Üç tarz-ı siyaset”, Yusuf Akçura tarafından bir tez niteliğinde yazılmış önemli bir makaledir. Bu anlayışın ana teması; Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasi çıkmazda çıkabilmesi için izlenmesi gereken siyasi yöntemlerin sorgulanmasına dayanır.Makale, Rusya’da yazılmış, yayımlanır yayımlanmaz aydınlar arasında tartışmalar başlamıştır.
Yusuf Akçura’nın üzerinde durduğu üç farklı siyaset tarzı vardır. Bunlar Osmanlılık, İslamcılık ve Türkçülük ’tür. Yusuf Akçura makalesinde bu politikaları analiz etmiş, bu üç politikanın iyi ve kötü yönlerini ortaya koymaya çalışmıştır.
Günümüzde bu kavramlar, önemini yitirmemiş olup, hala tartışılmakta ve taraftar bulmaktadır.
Osmanlı devletinin belirli bir ideolojisi yoktu, şeri esaslara göre yönetilen çok uluslu bir devletti. Peki, Osmanlılık nereden çıktı?
Yusuf Akçura’ya göre Osmanlılık; “Osmanlı milletini vücuda getirme arzusunun gerçekte Müslüman ve gayrimüslim kişilere siyasi hakları tanımak ve vazifeleri yüklemek, iki farklı topluluğu eşitlemek, fikir ve dince serbest bırakarak, din ve soy ihtilaflarına rağmen iki toplumu birbirlerine karıştırmaktır. Böylece Amerika Birleşik Devletleri gibi bir vatanla birleşmiş yeni bir milliyet çıkartıp, buna da Osmanlı Milleti diyerek, Osmanlı devletini gerçek hudutlarında tutmak” temeline dayanır. “
Bazı aydınlar, bu fikre şiddetle karşı çıkmıştır. Bunlardan birisi olan
Ali Kemal öncelikle, “Türk’ü İslam’dan, İslam’ı Türk’ten, Türk ve İslam’ı Osmanlılıktan, Osmanlılığı Türk’ten ve İslam’dan ayırmak, tekliği üçe bölmek olur” düşüncesini dile getirmiştir.
Osmanlı; Türklerin, Arapların, Rumların Ermenilerin birlikte yaşadığı ve bu milletlerin fertlerinden oluşan bir topluluktur. Türklerin, Osmanlı milletini oluştururken diğer milletlerle beraber eriyip gitmesine razı olmayan bazı Türkçü aydınlar, “Her birey kendi milletini sever. Türklerin fertler itibarıyla yükselmesine çalışmak zorundayız” tezini savunmuştur. Osmanlılık akımına kimler karşı geldi?
* Osmanlı Türkleri bu karışıma ve uyuma karşıydı. 600 yıldır hükümdarlık ettikleri milletlerle aynı seviyeye inmeyi istemiyorlardı.
* Müslüman topluluklar da bu karışıma ve uyuma karşıydı. Türk olmasalar da sosyal statü olarak yine de kendilerini gayrimüslimlerden önde gördüklerinden onlarla aynı muameleyi görmek istemiyorlardı.
* Gayrimüslim tebaa da bu karışımı ve uyumu istemiyordu. Zamanında istiklallerini ellerinden almış Müslüman ve Türklerle bir arada yaşama fikrine sıcak bakmıyorlardı.
* Rusya ve onun etkisi altındaki küçük Balkan devletleri de bölgede istikrarlı bir Osmanlı Devleti istemediğinden Osmanlılık fikrine karşıydı. Zira Rusya, Osmanlı Devleti bünyesindeki Slavları “Panslavizm” politikası ile kendi himayesi altına almaya çalışmaktaydı. Osmanlılık fikri kendi siyasetine ters bir akımdı.
* Avrupa kamuoyu da Rusya gibi düşünüyordu. Osmanlı Devleti bünyesindeki Hıristiyan unsurların eriyip gitmesini istemiyorlardı.
Akçura, bu nedenlerden ötürü toplumun bir Osmanlılık çatısı altında toplanamayacağına inanmıştır.
