İnsan; sürekli olarak çevresi ile iletişim halinde olan, bireysel olarak birbirinden farklılıkları bulunan bir canlıdır.
Duygular… Düşünceler… Beceri ve yetenekler… Alışkanlıklar kişiden kişiye değişir.
Bilim ve felsefe dünyası yıllardır insanı fiziksel ve düşünsel olarak incelemiş olmasına rağmen insan kişiliğinin bilinmeyen yanları, bilinenlerden fazladır.
İnsan kişiliğinin dışa yansıyan yönlerini ölçmek veya değerlendirmek mümkün olabilir.
Ya iç dünyası? İşte orası meçhul… Belki dışa vurulan yanları örnekleme alınmak suretiyle yorumlanabilir. Onda da kesinlik yoktur.
İnsan toplum hayatında kendisinin istediği gibi mi davranır yoksa başkasına göre mi şekillenir? Çoğu kez başkalarına göre…
Çevremizde hoş sohbet, mutlu görünümlü, iyiliksever, güçlü iradeli olarak tanımladığımız birçok insan vardır. Bunların ne kadarının gerçek olduğunu bilmiyoruz. Beklenmeyen ani gelişmeler şaşırtıcı sonuçlar doğurabiliyor.
Bakınız günümüz insanlarına! Tutarsız davranan, kişilikleri dengesiz ve düzensiz, her an değişim gösteren o kadar çok insan var ki…
Onurlu, ilkeli ve dürüst kişilik gösteren az sayıdaki insana ise methiyeler diziliyor. Hâlbuki çoğunluğun öyle olması gerekmez mi?
Toplumdaki bozulma öylesine artmış ki, milli, dini ve ahlaki değerler ile birlikte evrensel değerler de çıkar guruplarına kurban edilmektedir.
Kimileri de kendi iç dünyaları ile çatışarak, toplumun değer yargılarına ters düşen ve onlarla çatışan davranışlar içerisinde bulunmaktadır.
Eylem ve söylem farklılığı bir çeşit kişilik bozukluğudur. Bazıları bunu şark kurnazlığı sansa da…
Bazı insan davranışlarının temelinde; ince, kurnaz, gizemli bazı derin hesapların olduğunu anlarsınız. Toplumda bu kişilere, “İçi başka, dışı başka…” derler.
Bu insanların; çok tehlikeli ve kaypak bir kişiliği vardır. Bu nedenle nerede ve nasıl davranacağı kestirmek güçtür.
Yalan dünya… Değer mi? Bununla birlikte, insanların olayın şekline göre ortaya çıkan rastgele bir tepkisi, alışkanlık durumuna gelmiş davranışları tabii ki olabilir. Hatta farklı zaman dilimleri içerisinde davranışlarda değişim ve git/gel yaşanabilir. Normaldir.
Bu durum, rüzgâra göre yön değiştirmeyi, Ahmet ya da Mehmet fark etmez, yeter ki çıkarıma hizmet etsin!” diyebilmeyi haklı göstermez. İnsan kişiliğinin bir omurgası olmalıdır.
Küçük menfaat hesapları için, “salkım söğüt misali” eğilip bükülmeyen, dimdik ayakta durabilen güçlü bir omurga! Cemiyet hayatında, komşuluk ilişkilerinde, arkadaşlık/dostluk ortamlarında, kısaca yaşamın her alanında ihtiyaç duyulan en önemli şey budur.
Kişilik…
Çünkü kişilerin tutum ve davranışlarındaki uyum ve tutarlılık, güçlü ve sağlıklı bir kişiliğin temelidir.
Mevlana’nın, ” Olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” sözü ne kadar anlamlı. Uyana tabi ki…
Toplumun ana unsuru “birey” olduğuna göre, bireyin ahlakı, kişiliği ve yaşamı çok önemlidir. Toplumların yükselişi, bireylerin kişisel gelişimi ile ilgilidir.
Kişiliğini yitirmiş, bir sözü bir sözünü tutmayan… Çıkarcı, “yola çıktıklarını yolda buldukları” ile hemen değiştiren…
İşi gücü gösteriş yapmak olan… Makamı ya da parası olduğu için şımarıklaşan…
Gurur- kibir abidesi…
Gördüğünde çıkarı için yılışan ama arkasını döner dönmez dedikodu fitne üreten…
”Çamur at izi kalır” anlayışı ile iftirayı meslek edinmiş… Ahlak ve değerlerini yitirmiş…
”Yaşa, nasıl yaşarsan yaşa” mantığı ile nereye kadar gidilebilir?
Bu kişilerin rağbet görmesi ise ayrı bir kişilik sorunu olup, toplumun dengesini değiştirmektedir. Böyle bir toplumda hoşgörü, adalet ve sosyal barış sağlanması da güçleşmektedir.
”Kişiliğiniz yoksa öbürleri hiçtir.”
Gazi Üniversitesi’nde Ekonomi dersinde öğrenciler gürültü, patırtı içerisinde dersin hocasını beklerken, sert görünümlü hoca kapıda belirir, içeriye kızgın bir bakış atarak kürsüye geçer. Tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı yazar.
“Bakın” der. ”Bu (1) kişiliktir. Hayatta sahip olacağınız en değerli şey. ”Sonra (1)’in yanına bir(0) koyar:”Bu, yani (10) başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)’i (10)yapar. ”Bir (0) daha “Bu tecrübedir.(10) iken(100) olursunuz. ”Sıfırlar böyle uzayıp gider.
Yetenek… Disiplin… Sevgi… Eklenen her yeni (0)’ın kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatır dersin hocası.
Sonra eline silgiyi alıp, en baştaki (1)’i siler. Böylece geriye bir sürü sıfır kalır. Ve hoca o müthiş yorumunu bomba gibi patlatır:
”Kişiliğiniz yoksa öbürleri hiçtir.”