Ordular, insanlık tarihinin en eski kuruluşlarından biri olup, ilk kent devletlerinin kurulmasından itibaren gerek savunma gerekse saldırı amaçlı olarak kullanılmıştır. Son yıllarda ordu yerine, silahlı kuvvetler tanımının yaygınlık kazandığını görüyoruz.
Orduların temel görevinin, bağlı bulunduğu devletin güvenliğini dışarıdan gelecek silahlı tehditlere’ karşı korumak olduğu varsayılır. İç güvenliği ise polis ya da jandarma adı verilen kuruluşlar sağlar. Lakin ordu, 20. Yüzyılın ikinci yarsında Asya, Afrika ve Güney Amerika’da pek çok kez iktidarın el değiştirmesi ya da muhalefete baskı uygulanmasının aracı olmuştur.
Demokrasinin gelişmediği veya hukukun üstünlüğünün rafa kaldırıldığı ülkelerde silahlı kuvvetler… Sadece dış savunma görevini üstlenmemiş, iç politikaya kritik etkiler yapan ve toplumsal ilişkileri düzenleyici aktörler haline gelmişlerdir.
Ordu bir devletin en önemli güç unsurlarındandır. Bu nedenle devletlerarası ilişkilerde orduların gücü büyük önem arz eder. ABD, Rusya, Çin gibi ülkelerin ekonomik gücü yanında, dünyanın en güçlü orduları arasında sayılmaları tesadüf değildir. Türkiye ise dünya sıralamasında 9. Sırada yer almaktadır.
“Avrupa kıtası, Karayipler ve Güneydoğu Pasifik’te sayıları 15’i bulan bazı küçük devletlerin orduları bulunmamaktadır.” Lakin hafif silahlarla donanmış iç ve dış güvenliği sağlayan, sayıları az silahlı birlikleri vardır. Bunun nedeni stratejik yapıları ve coğrafya konumları nedeni ile güvenlik endişesi taşımamalarıdır.
Dünyada ulus devletlerin gelişmesi ve güçlenmesiyle birlikte “milli ordu” kavramı genel kabul görmüştür. Ancak yarı-askeri (paramiliter) güçler, özel askeri şirketler ya da “Hükümet Yanlısı Milisler” gibi birimlerin de kurulduğu ve kullanıldığı görülmektedir.
Neden böyle birimlere ihtiyaç duyulmuştur? Zira ülkeleri yönetenler, düzenli ordu veya iç güvenlik birimleri ile başa çıkamadıkları güvenlik sorunlarını, “yardımcı kuvvetler” kullanarak çözme yolunu seçmişlerdir.
Milli orduya yardımcı kuvvetler oluşturmak yeni bir vaka değildir. Tarih boyunca devletler; gerek ülke içinde oluşturdukları ek kuvvetler gerekse dışarıdan aldıkları doğrudan ve dolaylı yardımlar yoluyla savunmalarını güçlendirme yolunu seçmişlerdir. Özellikle savaş ve seferberlik halinde…
Bu çerçevede ‘yardımcı askeri güçler’, düzenli ordunun komuta kontrol zincirinde değildir. Bazı özel güvenlik sağlayıcı roller üstlenerek, devlete bağlı kurulan silahlı gruplar olarak algılanırlar.
Savaş ve seferberlik dışında oluşturulan “yardımcı askeri güçler”, doğaları gereği düzenli ordulardan daha esnek olduklarından ve kısa süre içinde harekete geçebildiklerinden… Hukuk dışı kullanılmaları halinde telafisi güç zararlar verebilirler.
Bunlar kendilerini, “iç ve dış tehditlere odaklanmış yapılar” olarak görürler. Bazen de güvenlik paranoyası yaşayan, resmi silahlı güçlerine güvenmeyen bir rejimin veya liderin güvenliğini sağlamak ya da algıladığı tehdidi bertaraf etmek için de kurulurlar. Bu yapılar, belirli hukuki kurallara göre kurulmadığından bazen belirli bir etnik/ideolojik, bazen dini/mezhepsel, bazen de belirli bir meslek mensupları arasında örgütlenirler.Örneğin, Irak’ta “Saddam’ın Fedaileri” gibi yapılar bu tür yapılanmalardır. Bu yapılar, çok kolay bir şekilde rejimin ya da hâkim grubun varlığını ve iktidarını koruma eğilimine giren yapılardır.
“Yardımcı askeri güçler, iki temel biçimde örgütlenebilirler: yarı askeri güçler, yani paramiliter güçler (PMG) ve Hükümet Yanlısı Milisler (HYM).”
PMG, hükümet tarafından kurulmasına karar verilen, düzenli ordunun bazı durumlarda yerini almak ve bazı bazı görevleri üstlenmek üzere eğitilen ve örgütlenen yarı askeri birimlerdir. Kolombiya’da “Birleşik Öz Savunma Güçleri” buna örnek olarak gösterilebilir.
