Türk dış politikası, iktidarı içeride ve dışarıda sıkıştıracak ve eskisi gibi öyle kolay kolay oyun kurmasına izin vermeyecek gibi görünüyor.Erdoğan’ın BM zirvesi esnasında Biden ile birebir görüşeceğine dair bir beklentimiz vardı. LakinErdoğan, ABD seferinden hayal kırıklığına uğramış olarak döndü!
Milletçe yanıldık!
Erdoğan, New York’ta açılışını yaptığı Türk evinde gazetecilere verdiği mülakatta bu hayal kırıklığını, “Temennim odur ki iki NATO ülkesi olarak birbirimizle hasmane değil, dostane davranalım. Ama şu andaki gidiş pek hayra alamet değil. Sayın Biden ile iyi başladık diyemem” ifadelerini kullandı.
İki NATO üyesi olarak ilişkilerin farklı noktada olması gerekirdi. Özellikle Ortadoğu politikalarında… Yine Ukrayna ve Kırım gibi stratejik iki konuda ABD, Türkiye’yi yanına alarak, Rusya’ya karşı bir güç oluşturabilirdi. Nitekim Erdoğan; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki konuşmasında “ilhakını tanımadığımız Kırım dâhil, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin korunmasına önem veriyoruz” dedi. Bu Biden’e açık bir çek niteliğindeydi.
ABD bu jesti görmedi!
Kısacası BM zirvesi, bizim için bekleneni vermedi! Daha alt düzeylerde kimi toplantı ve görüşmeler yapılsa da Erdoğan-Biden görüşmesi gerçekleşmedi. En azından yan yana bir fotoğraf verilmesi söz konusu olabilirdi!O da olmadı.
Hal böyle olunca, Rusya karşıtlığı bir politika ile ABD’ye giden Erdoğan, üç gün sonra ABD’den dönerken, Putin’den “farklı beklentileri” olduğunu söyledi ve “rejime” karşı birlikte hareket etme çağrısında bulundu.
Türkiye’nin Rusya’nın politika değiştirmesini gerektirecek bir kozu olmadıkça, Suriye meselesinde Erdoğan ile Putin’in anlaşması mümkün değildir. Tek çare Esad ile barışmak ve Suriye sorununun çözümünde masada olmaktır! Bu yapılabilir mi? Dış politikada olmaz diye bir şey yoktur. Dış politikanın şeklini ahbap çavuş ilişkileri değil, çıkar ilişkileri belirler.
Tüm dikkatler 29 Eylül’de Putin’le “baş başa” yapılacak görüşmeye çevrildi. Putin, Erdoğan’ın farklı beklentilerine cevap verecek mi? Ancak Putin, iyi bir satranç ustasıdır ve dengeleri iyi kollamaktadır. Türkiye’nin Kırım ve Ukrayna üzerinden yapmayı düşündüğü politikayı boşa düşürmek için Rus basınından sert yazılar yazılmasını sağladı. Rus yetkililer ise ; “Kırım’ın Rusya açısından kapanmış bir mesele olduğu, bunun tartışmaya dahi açılamayacağını açıkça belirtti. Geriye bir tek İdlip kaldı!
Erdoğan’ın,“Suriye’de rejim maalesef, burada bizim için ülkemizin güneyinde adeta bir tehdit oluşturuyor” demesine rağmen,Rusya, İdlib’in bir “terörist barınağı” haline getirildiğini iddia ediyor ve bundan da Türkiye’yi sorumlututuyor. Tıpkı Esad gibi…Rusya, “Türkiye’nin Suriye topraklarındaki TSK güçlerini “işgalci” olarak görmekte ve çekilmesini istemektedir.”
Erdoğan-Putin görüşmesi Suriye’de de merakla takip edildi. Putin’in İdlib için Erdoğan’ı tavize zorlayacağı beklentisi vardı.
