İYİ Parti; 22 yıllık yıpranmış ve güvenilirliğini yitirmiş iktidara alternatif, MHP yönetiminin despot yaklaşımları yüzünden çil yavruları gibi dört bir yana dağıtılmış milliyetçilere sıcak bir yuva, AKP saflarında üvey evlat muamelesi gören demokrat ve liberallere sığınacak bir liman olarak çok zor şartlarda kurulmuş bir partidir.
Kuruluş yıllarında halkta heyecan ve yüksek bir beklenti yaratmasına rağmen gerek iktidarın engellemeleri gerekse CHP’nin sözde demokrasi adına yardım eli uzatması üzerine kendisini muhalefet bloğunun içerisinde buldu. Zira mevcut “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”, iki taraflı bir kutuplaşmayı zorunlu kılmıştı.
“Altılı Masa” veya “Millet İttifakı…” adına ne derseniz deyin bir yıllık serüvenine bakıldığında söylemsel olarak; “Güçlendirilmiş ‘Parlamenter Sistem’e geçiş ve “tek adam rejimini yıkmak” paralelinde hareket etse de pratikte Kılıçdaroğlu’nun adaylığını meşrulaştırma dışında bir işe yaramadı.
Meral Akşener’in kazanılacak aday ile halkın önüne çıkma söylemlerinin aksine CHP’li bazı isimler Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olması gerektiğini sıkça dillendirdiler. “%’60 ile kazanıyoruz…” diye gaz veren “Yenimahalle Cenahı”, Kılıçdaroğlu’nu da havaya sokarak, diğer paydaşları da ikna ettiler. İYİ Parti, söz konusu mekanizmaya olan inancını MART ayının başlarına dek muhafaza etti ama sürecin en çok yara alan faillerinden biri oldu.
Altılı Masa denilen İttifak’tan kalkış ve tekrar oturma yüzünden İYİ Parti’den dalgalanmalar başladı. Üstelik Cumhurbaşkanlığı seçiminin de yanlış aday ve çoklu yönetim algısı yüzünden kaybedilmesi, tartışmaları beraberinde getirdi. “Madem kalktık, oturmayacaktık, seçime o zaman tek başımıza girseydik şimdi iktidar alternatif olurduk” gibi söylemler sesli olarak dillendirilmeye başladı. Tek başına girilseydi, ne olurdu?
Yerel seçimler öncesi İYİ Parti’nin yerel seçimlere “Hür ve Müstakil” olarak girme kararı partide yeni istifaları getirdi. “İttifak olmadan seçimi kazanamayız, kazanımlarımızı da kaybederiz” ya da “CHP ile ittifak olmazsa AKP kazanır” söylemleri ön plana çıktı. İstifa edenlerin çok azı AKP ve MHP saflarına yönelirken, içlerinden kurucuların ve parti yöneticilerinin de bulunduğu önemli bir kısmı fazla beklemeden CHP saflarına katıldı.
Bu istifaları ve geçişleri partinin iç işlerine müdahale olarak niteleyen Akşener, seçim çalışmaları kapsamında geldiği Antalya’da çok sert konuştu. Özellikle İYİ Partili bazı yöneticilerin CHP’de belediye meclisine aday gösterilmesi ve bazı kurucu üyelerin CHP’nin seçim bürolarında boy göstermeleri, hatta açıkça CHP’ye ve Böcek’e oy vereceklerini açıklamaları, parti aidiyeti ve etik açısından hoş olmamıştır.
İstifa bir hak olarak görülür ama ilkesizliğin kabulü mümkün değildir. İl başkanlığı ya da yöneticilik yapmış, kendisini Ülkücü olarak niteleyen biri, “Kobani eylemcisinin yanında niye durur?” Bunu anlamak mümkün değildir.
Truva atının hikayesini bilir misiniz? “Savaşı kaybetmeye yakın olan Agamemnon, Truva Atını devreye sokmuştur. Bu tahtadan yapılmış büyük atı sahilde gören Truva kumandanı savaşın kazanıldığını ve bu atın bir hediye olduğunu düşünerek şehre getirmiştir. Bu atın içinden çıkan askerler ise şehri yerle bir etmişlerdir.”
Bunun sonunda ise Truva şehri düşmüştür.
Böcek’i partisinin içine karıştığı için ağır bir şekilde eleştiren Meral Akşener; “Sayın Muhittin Böcek Beyefendi hastalandığı zaman kendisi şahittir. Pek çok insan geldi gitti ‘Yerine birini seçelim. Sen onay ver.’ dediler. Ben de ‘Olmaz. Hasta bir insana bu yapılmaz. Yapılması doğru değil.’ dedim. Karşılığı ne oldu?
