(6-10. madde)
Bir önceki yazımda ikinci tur seçimlerinde Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na niçin açık bir destek verdiğimi 5 madde halinde açıklamıştım. Bu yazımda da kalan 5 maddeyi açıklayacağım.
Bu seçim, Erdoğan ya da Kılıçdaroğlu seçimi değildir. Oylarımızla ya demokrasi ve hukuk devletini ya da otoriter/totaliter bir rejimi tercih edeceğiz.
Ya dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan bu ucube sistemin ve onun getirdiği harami düzenin devam etmesinden ya da yıkılmasından yana tercihimizi ortaya koyacağız.
Karar senin Türk milleti! Kararını ona göre ver!
Madde: 6
Kutsal dinimiz İslam, siyasi emeller için istismar edilmiş, inançlarımız ticarete dönüştürülmüştür. Din istismarını kendi çıkarları doğrultusunda kullananlar, Muhammedi İslam yerine, uydurulmuş bir din dayatmaktadırlar. Bu uydurulan din, Emevi anlayışından başka bir şey değildir.
Tüm inançlara saygıyı ve inanç özgürlüğünü savunan, din ve vicdan hürriyetinin en temel güvencesi olan laiklik anlayışı, yerini siyasi İslamcı bir anlayışa bırakmıştır. Devletin önemli makamları tarikat ve cemaatlerin kontrolüne geçmiş, Bu guruplar kendi aralarında güç ve iktidar savaşına başlamıştır.
İslam dininin esasları olan; adalet, kul hakkı yemememe, işi ehline verme, faydalı işler yapma, istişare ve yalan söylememe gibi hususlar; bizzat kendisini Müslüman olarak tanımlayan siyasi İslamcılar eliyle yok edilmiştir. Her türlü hırsızlık ve rüşvet operasyonlarının içinde olan sahte dinciler yüzünden gençler DEİST ya da ATAİST olmuştur.
“Toplumda bunlar Müslümansa ben değilim” diyen bir nesil oluşmuştur. Ne dini değerlerimizi yok sayan “seküler laik bir anlayışa” ne de dini istismar eden “radikal dinci bir yapıya” geçit verilmemelidir. Necip Fazıl’ın dediği gibi
“İki tip tanıyorum, bu devrin utanmazı/ Biri dinde hokkabaz, biri küfür cambazı…” Bu iki kesimden de bıktık, yorulduk, usandık!
O nedenle oyum Kemal Kılıçdaroğlu’na olacaktır.
Madde: 7
Bu ülkenin normalleşmeye, huzur ve barışa ihtiyacı vardır. Toplum 21 yıldır gerilmekte, kutuplaştırılmakta ve ayrıştırılmaktadır. Böyle bir ortamda sosyal barışın, milli birliğin ve hoşgörünün yeşermesi mümkün değildir.
Farklılıklarımızı kaşımak ve düşman yaratmak yerine, farklılıklarımızı zenginliğe dönüştürüp, “ortak değerler” üzerinden birleşmemiz gerekir. Farklı düşünelim ama bu ülke için birlikte üretelim.
İktidar, sürekli olarak kimlik ve inanç üzerinden toplumu ayrıştırarak seçimleri kazanma yöntemini benimsemektedir. Türk-Kürt-Arap, Alevi-Sünni, Çerkez- Abaza, Roman bilmem ne… Biz hep birlikte Türkiye’yiz. Biz hep birlikte Türk milletiyiz. Bu ülkeye vatandaşlık bağı ile bağlı olan her birey, Türk milletinin bir parçasıdır.
Bu iktidar, Türk milletini ayrıştırmış ve kutuplaştırmıştır. Birleşmek için yeni bir anlayışa ve değişime ihtiyaç vardır.
O nedenle oyum Kemal Kılıçdaroğlu’na olacaktır.
Madde: 8
Erdoğan ve AKP; “Kimsesizlerin kimi, sessiz çoğunluğun sesi olarak” iktidara geldiler. “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” dediler. “Yasaklar, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele” sözü verdiler.
