Adil Serdar Saçan… Kendisini İstanbul Organize Suçlarla Mücadele ve Kaçakçılık Şube Müdürü iken Çırağan Sarayı’nda bir toplantı esnasında tanıdım. Ben de o dönemde İzmir’de kaçakçılık birimlerinden sorumlu müdür yardımcıydım. Saçan, o yıllarda adından çok sık söz ettiren, cesur, gözü pek, atak, dur durak bilmeyen ve başına buyruk bir polis müdürüydü. Ayrıca tartışmalı davaların tanınan simasıydı. 20 yıl önceki davaları-soruşturmaları hala manşetlerden inmiyor!
Adil Serdar Saçan, ömrü hayatında “ne İsa’ya ne de Musa’ya” yarandı. İçine düştüğümüz şu çıkmazda çaresizlik içerisinde olan bazı polis şefleri gibi hukuksuzlukları sineye çekip, mafya artıklarına el-pençe divan durmadı! Kim suç işlediyse, kim hukuku çiğnedi ise korkusuzca soruşturmasını yapıp, yargı önüne çıkardı. Sağcı, solcu, futbolcu… İşadamı, mafya, FETÖ, dinci… Kimseye taraf olmadı. Ve bu yüzden her tarafın hedefi haline geldi!
Kanun, polis adalet ve yargılama… Siz son günlerde önemli bir yolsuzluk operasyonlarına şahit oldunuz mu? Film aynı film, aktörler değişti ama Saçan gibi polis müdürleri çok az kaldı. Ya unutuldu ya kızağa çekildi ya da itibarsızlaştırıldı.
Olaylar karşısında “kimse kılını kıpırdatmıyor, yasa dinleyen yok, görev ve sorumluluk bilen yok. Biri iktidardan korkuyor diğeri bulaşmayayım şu mafyaya şu devlet işlerine diyor!”
Size geçmişte İzmir’de yaşanan bir olayı aktarayım: İktidar partisinin(ANAP) İlçe Başkanı hakkında organize suç örgütü yönettiği yolunda iddialar vardı. DGM Başsavcılığı ve KOM koordinasyonunda şahıs takibe alınmıştı. Ancak dönemin Emniyet Müdürü, valilik beklentisi nedeni ile operasyonu durdurmak istemiş ama başarılı olamamıştı. Böyle olunca da şahsımı görevden almak ve şehir dışına göndermek istemişti. Lakin DGM Başsavcısı’nın ve KOM Daire Başkanı Emin Arslan’ın dik duruşu ve kamuoyu tepkisinden bu atama gerçekleşmemişti. Çünkü organize suç örgütlerinin satın alamadığı yiğit bir polis müdürü İçişleri Bakanı idi. Adı: Saadettin Tantan… Uyuşturucu baronları, bırakın resim çektirmeyi, yanına bile yaklaşamıyorlardı. Gerçekten Saadettin Tantan ve Emin Arslan döneminde KOM ve Taşra Teşkilatları bir efsaneydi.
“Nereden Nereye…”
Sedat Peker, Alaattin Çakıcı, Sedat Şahin, Ayvaz Korkmaz, Kürşat Yılmaz, Nuri ve Vedat Ergin kardeşlere yapılan operasyonların başaktörü yine Serdar Saçan oldu. Kimseden korkusu, kimseye eyvallahı yoktu. Görev yaptığı 5 yılda Ömer Lütfi Topal cinayeti, Malki cinayeti, Korkmaz Yiğit, Albayraklar Holding, İGDAŞ ve İSTAÇ gibi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı şirketlerdeki yolsuzluklar ile AKBİL yolsuzluğu gibi soruşturmaları yürüttü.
Kendisine Çırağan’daki toplantıda, “Albayraklar Operasyonu” konusunu açmış… “Bunlar dindar insanlar, üzerlerine neden bu kadar çok gidiyorsun?” diye sorduğumda; “Abi bunlar çok tehlikeli, ellerine fırsat geçse devleti tamamen soyarlar. Bunların maskesi din… Dinin ticaretini yapıyorlar. Ve çıkarları için her yolu mubah görüyorlar. Ben bunlara yaşadığım sürece müsaade etmem!” dediğini hatırlıyorum.
“Davulun sesi uzaktan hoş gelir” misali, bize olay farklı yansıtılıyordu!
Her başarılı ve dürüst polis müdürünün başına gelen onun da başına geldi. Zira “fincancı katırlarını” ürkütmüştü. Milliyetçi ve Atatürkçü kimliği bilinmesine rağmen, önce FETHULLAHCI, sonrasında ERGENEKONCU yapılıverdi. Nasılsa dilin kemiği yok, “çamur at izi kalsın.”