Partimin içinde ne kadar hadi “eyvallahcı” arkadaş varsa almak oldu. Bir daha başkalarına, yabancılara kefil olmayacağım. Çünkü kefil olduğum yamuk çıktı. Bu yamuklukları düzelteceğiz inşallah. Bir karar vereceksiniz. Hasta halinde ‘Hadi bakayım bunu değiştirelim şunu koyalım.’ diyenlerin karşısında dimdik duran bir Meral Akşener ama iyileştikten sonra o Meral Akşener’in partisine elini sokan bir anlayış. Buna karşılık her şeyi açık net adaylarımız. Ya dümencilere ya da dürüstlere ya namertlere ya da mertlere oy vereceksiniz” şeklinde konuşması CHP ile iplerin tamamen koptuğunun göstergesidir” Akşener’in bu sözleri katılımcılar ve İYİ Partililer tarafından coşku ile alkışlandı.” Zira İYİ Parti seçmeni hatta CHP’li vatansever insanlar; çeşitli eylemlere karışmış ve davası yargıtayda devam eden bazı aşırı sol zihniyetteki adaylara sıcak bakmamaktadır.
“Denizler Dalgalanmadan Durulmaz” derler. Hz. Mevlana’nın dediği gibi, “Dünle gitti cancağızım; Ne kadar söz varsa düne ait, Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” İYİ Parti, geçmişte yaptığı hatalardan ders alarak yerel seçim sonunda, iktidara alternatif güçlü bir parti olabilir. Yeter ki, aidiyet duygusu ve kurumsallaşma sağlanarak halkın güveni tesis edilsin.
Yerel seçimlerde alınan oy bir ölçüdür ama hayatın sonu değildir. Neticede bir yerel seçim… Adayın kişiliği ve halkta karşılığı oy oranına etki edecek ve partiler arası oy geçişleri çok daha kolay olacaktır. Önemli olan yerel seçim sonrasında yapılacak işler ve atılacak adımlardır.
İYİ Parti’nin şu iki husustan birinde karar kılması gerekiyor:
1)Ülkücü fikriyatı, partinin birinci değeri kılarak, MHP ile bu konuda rekabet çizgisine yönelmek…Yani Türk milliyetçilerini “ÜÇÜNCÜ YOL” seçeneği ile tek çatı altında toplamak için çaba göstermek,
2)Ülkücü nüveyi korumak kaydı ile merkeze yönelmek ve parti üyelerini ortak değer ve ilkelerde buluşturarak, “bütünleştirici bir parti” olarak siyasetin %’70 alanına doğru yelken açmak.
AKP’nin, “Millî Görüş” çizgisinden, onu reddetmeden ondan fazlası olma anlamında kontrollü kopuşu ikinci seçeneğin bir örneğidir. Saadet Partisi ve Yeniden Refah Partisi’nin konumu ise tam olarak olmasa da birinci seçeneğin bir göstergesidir. İkinci seçenekte karar kılınması halinde CHP ile ittifak, önemsiz bir enstrümana dönüşecek ve İYİ Parti; kendi deyimleriyle “Hür ve Müstakil” bir şekilde iktidar yürüyüşünü başlatacaktır.
Milet iki kutuplu siyasetten umudunu kesmiş görünüyor. Verdiği oylar da “ehveni şer” olarak verdiği oylardır.
Yerel Seçimler, muhalefet için bir kırılma noktasıdır! Çünkü yerel seçim sonrasında güçlü bir muhalefet imkânı yaratarak iktidar bloğunun alternatifsizliğini sonlandırabilir. Bunu da dinamik ve %’70 bloğa sahip geniş kesimlere hitap edebilen bir İYİ Parti yapabilir. Zor ama imkânsız değildir. Zira CHP gibi %’30’u geçemeyen temsil partileri, Türk siyasetinde hep var olacaktır. Temsil partileri, bazı belediyeleri kazanabilir ama asla tek başına iktidar olamaz.
2028 seçimlerinde iktidara alternatif yeni bir muhalefetin İYİ Parti etrafında güçlü bir şekilde şekillenmesi, bütüncül bir yapının kurulması ile siyaset sahnesine yeni siyaset aktörlerin katılması için belki de bir bedel ödenmesi gerekecektir. Yerel seçimlerin, bu bakımdan ciddi bir şans olabileceğini düşünüyorum.
“Yiğit Düştüğü Yerde Kalkar…”