Konuştuğu kadar iş yapan bir millet değiliz.
Ne yazık ki, toplum da bunu yadırgamaz.
Olağan karşılar.
Görevi gereği yapması gereken işi yapanlar övülür, hatta yapılan işler abartılır.
Şunu açıkça ifade edelim ki, çalışmayı sevmiyoruz.
Birbirimize güvenmiyoruz.
Ama sıra övünmeye, iltifata gelince, mangalda kül bırakmıyoruz.
Hem de yalakalık ve dalkavukluk derecesinde…
Dinimiz; doğru, dürüst ve ahlaklı olmamızı emrediyor.
“Yarın ölecekmiş gibi öbür dünya için, hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için çalışın” öğüdünü veriyor.
Hani nerede?
İslam dünyasının hali ortada…
“Yan gel Osman”, petrolde olmasa yandı keten helva.
Bizde petrolde yok, daha fazla çalışmak, üretmek zorundayız.
Din ile yatıp din ile kalkmamıza rağmen, iş ahlakını ve edebi unuttuk.
Yani dinimiz ahlaklı ve erdemli olmayı öngörmez mi?
Her şeyden önce de vicdan sahibi olmayı vurgular.
Ali Şeriati,‘’Doğuya gittim, Müslümanları gördüm ama İslam yoktu; batıya gittim İslam’ı gördüm ama Müslüman yoktu…’’ diyor.
Ne kadar doğru…
Çalışan ve üreten onlar, ifade ve düşünce hürriyetine değer veren onlar, insanın hak ve hukukunu koruyan yine onlar…
Bize de bol bol konuşmak düşüyor.
Herkes birbirini kandırıyor, aldatıyor.
Şark kurnazlığı bizimkisi…
Rahmetli vali Recep Yazıcıoğlu, “Türkiye’de ihmali mesuliyet yoktur, icrai mesuliyet vardır” derdi.
Dünkü sorun bugün de devam ediyor.
Yani kimse neden görevini ihmal ettin diye hesap sormuyor, neden görevini yaptın diye hesap soruyorlar.
Görevden ayrılalı 7 yıl olmuş, yaptığımız hizmetlerin hesabını veriyoruz.
DEAŞ ait bir sitede yer alan iddiaları devletimiz ihbar kabul edip, harekete geçiyor.
Bu canilerin şehit ettiği polisin hakkını arayan yok.
Bir de, “vay efendim, bu polisi şuraya niye tayin ettin, kimin talimatı ile atama yaptın.”
Kanunen yetkim vardı, kullandım.
Hiç kimse bana, “döneminde yapman gereken işleri neden yapmadın, şu hizmetleri niçin eksik bıraktın?” diye soruyor mu?
Soran çıkmadı.
İcraatlar sorgulanıyor.
İyi de o zamanlar bu icraatları taltif eden, onaylayan bu yönetim değil miydi?
Düzen mi değişti, yoksa…
Ülkemizin birçok sorunu var.
Terör, ekonomik dengesizlik, enflasyon, yolsuzluk, Suriyeliler sorunu vs.
Bu sorunların çözümünde başarısız olanların hesap verdiğini, kendiliğinden istifa ettiğini bu ülkede pek göremezsiniz.
Siyasetçi, bürokrat…
Olan alt düzeyde birkaç garibana patlar.
Edirne ve Ankara’da meydana gelen tren kazasında olduğu gibi…
Suriyelilerin gelecekte büyük tehlike oluşturacağını, kayıt altına alınmaları ve büyükşehirlere göçlerinin engellenmesi gerektiğini yazdık, çizdik.
Tepki de gördük.
Bu konuda aklı başında yazılar yazan, uyarılarda bulunan Ümit Özdağ ve Sinan Oğan’ı ırkçı ilan ediverdiler.
Vicdansız yaptılar.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, benzer şeyler söyledi.
Haklı.
Bunun sorumluları kim?
Hesap verecekler mi, istifa edecekler mi?
Geçiniz efendim geçiniz, işinize bakın!
Siyasette sorumluluk gereği istifa nerede görülmüş!
Görmek istiyorsanız, Japonya’ya ya da Batı ülkelerine gidin.
“Eski köye yeni adet getirmeyin.”
Birçok kriz ve felaket yaşandı bu ülkede…
Darbeler gördük.
Bunlar, bir günde gelmedi kapımıza.
Bunların sorumlusu kim ya da kimlerdi?
Bu kriz, felaket ve darbelerin siyasi ayaklarına neler yapıldı?
Sizin gibi biz de görmedik.
Rahmetli Aliya İzetbegoviç,” İslam güzel de Müslümanlar bunun neresinde?” diye sormakla haksız da değil.
Yine de İslam’ı en iyi anlayan, yorumlayan Türkler olmuştur.
Araplar ise toptan facia…
Bize düşen; sorumluluklarımızın bilincinde olup, çok çalışıp üretmek olmalıdır.
“Çok söz yalansız, çok yol dolansız olmaz” der atalarımız.
Lafla peynir gemisi yürümüyor.
Biraz samimiyet.