Bu hafta; Bizans imparatoru Iustinianus’un, hukuk alanında reform yapmak amacıyla hazırlattığı, “Yurttaşlar Hukuku Derlemesi” ile ilgili bir yazı yazacaktım.
Lakin siyasetin gündemi boş durmuyor.
Türkiye’nin; geçim sıkıntısı, korona salgını, güvenlik başta olmak üzere, çözülmesi gereken onca sorunu varken…
Siyasetin en önemli başlığı, “Tank Palet Fabrikasıyla ilgili ilginç iddialar…” CHP milletvekili Ali Mahir Başarır, bir TV tartışmasında, “satılmış ordu” manasına gelecek bir söz söyledi.
Ve kıyamet koptu. Uyarılınca da, “Ben Ordu satılmıştır demedim, Tank Palet Fabrikası’nın satılmasını kastettim” dedi. Keşke sözünün kastını aştığını da ifade etseydi.
Tank Palet Fabrikası olayına en şiddetli itirazı yapmak muhalefetin görevidir. Bu sözün, tartışmanın heyecanı ile söylendiğine inanıyorum. İstemeyerek kastı aşmıştır. Lakin siyasetçi ağzından çıkan sözü çok iyi tartarak söylemek durumunda olan kişidir. Zira partisini de tartışmanın içine çeker.
Hazreti Ali, “Söz ağızdan çıkana kadar o senin esirin, ağızdan çıktıktan sonra sen onun esirisindir” demiş. Konuşurken dikkat edilmeli.
Yanlış algılama ve anlamalara gelecek bu sözü, pas olarak alan iktidar ve medyası, ordu üzerinden CHP’yi topa tuttu: “CHP, ordu düşmanıdır! Kimse ordu satılmıştır diyemez.”
CHP’liler ise milletvekillerine sahip çıkarak, sözü daha da ileri götürdü: “Tank Palet Fabrikası’nı Katar’a peşkeş çekerek devletin ordusuna hakaret etmiş olmuyorlar mı?”
Bu atışmalar devam ederken; Tank Palet Fabrikası’yla ilgili haklı itirazlar güme gitti. Düşünce olarak yabancı sermayeye karşı biri değilim. Lakin bunun gizli kapılar ardından, kamuoyuna şeffaf bir şekilde açıklama yapmadan yapılması… Zihinleri bulandırıyor.
Rusya Federasyonundan S-400 hava savunma sisteminin 2,5 milyar dolar ödeyerek satın alınması da öyle…
Tank Palet Fabrikası, gerçekten Ethem Sancak’a, dolayısıyla Katar’a peşkeş mi çekildi? Muhalefet; “satıldı”, iktidar kanadı ise önce “kiralama”, sonrasında, “devir yapıldı” dedi.
Kamuoyunda ikisinin arasındaki fark, net olarak anlaşılamadı. Zira satın alma, bedeli karşılığı olmasına rağmen, devir; bedelli veya bedelsiz olabilir.
Hangisi? Tank Palet Fabrikası’nın BMC-Katar ordusu emrine ihalesiz verilmesi tartışmaları dindirmiyor. Aradan aylar geçmesine, 3 er aylık uzatmalara rağmen, tesis parça eksikliğinden çalışmıyor. Neden?
“Almanya tank palet parçalarını Katarlılara vermiyormuş…” Başka bir anlatımla, BMC-Katar ortaklığı, hiçbir ülkeden Altay tankına uygun güçte motor ve şanzıman bulamadı. “Çakmasını yaparlar!” iddiaları var.
Bir 50 milyon dolar lafı dolaşıyor, 50 milyon dolara Antalya’da 5 yıldızlı bir otel bile vermezler. Başka ülkelere yardım ettiğini söyleyen Türkiye’nin 50 milyona ihtiyacı mı var? Ne gerek vardı, bu tartışmalara… Madem elden çıkaracaksın, ilana çıkılmalıydı. Belki, gerçekten bu tankı yapacak bir babayiğit ortaya çıkardı.
Katar, dost ve müttefikimiz olan bir ülke. Küçük ama zengin bir ülke… Nüfusu 2 milyon civarında… Kişi başına düşen milli gelir olarak, dünyanın en zengin ülkelerinden biri.
Kim bilir? Aynı Katar ihaleyi alabilirdi. O zaman bu tartışma ortamı doğmazdı. Doğsa bile etkisi olmazdı. Böyle yerli ve milli bir konunun siyasi tartışmalara malzeme olması üzücüdür. Bu arada ordu da tartışmalardan nasibini alıyor.
Hâlbuki Tank Palet Fabrikası orduya ait olmasına rağmen, burada tank yapılmıyor, fırtına obüsleri üretiliyor. Bir kaşık suda fırtına koparılması buna denir. Bu ordu Peygamber Ocağı’dır. Bu ordu, Mustafa Kemal Atatürk’ün Ordusu’dur. Allah aşkına uzak durun!
Muhalefetin Sakarya’daki tank palet fabrikasıyla ilgili sorularına, belgeleri ile birlikte cevap verin, bitsin bu iş.
Yine tartışma başlatıldı: Türkiye’nin yerli ve milli tank üretmesini hazmedemeyen dış güçler ve onların içimizdeki uzantıları…”Belki de doğrudur. Lakin bu durum, alım ve satımların açık ve şeffaf yapılması gerçeğini ortadan kaldırmaz.
Sözün kısası, Türkiye’ye katma değer yaratacak her türlü yatırım yapan ya da ortaklık kuran, hangi ülke olursa olsun karşı çıkmamız gerekir. Kanunlar ve hukuk çerçevesinde… Şeffaf ve halkı bilgilendirmek kaydı ile… Bu arada savunma sanayisinde yerlilik oranın artırılması gerekir. Bugünün dostu, yarının düşmanı olabilir. Esat gibi…
Siyasilerin üslubuna bir bakın! Böyle milli ve önemli bir konuda tartışma içerisindeki kelimeler gerçekten dehşet verici!
“Yalancı, şerefsiz, satılmış, hırsız, üçkâğıtçı, iftiracı… Sana bu kapıda ekmek yok! ” Bu hakaret dolu tartışmalar bu şekilde uzayıp gidiyor… Bunlara zaman ayıracağınıza ülkenin sorunlarını çözün! Bir vatandaş olarak sizlere yalvarıyoruz! Öfke dilini bırakın ve uzlaşın! Halk iş ve aş bekliyor.
Doğayı kirlettik, betona gömdük. Dilimizi de kirlettik, siyasetin batağına ittik. Bu kirli ve zehirli dilin vatandaşa yansıması yakındır. Allah muhafaza bu ülke için hayırlı olmaz. Seçilmişlerin ve onlar tarafından atananların hal ve hareketleri, tutum ve davranışları ile örnek olması gerekir. Yunus Emre, ne güzel söylemiş:
Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı,
Söz ola ağulu aşı,
Bal ile yağ ede bir söz.”
Siyaseti rakibine bağırıp çağırmak olarak gören, hakaret ve sert-süslü sözleri ile vatandaşı etkileyeceğini düşünen siyaset dönemi bitmiştir. Muhatabına hakaret etmek ya da aşağılamak maharet sayılamaz.
Genç kuşak bunu anlamıyor. Halkın çoğunluğu ise bu durumu yadırgıyor. Herkes biliyor ki; “Kem söz sahibine aittir.”
Siyasette yeni limanlara yelken açma zamanı geldi!