11 . Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, uzun süren sessizliğini bozdu.
Sosyal medya paylaşımları dışında memleket meseleleri konusunda ne düşündüğünü bilmiyorduk!
Karar Gazetesine “Bir konuştu, pir konuştu.”
İlgiyle okudum.
Abdullah Gül farklı bir şey söylemiş mi?
Hayır.
Hepimizin bildiği, çoğumuzun dile getirdiği, kimilerinin ise yazmaktan ya da konuşmaktan çekindiği konulara değinmiş.
Ama ses getirdi.
Televizyon haberlerinin, basının, sosyal medyanın ev ve kahvehane toplantılarının gündemine oturdu.
Çok konuşanın söylediği önemli de olsa dinlenmiyor.
Evden bilirim, biraz fazla konuşunca, “babam yine başladı” itirazları yükseliyor.
Az ve öz konuşmak gerekir.
Ali Babacan’ın kuracağı partinin arka planında olduğu söylentilerine açıklık getirdi.
“ Kurulacak partiyi tabi ki destekliyorum. Ali Bey parti kurma çalışmalarını sürdürürken benimle de görüşüyor.
Ali beyin karakterine, eğitimine, bilgisine güvenen ve takdir eden bir insanım.”
Bu bir açık çektir.
Abdullah gül gündelik siyasetin içerisinde olmayacak ama bilgi ve tecrübelerini kendisine saklamayacaktır.
Peki, ne yapacak?
Yeni partinin politikalarının belirlenmesine katkı sunacaktır, yönlendirecektir.
Bunu anladık.
Abdullah Gül, hükümetin Suriye politikasına karşı bir duruş sergiliyor.
Suriye’ye yaklaşımın baştan beri yanlış olduğu inancını taşıyor.
Rusya ve İran’ın Suriye rejimine olan desteğinin hafife alındığı görüşünde…
Hiçbir çıkış stratejisi olmadan bir cephe açıldığını, bu durumun ülke güvenliğine zarar verdiğini ifade ediyor.
Niçin Rusya ve İran rejimi destekliyor?
Abdullah Gül’e göre, İran için rejimin düşmemesi varlık sebebidir.
Rusya ise ilk defa sıcak denizlere inme stratejisinde başarılı oldu.
Doğrusu neydi?
Suriye iç politikasına karışmadan siyasi çözüm çabaları başlamış olmalıydı.
Son dönemlerde AB ile ilişkilerini askıya almış, buna karşılık Rusya ile yakınlaşarak Avrasya perspektifine yakın duran bir Türkiye var.
Abdullah Gül, TSK standartlarının NATO’ya göre tasarlandığını, Rusya’nın elinde S- 400 silah sistemlerini by-pass edecek sistemlerin olabileceğini ima ederek S-400 meselesinde yanlış yapıldığını söylüyor.
Bu görüşe karşı çıkanlar olabilir.
Biliyoruz ki, Abdullah Gül riski sevmez, tehlikeli sularda yüzmez.
Libya anlaşmasında Rusya karşımızda…
Kırım meselesinde biz Ukrayna’nın yanındayız.
Suriye’de durum daha da karışık… Rusya destekli rejim güçleri İdlib’i bombalıyor, onlarca sivil ve askerlerimiz şehit oluyor.
Birçok konuda stratejik ortağımız olan Rusya ile güvenliğimiz için önemli olan konularda mutabakata varamıyoruz.
Heyetler karşılıklı gelip gidiyor.
Şu ana kadar, ”külliyen brifing mafiş icraat.”
Abdullah Gül’e, Eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ’un söylediği ve FETÖ’nün siyasi ayağı konusu sorulduğunda;
AB uyum yasalarına göre asker- sivil ilişkilerinin yeniden düzenlendiğini, kanunlaşırken ne siyasi partilerden ne de bürokrasiden Anayasa’ya aykırılık itirazı gelmediğini vurguluyor.
“Yasayı AB kriterleri içinde imzaladım.”
FETÖ’nün siyasi ayağı konusunu geçiştirmiş.