Osmanlı devletinde Türkler, Müslümanlar ve gayrimüslimler yıllardır bir arada yaşamıştır. Lakin millet olmanın bir özelliği olan ve hatta en önemlisi sayılabilecek “bir ülküde buluşmak” olgusu oluşmamıştır.
Bir Osmanlı milleti oluşturma politikası; “Ben tebaamdaki din farkını ancak cami, havra ve kiliselerine girdikleri zaman görmek isterim…” diyen Sultan II. Mahmut zamanında doğmuş, Tanzimat’tan sonra gelişmiştir.Bu fikri kim uygulamıştır?
“Osmanlılık” fikrinde olanlar, Meclis-i Mebusan’ın kurulmasını ve Kanuni Esasi’nin ilan edilmesini istemişler ve II. Abdülhamit’in tahta çıkmasıyla Osmanlılık fikri uygulama safhasına girmiştir. “Bu akım vasıtası ile Osmanlı toplumunun kaynaşması beklenirken, beklenen gerçekleşmemiş, azınlıkların Meclis’te uzlaşmaz ve ayrılıkçı tutumu aratarak devam etmiş ve Meclis’in kapanmasına yol açmıştır.
Böylelikle Yusuf Akçura’nın da önemle vurguladığı gibi gerçekleşmesi zor olan ve hatta “beyhude yorgunluk” olarak ifade ettiği Osmanlılık fikri, uygulamaya konulamadan tarih sahnesinden çekilmiştir
Bütün bu değerlendirmeler gösteriyor ki, dün de bugün de bir Osmanlı milleti oluşturmanın imkânı yoktur.Buna rağmen, Yeni Osmanlıcılık akımı yeniden neden hortladı, Osmanlı Ocak’larını kimler destek verdi?
Yeni Osmanlıcılık veya Neo-Osmanlıcılık, Türkiye‘nin Osmanlı İmparatorluğu‘nun dini, kültürel ve politik mirasını sahiplenmesi gerektiğini savunan emperyalist bir ideolojidir. Terim ilk olarak bir İngiliz yazar David Barchard tarafından kullanılmıştır;
Barchard, “Türkiye’nin gelecekteki gelişimi için bir “Yeni-Osmanlı” seçeneğinin olası bir yol olabileceğini” öne sürmüştür.
İngilizler, Osmanlıyı çok sevdiği veya zayıflamasını istemediği için böyle bir çözüm önermiş olabilir mi? Bunu düşünmek için insanın aklını kaybetmesi gerekir! Türk’e karşı her türlü melanetin altında İngiliz gizli siyaseti yatar. Bunu bile bile nasıl inanacağız?
Tarihçi İlber Ortaylı ise, “Türkiye’nin yaşam standardı olarak imparatorluk hülyaları kurabilecek durumda olmadığını” belirtmiştir.
Yeni Osmanlılık fikrini benimseyenler, ABD’de bu modelin yaşadığını ve yararlı olduğunu ileri sürmektedir. Lakin unuttukları nokta; ABD’de yaşayanları birbirine bağlayan sadece vatan ve ortak çıkarlar değildir. Hepsinin yeni bir ortak bir tarihleri ve hükümet sistemleri vardır. En önemlisi de laik bir devlet anlayışına sahip olmalarıdır.
Bu nedenle,değerli yalnızlığa itildiğimiz, başımızın içerde ve dışarda dertten kurtulamadığı şu günlerde; “Osmanlı Milletler Topluluğu” rüyası görmenin bir anlamı yoktur. Ülkeyi zora sokar.
Son günlerde sosyal medyada Osmanlı arması ile eli silahlı bazı tipler, “Osmanlı Ocakları” adı altında paylaşımda bulunuyor.
Kim bunlar? 2009 yılında radikal kişilerin kurduğu bir oluşum olarak karşımıza çıkıyorlar.Belli ki, Atatürk’ün kurdurduğu ve milletin bağrına bastığı Türk Ocakları’ndan esinlenmişler.
Her ne kadar söylemlerinde tavizsiz olarak AK Parti ve hükümete destek olsalar da AK parti yetkililer bunu şiddetle reddetmektedir.
Yıllar sonra FETÖ gibi kökü dışarda çıkarsa şaşırmayın!