kimlerdir?
Kamuoyu bilmiyor.
Anlaşılan, arama izni ve işletme izni de verilmiş.
Elin oğlu zengin yeraltı kaynakları bulmasa, bunca yatırımı elin memleketine niye yapsın.
Bu aşamada haberi olan çevreciler, yerel halk ve bazı siyasi partiler ayaklandı.
Eylem yapıyorlar.
“Geçti Borun Pazarı, Sür Eşeğini Niğde’ye.”
“Atı alan Üsküdar’ı geçti” bile…
Yakın zamanda adamlar borsa hissesi çıkarıp, pay satışına başlarlar.
1’e 10 ile 1’e 50 dolayında kazanç sağlayarak…
Bu aşamada yerli ortağı da görürüz.
Çevre Etki Değerlendirmesi mi?
Geçiniz.
Yerli ortak hazırlar, hazırlatır, ne gerekiyorsa yapar.
Bir halkla ilişkiler programı ile yerli savunucular da bulunur, eylemin sesi soluğu kesilir.
Faydaları medyada dizi film gibi anlatılır.
Sizler ve bizler bu işletmenin ülke çıkarına uygun olduğuna inanmaya başlarız.
Ah bu para!
Bu hep böyle olmuştur.
Olay, yalnızca ağaç, siyanür, kirlenme, tarımın bitirilmesi gibi konulardan ibaret değildir.
“Görülen, yalnızca buzdağının su üstünde görülenidir.”
Perde arkasında hesap büyüktür.
Sır perdesi, gizem aramaya gerek bile yok.
Ülkenin kaynakları yabancı yatırımcıların eline geçmiştir.
Çevreci tepkiler artarsa ne olur?
ÇUİŞ işletmeyi karlı bir kazançla yönetimle iyi ilişkileri olan yerli bir işletmeye satarak ülkeden çıkar.
Biz bunun bir örneğini Bergama Ovacık’ta, Newmount, Eurogold işletmelerinin nasıl Koza-İpek işetmesine dönüştüğünde gördük.
Sözde yerli.
Kaz Dağları olayında ilk kez bu boyutta çevreci bir eylem yapılıyor.
Kaynaklarımızın yok edilmesine karşı sessiz kalmamak güzel ve onurlu bir davranıştır.
Ama süreklilik olması şartıyla…
Unutulmasın ki, “kayaları parçalayan dalgaların kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir.”
Çünkü yitirilen sadece Kaz Dağları’nın eşsiz güzelliği değildir, ülkemin bir çok kentinde buna benzer manzaralar görülmeye başlanmıştır.
Çevreci eylemcilerin gizli emelleri olabilir mi?
Ben o tarafla şimdilik ilgilenmiyorum.
Allah’ın emaneti olan doğaya ihanet var mı, yok mu onu söyleyin.
Dağlarımızı bir ana sıcaklığı ile saran ormanlar katlediliyor.
Ağaçsız kalan tepeler…
Evsiz kalan hayvanlar…
Kaybolan bitki türleri…
Bu görüntüleri gördükçe ben insanlığımdan utanıyorum.
Kaz Dağları doğal sit alanı ilan edilmeli, kaçak yapılar yıkılmalıdır.
Doğa sadece şirketler eliyle değil, rantçılar tarafından da yok edilmektedir.
Ha oğlum Ramazan, ha ramazan oğlum….
Bu şirket aynı şeyi ülkesi Kanada’da yapabilir mi?
Bir ağacın dalını keseni anasından doğduğuna pişman ederler, yöneticileri sessiz kalırsa koltuğunda oturamaz.
Sadece insanları değil, yaratılan her şeyi sömüren kapitalist bir sistem…
Ve bu sistemin yarattığı vahşi çok uluslu şirketler…
Bunlara dur diyemeyen ülke yöneticileri…
Oldukça…
Bu çark böyle dönmeye devam edecektir.
“Biz, ekmeğimizi taştan çıkarırız” diye övünürken, Kanadalı büyük patron Bloomberg TV’de ” Türkler en iyi taş kıran millet” diyerek dalga geçiyor.
Kendi ülkesinde limon tozunu kimyasal diye yasaklayan Kanadalı…
Şu işe bakın ki, ülkemizde siyanür kullanacak.
Türkiye’nin 2 bin katı ağaç stokuna sahip Kanada, kendi ülkesinde ağaç kesimini katı kurallara bağlarken…
Kanadalı şirket, hem de para vererek bizim ağaçları kesecek.
Ne uğruna?
Altın mı, uranyum mu?
Bunların hiç birisi; ülkemizin geleceğinden, yaşam kalitemizden, sağlığımızdan ve mutluluğumuzdan önemli değildir.
Hüseyin Baraner’in deyimiyle, “Kadim Anadolu’muz böyle giderse üstü beton tarlası, altı zehir gölü haline dönüşecek.”
Siyanürün zerresine bile tahammülümüz yoktur.
“Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mı dediniz?
Dokunurlar, dokunurlar.
GÜNÜN SÖZÜ: “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak…” – Kızılderili atasözü