Hamas’ın Son Eylemi ve Terör Devleti İsrail
7 Ekim Cumartesi gecesi Orta Doğu’da bir “ilk“ yaşandı. 1948’den beri 75 yıldır Araplara sürekli “dayak“ atan, binlerce masum Filistinliyi kadın çocuk demeden katleden, Birleşmiş Milletlerin İsrail lehine olmayan çok az sayıdaki kararını bile umursamadan, Filistin’in tamamına yakınına zorbalıkla el koyan İsrail; Hamas’ın baskınını sözde önleyemedi.
Binden fazla İsraillinin hayatını kaybettiği, iki yüze yakın askerin ve İsrail vatandaşının rehine olarak Gazze’ye götürüldüğü açıklandı. İsrail için bu baskın bir yenilgi mi, yoksa planın bir parçası mı? Bu konuya iler ki bölümlerde değineceğiz.
Ve İsrail karşıtları bunu zafer olarak karşıladı. “İsrail’in ilk defa yenildiğini, derin bir şok yaşadıklarını” iddia ettiler. Kimse bu savaşın sonucu ve seyri hakkında önemli bir yargıda bulunmadı. Bu saldırı kimin işine yaradı? İsrail, bu saldırının ardından 7300 civarında Filistinli Müslümanı hava bombardımanı ile katletti. Yüzlerce yaralı var.
Rahmetli Necmettin Erbakan; Siyonizm bir timsaha benzer. Bu timsahın üst çenesi ABD, alt çenesi Avrupa, beyni İsrail, gövdesi ise içimizdeki işbirlikçileridir” demişti.
Talebeleri Hocayı tam olarak anlayamamış!
Gazze’nin önemi nedir? “Gazze 41 km uzunluğu, 5-10 km kadar derinliği bulunan 2,3 milyon Filistinlinin İsrail’in ağır ambargosu altında büyük sıkıntılar ve yoksulluk içinde yaşadığı, İsrail’in sık sık düzenlediği saldırılarda çok sayıda can kayıplarının yaşandığı ufak bir toprak parçasıdır.”
İsrail kuruluncaya kadar 17 bin kişinin yaşadığı bir kasaba olan Gazze; İsrail saldırıları karşısında sığınacak bir liman oldu ve nüfusu giderek arttı. “Filistin Kurtuluş Örgütü ”nün(FKÖ) faaliyetlerini yetersiz gören “Müslüman Kardeşler” yanlıları, 1987 yılında, “İslami Direniş Hareketi“ adıyla yeni bir örgüt kurdu. Kısa adı Hamas olan bu örgüt, 2007’de FKÖ ile giriştiği silahlı çatışmayı kazandı ve Gazze’nin yönetimini ele geçirdi.
Hamas, Müslüman Kardeşlere yakınlığı nedeniyle, Arap devletleri tarafından “Sakıncalı Piyade “ görüldü. Yani “sakıncalı ve tehlikeli…“ Bu nedenle İsrail’in Gazze saldırıları karşısında hep duyarsız kaldılar.
Hamas, en çok Türkiye’den ilgi ve destek gördü. Hamas lideri sık sık Ankara’da ağırlandı. En çok desteği de Erdoğan hükümetlerinden gördü. Erdoğan, 25 Ekim’de yaptığı konuşmada; Hamas bir terör örgütü değil, topraklarını ve vatandaşlarını koruma mücadelesi veren bir kurtuluş ve mücahitler grubudur” dedi.
Mısır yıllardır Gazze kapısını sıkı şekilde kontrolünde tutarak bir tür ambargo uyguluyor. İsrail saldırısı sonrası Refah Sınır Kapısı’nı insani yardım kuruluşlarına ve insani yardımlara açtı. Türkiye şu anda yardımlarını direk olarak Gazze’ye ulaştıramıyor, Mısır kanalını kullanıyor.
Hamas, bu baskını düzenlemeseydi İsrail Başbakanı Netanyahu’yu kimse kurtaramazdı. Zira hakkında yolsuzluk soruşturmaları devam ediyordu ve yüzlerce İsrailli aylardır aleyhine protesto gösterileri düzenliyordu. Bu baskın, ardındaki savaş ilanı, İsraillileri birleştirdi. Teşbihte hata olmaz, “Gezi olayları” ve hain “FETÖ darbe teşebbüsü” sonrası Erdoğan’ın yeniden millet nezdinde dirildiği gibi, bu baskın ile Netanyahu paçayı şimdilik kurtardı.
Siyonistler, Batı Şeria’daki Yahudiler ve aşırı sağcı Ortodoks Yahudileri için Netanyahu bulunmaz “Hint kumaşı…” Zira bu üç gurup ile Netanyahu’nun görüşleri birebir örtüşüyor.
