Batıyı gelişmekte olan ya da geri kalmış ülkelere çifte standart uyguladığı için eleştirebilir ya da örnek alacak neleri var? “İleri demokrasi diyorlar, kendileri ise uygulamıyorlar” düşüncesine kapılabilirsiniz. Lakin her şeye rağmen, Amerikan demokrasisi ilke ve kuralları ile işler.
Hukuk ise bağımsız ve tarafsızdır. Örneğin Başkan dâhil, kimse konumu ne olursa olsun, yargıya talimat veremez.Hâkimler kimsenin karşısında eğilmez, ayağa kalkıp alkışlamaz. Zira aldığı kararlardan ötürü hiçbir yargı mensubu soruşturma geçirmez veya sürgüne yollanmaz.
Her yer de olduğu gibi rüşvet, yolsuzluk ve kirli ilişkiler buralarda da vardır. Lakin öğrenilir öğrenmez… Yargı ve polis, kimseden talimat beklemeden harekete geçer. Zira kamu adına hareket eder.
Kamu görevlilerin ahlak dışı davranışları gerek basın, gerekse vatandaş tarafından izlenir. Basın tarafsız ve ilkeli yayın yapar. Hiçbir güçten korkmaz, dördüncü büyük kuvvettir. Bizde olduğu gibi iktidara bağımlı holding gazeteciliği ve tetikçilik yoktur.Oldu mu, vay haline. Bir daha gazetecilik yapamaz. Toplum kısa zamanda itibarsızlaştırır.
Toplum gelişen olaylara karşı duyarsız değildir. Kamu denetçisi gibi, olup biteni izler, sesini yükseltir.Ve demokratik eylemlerle kamuoyu baskısı oluşturur. Bizde olduğu gibi şiddete bulaşmayan hükümet karşıtı demokratik eylemler, engellenmez ya da polis zoru ile hırpalanmaz.Vesselam, yasalar tüm hükümleri ve kuralları ile işler.
Gelin… Sizealıntı olarak aldığım, gerçek bir hikâye anlatayım: Obama zamanında New York’un “demokrat” bir valisi vardır, Obama’nın has adamı, David Paterson… Bu vali, beyzbol efsanesi Yankees’in taraftarı…
O dönemde taraftarı olduğu takımın final maçını, en iyi koltukta seyreder. Gel gör ki, New York Post Gazetesi merak eder, Yankees Kulübü’nü arar ve Vali’nin kaç bilet aldığını, parasını ödeyip ödemediğini sorar.
Yankees Kulübü, Vali’ye beş tane bilet verildiğini, parasının ödenmediğini açıklar.“Sana ne lan” diyemez! Çünkü hukuk devletinde her şey açık şeffaf ve hesap verebilir olmalıdır. Bizde olsa, Valinin izlediği maçın biletli olup olmadığı sorulabilir mi? Siyasi parti temsilcileri ile toplu maç izlemeye alışmamışlar besbelli. Gelmesi bile şereflerin en büyüğüdür.
Niye ödenmemiş? “Resmi görevli” olarak geleceği bildirilmiş, resmi görevliden para alınmıyor. Buraya kadar her şey normal…Gel gör ki, New York Post Gazetesi, bu sefer, neden bir tane değil de, beş tane bilet verildiğini merak eder. Araştırır… Vali’nin iki yardımcısına, oğluna ve oğlunun arkadaşına “avanta” bilet aldığını ortaya çıkartır.
“Haşırt diye manşet yapar.”
Bizde dalkavuk ve tetikçi basın, bunu yapabilir mi? Valiye kuyruk sallar! Nereye kadar? Makamdan uzaklaşana dek… Ondan sonra yüzüne bakmaz, selam bile vermez!
Manşetteki soru basittir: “Avanta bilet rüşvet değil mi?” Buyurunburadan yakın… Vali tutuşur… Yankees’le temas kurup, parayı ödemek istediğini söyler.Yankees kulübü “Rica ederim efendim, ödenmiş kabul edelim” der mi? Demez.
Orası hukuk devletidir ve hesapları denetlenmektedir. “Kredi kartı numaranızı verin, tahsil edelim.” derler. Vali tereddüt eder, halk deyimiyle “ebelek gübelek” der. Zira kredi kartından öderse, ödeme tarihi ortaya çıkacak. Yani, maçtan önce değil, gazetenin manşetinden sonra mecburen ödemek zorunda kaldığı anlaşılacaktır. Hal çaresi? Vali der ki: “Çek vereyim!” Verir çeki… Ancak, cinlik yapar, eski tarih atar.Böylece, sanki maçtan önce parayı ödemiş gibi olur. Sonra da utanmadan basın toplantısı yapar, “İftira atıyorlar… İşte ödediğim çek!” der.
Gelin görün ki, New York Post’un manşeti, ihbar kabul edilmiştir.Bizde olsa polis soruşturma için devreye girebilir mi? İçişleri Bakanı hakkında iddia ve ithamlar konusunda ne yargı ne de polis harekete geçmediğine göre… Polis kılını bile kıpırdatamaz.
“ABD bizi kıskanıyor. Hukukun “tillahı” bizde var.
Her neyse… Çek, adli tıp tarafından incelenir. Mürekkep testiyle, çeke atılan tarihin çakma olduğu kanıtlanır. New York Post manşeti dayar: “Vali yalan söylüyor!” Hadi bakalım, New York Eyaleti Dürüstlük Komisyonu devreye girer.
İşleri güçleri yok, vali ile uğraşıyorlar, herhalde.
Orası Türkiye değil, nabza göre şerbet verilmez. Kimse de dokunulmaz değildir. Hukuk neyse uygulanır. Komisyon toplanır ve Valiye 62 bin 500 dolar ceza, 2 bin 500 dolar bilet parası ödemesi şartı getirilir.
Ya yalan söylediği ne olacak?Vali hazretleri yalan söylemez! Her sözünde bir hikmet vardır. O şehre atanan istisnai bir kişiliktir! Çevresinde bürokratlar, basın ve yalayıcılar fırıldak gibi, döner! Bu sefer böyle olmaz. İşin hazin tarafı… Valiye yalan söylediği için 60 bin dolar ceza kesilir.
Bu ne biçim demokrasi? Böyle saçma sapan komisyon olur mu? Kapatın gitsin! Tabipler Birliği bir açıklama yaptı. “Kapatın!” Anayasa Mahkemesi hoşa gitmeyen bir karar verdi. “Kapatın!” İşte demokrasi dediğin budur! Devletin bekası için bunlar yapılmalıdır! Koskoca devletin valisine bir bilet için bunca ceza verilir mi?
İşin garibi, Dürüstlük Komisyonu’nun üyelerinin, bizzat vali tarafından seçiliyor olmasıdır. Yani, “Koltuğumuzu O’na borçluyuz, pisliğini örtelim, aklayalım!” denmiyor.
Bir Belediye başkanının kendisini seçen liderinin resmi önünde her sabah hazır ola geçmesi, düğme iliklemesi ve dua etmesi… Oralarda hiç yaşanmıyor.
Kural neyse o. Böyle memleket mi olur?
“Nankör” herifler! Biat ve sadakat hiç yok! Ve Vali görevden alınıyor. Bitti mi, bitmedi! Obama çok sevdiği valisine sahip çıkmadı. “Kefilim” hiç demedi. O vali insan içine çıkamaz hale geldi.
Beyaz Saray’da görev verilmedi ve adını unutturup, bir yerlere büyükelçi de yapılmadı.Unutuldu gitti zavallı!
Bir maç bileti uğruna…