29 Eylül’de Soçi’de ne konuşuldu? Erdoğan’ın, “Putin bize hiç yanlış yapmadı” tezi işleyecek mi?Bu soruların cevabını alamadık. Zira görüşme neticesi açıklanmadığı gibi, toplantıya Dışişleri ve Milli Savunma bakanları ile ilgili bürokratlar götürülmedi.
Dış politika teamüllerinin dışında bir yol izleniyor. Ve buna muhalefet tepkili. Kurumsal aklın olması ve görüşmelerin geleceğe ışık tutması için tutanağa geçirilmesi gerekiyordu. Umarım ki, bir gerekçesi vardır!
Dedim ya… Putin iyi bir satranç ustası! Kızsa da elli etmiyor ve çok fazla konuşmuyor. Onun için, “Türkiye, ABD’nin kucağına itilecek bir ülke değil.” Stratejik ve karlı ortaklıkları var. Gerektiğinde Türkiye vasıtasıyla Batı ittifakında çatlaklar yaratabileceğini düşünüyor.
Bu görüşüme karşı çıkanlar olacaktır! Kutusundan çıkarmamış olsak da… Putin, NATO üyesi bir ülkeye Rus yapımı olan S-400 hava savunma sistemlerini satma başarısı göstermedi mi?İhtiyaç olması halinde yine satar!
Rusya ile anlaşmak, PKK/YPG ile mücadeleyi etkiler mi? Suriye Kürtleri ile Rejim güçleri anlaşsa bile bölgede ABD’nin varlığı, herhangi bir operasyonu imkânsız kılmaktadır.
Bu durumda ne Putin ne de Biden ile samimi görünmek veya birlikte resim çektirmek, “değerli yalnızlığımızı” ortadan kaldırmayacaktır. Bu görüntünün iç politikada bir etkisi olacağını da sanmıyorum.
Türkiye, sıcak para akımlarıyla, finansal sistemiyle ithalatı ve ihracatıyla göbekten Batıya bağlıdır. Bu nedenle Rusya ile sınırları belli olan bir yakınlaşma dertlere derman olmayacaktır.
Rusya ile ilişkilerin, özellikle turizm ve ihracat gelirleri açısından önemi büyüktür. Lakin Rusya’nın Türkiye’ye mali olarak verebileceği hiçbir destek bulunmamaktadır.
Türkiye’ye sıcak paranın çekilmesi ve yatırımcılar için cazip hale getirilmesi önemlidir. Bunun için döviz kurunu aşağıya çekilmesi ve enflasyonun düşürülmesi gerekir. Böyle olunca tüketicinin alım gücü artacak ve yabancı sermaye Türkiye’ye gelecektir.Bu hayal gerçekleşir mi?
Demokratik ilkelerin ve hukukun üstünlüğünün güvence altına alınmadığı hiçbir ülkede ekonomi düzelmez ve milli gelir artmaz.
Petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki uluslararası ölçekteki artış ve son faiz indirimiyle tekrar yükselişe geçen kur akla getirildiğinde, bu hedefin kısa zamanda gerçekleşemeyeceğini söyleyebiliriz.
Türkiye’nin bir an önce duygusallığı bir kenara bırakıp, özellikle Batı ile ilişkilerini geliştirmek mecburiyeti vardır.
Türkiye uzun süredir ABD ve Rusya ile aynı anda iş tutuyor. Bir ara gergin olan ilişkiler ardından, ABD’ye “yeniden yanaşma” hamlesi de şimdilik boşa düştü. Putin’den farklı olan beklentiler ise sanırım gerçekleşmedi.
Türkiye’yi dış politikada zor günler bekliyor. Umarım hamasi sözler bir tarafa bırakılır ve ülkenin menfaatleri doğrultusunda ilkeli ve duruşu olan bir dış politika yeniden belirlenir.
Beklentimiz budur. İsmet İnönü’nün dediği gibi, “Yenidünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır.”
Günün Sözü: “Büyük devletlerle ilişkiye girmek, ayı ile yatağa girmek gibidir.” İsmet İnönü