Adnan Hoca olarak bilinen ve şu an cezaevinde olan Adnan Oktar; yıllar önce bir TV programında şunları söylüyor: Orada Filistin topraklarının darmadağın olması gerekir. Biz bunun için bir proje geliştirdik! Durduk yere hiçbir şey olmaz. Birileri çıkıp İsrail’e roket atması, İsrailli askerlerin öldürülmeleri gerekir. Bunun için 40-50 kişi yeter. Her birine ver 1 milyon dolar, bu iş olur.” Bunun üzerine programcı soruyor: Adnan Oktar Yahudi mi? “Bunu inkâr etmiyorum, “Hz. Davud’un soyundan geliyorum.” Yani İsrail oğullarından… Tel Aviv İslam Üniversitesi’ne ve “Ariel’in nasıl, Ebu Bekir el Bağdadi haline dönüştürüldüğünü ayrıca yazacağım.
Yine İsrail eski başbakanı Ehud Olmert’in Suriye açıklamasını dikkatle okuyun: “Suriye’yi iç savaşa soktuk, çünkü Beşer Esad bizimle olma teklifimizi reddetti. Suriye’deki bütün terör örgütleri Esad’a karşı kuruldu ve bazı ülkeler komik bir şekilde bunun bir özgürlük mücadelesi olduğuna inanıyor.” Suriyeli muhalifler ÖSO-HTŞ-PKK-YPG-İŞİD-El Nusra hepsi Filistinlilere karşı İsrail’i destekliyor. Suriye’de çıkarılan iç savaşın özgürlük ile alakası yoktur. Bu iç savaş Amerika’nın ve İsrail’in projelerine hizmet eder.”
Suriye politikamızın yanlışlığı burada ortaya çıkıyor. Siyasi iktidar, ABD’nin gazına geldi ve Suriyeli muhalifleri; Esad’a karşı destekleyerek hayatının hatasını yaptı. Ve İsrail’in emellerine bilerek ya da bilmeyerek hizmet etti!
“Hamas’ın yaptığı sözde şok baskının planlanması, hazırlanması, özellikle dünyanın en usta istihbarat örgütleri kabul edilen MOSSAD ve CIA‘nın bunlardan haberdar olmamaları” mümkün mü? Hamas içerisinde onca ajanı ve yerli işbirlikçileri varken!
Hamas, yaptığı şuursuz eylemler ile İsrail’in ekmeğine yağ sürüyor. Kibutz ‘da eğlenen gençlik grubunun da hedef alınması, iki yüzden fazla sivilin katledilmesi, öldürülenlerden bir genç kadının cesedinin soyulduktan sonra bir aracın arkasına bağlanıp sürüklenmesi” kabul edilebilir değildir. Bir Müslüman’a yakışan bir eylem de değildir. Bu yapılanlar, Filistin davasına gölge düşürmüş, İsrail’in savaş hukuku ile bağdaşmayan terör faaliyetlerine batılı ülkeler nezdinde meşru gösterilmesine neden olmuştur.
Erdoğan, “ateşkes” çağrısını yeniledi ve “Filistin garantörlüğüne hazırız. Bir an önce bu teklifimizi değerlendirmeye somut adımlar atılmaya davet ediyoruz. Bölgede tüm aktörlerin yer alacağı bir uluslararası İsrail Filistin barış konferansı düzenlenmesini öneriyoruz” dedi ama ne dinleyen var ne de duyan! Netanyahu bütün siyasi uzlaşma kapılarını peşinen kapatmış görünüyor. Hele Türkiye’yi arabulucu ülkeler arasına almaları da zor.
Nuri Gürgür’ün dediği gibi, Filistin meselesinde ve Mescidi Aksa konusunda dilediğimiz gibi bir çözüm ancak uluslararası düzeyde kurulacak ittifakla sağlanabilir. İslamcı çevrenlerin dış politikamızı etkilemeye yönelik girişimleri kesinlikle önlenmeli, bu konuda da doğru tarzın “rasyonellik“ olduğunu bilerek hareket etmeliyiz.”
Hükümet, Filistin konusunda rasyonelliği elden bırakmamalı, bazı İslamcı çevrelerin ve siyasilerin, “Ordu Gazze’ye…” çığlıklarına kulak asmamalıdır. Zira Ortadoğu bir bataklıktır, giren çıkamaz. Eski Dışişleri Bakanı, rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil: “Ortadoğu’da bir yemeğe davetliyseniz ve davetli listesinde adınız yoksa bir de menüye bakın; muhtemelen menü sizsinizdir” demiştir.
Filistinlilere yapılanlar etnik temizliktir, katliam ve soykırımdır. Filistin topraklarını sömürgeleştirmek için bir ana plan yapıldığı da çok açıktır. BOP ve 1980’lerde İsrail için bugünü anlatan bir strateji olan “Oded Yinon Stratejisi” adım adım uygulanıyor. Lakin Filistin’i kurtarmanın yolu Mehmetçiğin Gazze’ye gitmesi değil, rasyonel dış politika ve Arap Birliği’nin duyarlı ve etkin stratejisi ile mümkün olabilir. Borç para almak için sıra beklediğimiz Suudi Arabistan, Katar ve BAE temkinli yaklaşırken, ülkeyi sıkıntıya sokacak hamasi nutuklara ve tehlikeli oyunlara ihtiyaç yoktur.
Gelecek yazımda İsrail devletinin kuruluşunu, Yahudilere toprak satışını, Filistinli Arapların Osmanlıya ihanetini ele alacağız.