Tuttular mı?
Bir avuç mutlu azınlığa hizmet ederek, servetlerine servet kattılar. Halk fakirleşirken onlar “Karun” gibi zenginleştiler. Korku iklimi yaratarak milletin sesini soluğunu kestiler. Kim kendilerini eleştirme cesareti gösterse, “terörist” damgasını yedi.
Yolsuzluklar normal hadise haline geldi. Eski organize suç örgütü liderlerinin ve bazı yol arkadaşlarının ifşaatları kanları dondurdu! Lakin ne bir operasyon ne de soruşturma açıldı. Yerli ve yabancı uyuşturucu baronları ve organize suç çeteleri başta İstanbul olmak üzere önemli şehirlerimizi mesken tuttu. Hatta sokak ortasında birbirleri ile çatışmaktan bile çekinmediler.
Uyuşturucu baronları ile resim çektiren bir bakan, bayrak-vatan- millet edebiyatı ile faaliyetlerini örtbas etmek istemektedir. Lakin görevden alınma yerine milletvekili yapılarak taltif edilmiştir. Yolsuzlukla mücadelenin başarılı olması için “Temiz Eller” operasyonlarına gerek vardır. Ülkemizde uyuşturucu kullanım yaşı giderek düşüyor, anneler feryat ediyor ama ilgili bakan Gezi Mahallesi’nde toplumu geriyor.
O nedenle oyum Kemal Kılıçdaroğlu’na olacaktır.
Madde: 9
Siyasette ve toplum hayatında ahlak ve etik değerler çok önemlidir. Öfke, kin, hakaret ve sokak ağzı hele devlet adamı kimliğine bürünmüş siyasetçilere yakışmamaktır. Siyasete; önce “edep”, önce “ciddiyet”, önce “samimiyet”, önce “dürüstlük” gelmelidir. Atalar “Üslup-û beyan aynıyla insan” derler. Yani konuşma üslubu, kişinin kendisini yansıtır. Ya da kap içinde ne varsa onu sızdırır da diyebiliriz.
Seçim demokratik bir yarıştır. Neticede savaş değil bir yarış söz konusudur. Yarışın da ahlaki olması yalan ve iftira içermemesi gerekir. Sahte montaj videoları ile rakibine iftira atmak ve açıkça “bizim çocukların zekâ ürünü, kurgu” demek zorunda kalmak son derece yanlış bir hadisedir. “Allah kimseyi söyledikleri ile sınamasın.” “Balık Baştan Kokar.” Seçim meydanlarında milyonlara montaj videoları izlettirirseniz, onlar daha fazlasını yapar. Ve bilgi kirliliği oluşur. O nedenle iftira eden, kumpas kuran, insanların özel hayatına giren, fitne- fesat çıkaran insanlar için ağır cezai müeyyideler getirilmelidir.
“Kimsenin yanına kâr kalmasın” diye… Zira “lekelenmeme hakkı” evrensel bir haktır. “Çamur at izi kalsın” mantığı ile devlet yönetilemez.
O nedenle oyum Kemal Kılıçdaroğlu’na olacaktır.
Madde: 10
“İdarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tabidir ve idare; mahkeme kararlarına uymak zorundadır.” Bu bir anayasa hükmüdür. Başta İçişleri bakanı Süleyman Soylu ve bazı yöneticiler ne anayasa ne de yasa dinlemektedir. “Hukuk sonradan gelir, benim emirlerimi uygulayın” diyen bir bakan hukuk devletinde görevde kalabilir mi?
Türkiye, hukukun üstünlüğü yerine, kişilerin üstünlüğü geçerli olan bir ülke konumuna gelmiştir. Bu nedenle Türkiye, uluslararası hukuk değerlendirme endeksinde kategorisinde en son sıralardadır. Bu bize yakışmamaktadır. Hak, hukuk ve adalet olmadan refah da olmaz.
O nedenle oyum Kemal Kılıçdaroğlu’na olacaktır.