HYM ise, “gayri resmi ya da yarı resmi olarak hükümet/devlet ile idari bir bağı olan, ancak devletin nizami güvenlik aygıtının dışında örgütlenen silahlı güçlerdir. Güvenlik uzmanı Lowe göre; “bir silahlı grubun HYM olarak kabul edilmesi için a) Hükümet yanlısı olması veya ulusal ya da ulus-altı düzeyde hükümet tarafından desteklenmesi; b) Düzenli güvenlik güçlerinin bir parçası olarak tanımlanmaması; c) Silahlı olması d) Belirli bir düzeyde örgütlenmeye sahip olması gereklidir.” Özellikle Afrika ve Latin Amerika’daki “ölüm mangaları” bu güçlere örnek gösterilebilir.
Görüldüğü gibi, HYM ile hükümetler arasında yakın bir ilişki vardır. Bu ilişki; bilgi paylaşımı, finansman, eğitim, teçhizat yardımı veya operasyon desteği gibi boyutlara sahip olabilir.
Bugün PKK ve diğer terör örgütleri ile mücadelede, TSK ile birlikte, bölgeyi bilen ve yöre halkından olan bazı milis güçlerin de(Korucular) operasyonlara katıldıklarını söylemek mümkündür. Ancak bu güçlerin ordunun bir parçası haline gelmemesi gerekir.
Anlık gelişen ve hemen dağılan kalabalıklar ya da kısa süreli grupları bu çerçevede değerlendirmek yanlış olur.
Ülkemizde çoğu kez PMG ile HYM yapıları, ya karıştırılmakta ya da birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. “PMG, onları kurmakla görevlendirilmiş resmi görevliler tarafından kurulur. Orduların komuta kontrol zincirinin dışında yer almalarına rağmen, hükümet/rejimle açık ve resmi bağları vardır. Buna karşılık HYM, bir duruma ya da ihtiyaca karşılık olarak kendiliğinden örgütlenir ve kendi yapılarını kendileri kurarlar.”
Bu bilgiler ışığında denilebilir ki, PMG’ler merkezi hükümet tarafından düzenli ordunun bazı durumlarda yerini almak ve bazı görevleri üstlenmek üzere eğitilen ve örgütlenen askeri birimlerdir. HYM’ler daha ziyade gayri nizami harp faaliyetlerine odaklanır. Hükümetlerin PMG’ler üzerinde gücü ve kontrolü çok fazladır. Hükümetten bağımsız hareket etmesi çok zordur.
Günümüzde SADAT gibi “Özel Askeri ve Güvenlik Şirketleri” tartışılan konuların başında gelmektedir. Bu şirketler, ne iş yapar? Bu sorunun net bir tanımı yoktur. Hem PMG hem de HYM’nin işlevlerini yerine getirdikleri söylenmektedir. İlk belirgin örnekleri Soğuk Savaş’ın ikinci yarısında İngiliz kökenli eski subaylar tarafından oluşturulmuştur.
Savaş ya da çatışma bölgelerinde muharebe operasyonları, stratejik planlama, istihbarat toplanması, operasyon ve lojistik destek ile eğitim gibi konularda faaliyet gösterdikleri bilinen hususlardandır.
Bu işletmeler için esas olan kar elde etmektir. “Parayı veren düdüğü çalar.” Kimisi bu şirketleri hafife almakta, terörle mücadeleye paralı asker sağlayan ya da koruma hizmetleri sunan işletmeler olarak görmektedir. Bu şirketlerin müşterileri devletler, uluslararası örgütler, çok uluslu şirketler ya da bireyler olabilmektedir.
Ya kötü amaçlı olarak kullanılır ise…
Bu şirketlerin en büyük müşterisi aynı zamanda dünyanın en gelişmiş ve büyük ordusuna sahip olan ABD’dir. ABD, Irak’ın işgalinden sonra milyonlarca dolar karşılığı kendi personeli yerine bu özel şirketlere görev vermiştir.
Bu şirketler neden tartışılmaktadır? Birçok mensubu silah ve uyuşturucu kaçakçılığına karışmış, yoğun insan hakları ihlallerinde bulunmuş ve ülkelerin içişlerine doğrudan müdahale etmişlerdir. Kontrol dışına çıkmaları toplumlar için felakettir.
Genelde zayıf ordu ve güçlü iç düşmana sahip rejimler artan şekillerde bu şirketlerin ‘müşterisi’ haline gelmektedirler.
Türkiye olarak ordumuz ve iç güvenlik birimlerimiz güçlüdür. Her türlü teknik ve teknolojik alt yapıya sahiptir. Devletin SADAT gibi şirketlerden “hizmet alımı” yapmasına gerek var mıdır?
Bunu haftaya yazacağız.