Saçan AKP iktidarı ile birlikte kızağa çekildi. Ve Saçan için çileli günler başladı. 2001 yılında, Ergenekon davasında kullanılacak ilk belgeleri elde etmesine rağmen, aynı davada ilk ‘suçlanan’ isimlerden oldu. Zira “ilahlar kurban arıyordu” ve Saçan kurban seçilmişti. 2008 yılında tutuklandı, 16 ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edildi. Hakkında yapılan düzmece dosyalar ile beş kez meslekten çıkarma kararı verildi ve bir daha polisliğe dönemedi.
Ergenekon, Balyoz gibi davalar kumpas ise Saçan neden göreve iade edilmedi?
AKP’nin Saçan nefreti bir türlü son bulmadı! Bunun temelinde ne işkenceci olduğu iddiaları vardı, ne de Ergenekon kumpasları! Asıl neden 97 yılındaki Yeni Şafak’ın sahiplerine(Albayraklar) yönelik operasyonları vardı!
Saçan, kolay pes edecek bir karakter değildi. Görev yaptığı dönemde husumet yaşadığı Adnan Oktar grubu ile de çatıştı ve onların hedefi haline geldi. Düşmanı giderek çoğaldı. Lakin o hayattan kopmadı. Hukuk alanında doktorasını yaparak, avukatlık hakkı kazandı. 2003 yılından sonra Yeditepe Üniversitesi’nde ders vermeye başladı. Türkiye mafyasını ve küresel mafyayı konu alan kitaplar” yazdı. Ve girdiği çıktığı konuştuğu yazdığı her yerde yılmadan dinlenmeden Atatürkçü-Milliyetçi fikirleri savundu!
Saçan AKP iktidarına boyun eğmedi. Kendisine yer veren TV ve sosyal medya kanallarında yolsuzlukları, rüşveti ve hırsızlıkları elinden geldiğince anlattı. Para, şöhret, makam, vaat, imkân, önünün açılması, yükselmesi, korunması, vs. her şeyi elinin tersiyle reddetti!
Saçan, geçtiğimiz yıl çektiği videolarla gündeme gelen organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in iddialarını doğrulamıştı. Saçan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in iddiaları için ”Yaptığı paylaşımların bazılarını bizzat yaşadığım için doğrularım” demişti. Saçan, ”Hatta bazılarını okuyunca bize düşmanlık yapanları daha net anlıyorum. Ne diyeyim, hayat ilginç” ifadelerini kullanmıştı.
İnsanı hayrete ve endişeye düşürecek… “Siyaset-Ticaret –Mafya Üçgeni” hakkında derin yapıları korkutacak kadar gerçek hikâyeleri vardı. Bunları güvendiği gazetecilere ve çıktığı programlarda üstü örtülü bir şekilde bazen çıtlatıyordu. Devlet adamı vasfı ön plana çıktığı için de tanığı olduğu çok şeyi kendisi ile birlikte kalbine gömüp gitti. Bununla birlikte “TBMM Araştırma ve Soruşturma Komisyonu” birçok kişiyi ifade için getiremediği halde, Saçan, devletin çağırdığı her yere koşarak gitti, bildiklerini yetkililere usulüne uygun olarak açıkladı.
Bu dünyada bir Adil Serdar Saçan geldi geçti. Saçan, kahrından yakalandığı akciğer kanserine 60 yaşında yenik düştü. Çilekeş bir hayat sürdü ve mücadeleci kimliğinden ödün vermedi. Son günlerine yakın bir de vasiyet yayınladı.
“Biz ölümden hiç korkmadık bu dünyada sadece Hak’tan korktuk. Sizler gibi kul hakkı yiyerek hakkın adını kirletmeye kalkışmadık. Emir geldi ölüm vaki oldu bize. Hakkın buyruğudur başımızın üstüne.
Anlaşılan hesaplaşma ahirete kaldı siz haramilerle, bekleyeceğim sizi oralarda geleceksiniz Hak divanına. Selam olsun namuslu şerefli olanlara. Onlarla da buluşacağız. Hasbihal edeceğiz haramiler hesap verirken. Seyretmesi çok hoş olacak. Haydi, ben gider. Allah’a emanet.”
Apoletlerimiz sökülse de gökyüzündeki yıldızları omuzumuza takarak; hak yolunda cumhuriyeti ve demokrasiyi savunmaya devam edeceğiz. Sen gittin diye biz bir azalmadık. Bir gider, on doğarız.
Dün dost bildiklerimiz karşı tarafın kılıcını kuşansa da “hak, hukuk ve adalet” nöbetini tutmaya devam edeceğiz. Gevşeme yok, yılgınlık yok, çözülme yok… Devletin bekası, milletin huzuru için can veren, şehitlerimize ant olsun ki, dimdik duracağız, eğilmeden doğruları yazmaya ve konuşmaya devam edeceğiz. Hapishaneleri ve iftiraları göze alarak… Şimdi senden inanıyorlarsa, hak divanında helallik isteyecekler! Ne sen ne de ben hakkımızı helal etmeyeceğiz!
Rahat uyu kardeşim. Mekânın Cennet Olsun.