Uzun süredir görmediğimiz, görüşemediğimiz kişilere rastladığımızda, “Hiç değişmemişsin” deriz. Aslında değiştiğini bilindiği halde iltifat amacıyla söylenen bir sözdür. Başka bir ifadeyle, söyleyen kişinin duygularını ve karşısındakine olan övgüsünü taşır.
Değişmek ya da değişmemek bu kadar önemli midir?Evet, çok önemlidir. Değişim, yenilik ve ilerleme demektir. Değişim, farklılaşmak ve gelişmektir. Ya değişmemek? Gelişime ve yeniliklere kapalı olmak, sürekli aynı şeritte kalmayı sürdürmektir.
Oysa çevrede her şey an be an değişmektedir. Siz değişmemeye çalışanız da, çevrenizdeki birçok şey değişmektedir.
Bazı insanlar değişime direnir. Yaşlılar, alışkanlıklarının değişiminden, gençler elde ettiklerini kaybetmekten korktukları için değişimi istemezler. Değişim, zihniyetlerde oluşmalıdır.
Değişim, bu kadar önemli ise, değişim nasıl sağlanacaktır? Her şey istemekle başlar.
Bakın hayata! Mevcut sistem, bireyin beklenti ve çıkarları ile uyum sağlıyorsa çok memnundur ve değişimden korkar. Hatta değişime direnç gösterir.Alışılmış düzen ve kurallar onun için koruyucu, değişiklik ise bilinmeyen veya korkutucu bir durumdur.
Bazı insanlar değişmeyi istemese de değişim; gerçeğin ta kendisidir.Derler ki, değişmeyen tek şey değişimdir. Evrende her şey değişime uğrar. Aklınıza ne geliyorsa… Oysa biz onları hep aynı görürüz.
Değişim, dirençli olmamızı, gelişmemizi, olgunlaşmamızı ve sorunlarla mücadele gücümüzün artmasını sağlar.
Bazen kötü tecrübelerle karşılaşsak da…
Bazı kişiler mevcut durumdan beslenir. Bu tür insanlar dirençlerini, temelsiz, duygusal ya da düşmanca dürtülerin üzerine kurarlar. Onun için iktidarlarını biat ve sadakat ile devam ettirirler.
Değişimi isteyenlerin işi her zaman kolay değildir. Değişimin nedenlerini ve gerekliliğini topluma çok iyi anlatmak ve direnci kırmak zorundadırlar.
“Su, “değişimi” ne de güzel anlatır. Bazen yağmur olur, bazen kar olur, bazen buz olur, bazen buhar olur. Buhar olduğunda çıkar gökyüzüne, yağmur olup, kar olup, yine iner yere.
Ayrıca su uyumludur. Çay bardağına koyduğunda çay bardağının şeklini alır, kovaya koyduğunda kovanın. Sürekli bulunduğu yere uyumlanır ama doğası da hiç değişmez.Her yere her şeye uyum sağlar.
Unutma ki dünyada her zaman doğaya uyum sağlayanlar hayatta kalır.
Uyum sağlayanlar esnektir, eğişime direnenler ise katı. Fırtına en sert en güçlü ağaçları devirir ama esnek fidanlara, otlara hiçbir şey yapamaz.
O yüzden esnek olanlar, uyum sağlayanlar hayatta kalır. Aynı zamanda akışa teslim olur. Teslimiyet içindedir. Bu teslimiyet boyun eğmek değildir. Çünkü bilir ki bütün dereler eninde sonunda büyük denizlere, okyanuslara akar.
Elinden geleni yaptıktan sonra hayatın akışına teslim olmaktır bu.
Su berraktır, şeffaftır. Olduğu gibidir yani. Paylaşımcıdır. Hep besleyicidir. İnsanları, hayvanları, doğayı besler. Hayatı başlatandır ve sürekli üretendir.
Su olan her yerde bitkiler vardır, hayvanlar vardır, insanlar vardır, hayat vardır. İşte suyun bu yapısından dolayı Sufiler birbirlerine “su gibi ol azizim” derler.
Burada değişimin öncüsü iki Mustafa’ya selam olsun. Birisi bitmiş köhnemiş her türlü ahlaksızlığın merkezi olmuş Arap yarımadasına değişimi getirmiş, peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa… Diğeri hastalanmış, işgal güçlerinin elinde esir edilmiş bir devletten, modern bir cumhuriyete geçen Gazi Mustafa Kemal Atatürk…
Kıymetli Dostlar;
Değişimden korkmayalım. Değişim ve yenilikte bir heyecan ve yenilenme vardır. İhtiyacımız olan da budur.
Sürekli aynı ortamda kalmak sıkıcıdır. Sürekli aynı makamda olanlar için de yönetim körlüğü oluşur.
Aydınlık yarınlarda, daha güçlü bir Türkiye dileğiyle… Hoşçakalın.