15 Temmuz hain darbe girişimi de soruluyor Abdullah Gül’e.
“Böyle bir şeyin ABD’nin en azından güvenlik ve istihbarat kurumlarının bilgisi dışında olduğunu düşünmek çok büyük saflık olur” diyor.
Yani, FETÖ darbesi ABD’nin kontrolünde yapılmış… Senaryo oradan yazılmış ama aktörler içimizdeki Brütüs’ler…
Bu işin başındaki ve önde gelenlerin uzun süredir ABD’de bulunması bu yapının ABD güdümünde olduğu iddiasını güçlü kılıyor.
Abdullah Gül, CHP’deki son gelişmeleri olumlu buluyor.
“Çok katı bir laiklik anlayışından buraya gelinmesi çok önemli…”
Başörtüsü konusu başta olmak üzere bazı konularda Kılıçtaroğlu’nu takdir ediyor, bunun normalleşme için bir adım olduğunu ifade ediyor.
Gerçekten CHP toplumun bazı değerleri ile eskisi gibi ters düşseydi, yerel seçimlerde başarılı olamazdı.
Bu görüşlerden de anlaşılıyor ki, yeni kurulacak parti, Millet İttifakı’na daha yakın.
Abdullah Gül’e “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistem”i de soruluyor.
Cevap net.
“Benim tercihim tam demokratik parlamenter sistemden yanadır.”
Yani, 11. Cumhurbaşkanı eski sisteme dönmek istemiyor.
Yıllarca Türk tipi bir parlamenter sistem ile yönetildik.
Vesayet sistemi gölge kabinelere yol açtı ve Türkiye bu sistemden çok sıkıntılar çekti.
Ancak, “yağmurdan kaçarken doluya yakalandık.”
Gül, TBMM’nin yeni sistemde önemsizleştirildiğini söylüyor.
Türkiye’de yasama yargı ve yürütmenin tek elde toplandığı algısı var.
Hem içerde hem de dışarıda…
Burada fikirleri CHP ve İYİ Parti ile örtüşüyor.
Abdullah Gül’ün temas ettiği bir önemli konuda; siyasetçilerin, yazarların, gazetecilerin ve sivil toplumcuların tutuklu yargılanmasıdır.
Tutuklama bir tedbir olduğuna göre, bu yolun mecbur kalınmadıkça tercih edilmemesi gerekir.
Cezaevlerinin ağzına kadar dolu olması bunun bir göstergesi.
Yönetimin iklimi pozitife çevirmesinin gerekliliğine inanıyor.
Başka bir anlatımla, fikir ve düşünce özgürlüğü…
Kürt sorunuyla ilgili Abdullah Gül ne düşünüyor?
“Kendi içimizde yüksek insan hakları standartları ile halledemeyince Kürt meselesi uluslararası boyuta taşındı. Bu durum uygulanan politikaların sonucu, hepimiz sorumluyuz.”
Bu konu tartışılır. Çözüm süreci ne getirdi, ne götürdü?
Bunu hepimiz gördük.
Muhafazakârlar ulusallaştı mı?
Abdullah Gül’ün buna cevabı, “evet.”
Bugün, MHP ile birlikte, Vatan Partisi Lideri Doğu Perinçek’in hükümeti şartsız desteklemesi, güvenlikçi politikaları öne çıkarıyor.
Ulusalcıların, emniyette ve yargıda yapılandıkları iddiaları var.
Bundan bazı AK Partililer rahatsız.
Abdullah Gül, “Siyasal İslam tüm dünyada çöktü” tespitinde bulunuyor.
İslami kimlikli siyasi hareketler demokrat ve özgürlükçü olduklarında, temel insan haklarını evrensel anlamda benimsedikleri ve uyguladıkları takdirde iyi bir yönetim sergilerler.
Bu yapılamadı.
Ve İslam dünyasına bir model sunma şansı da ortadan kalktı.
Bu düşünceler Abdullah Gül’ün penceresinden.
Ya karşı çıkanlar?
“Abdullah Gül, Çankaya köşkünde bir noter gibi çalıştı.”
“FETÖ’ye yakın durdu.”
“Çok garantici ve riski sevmez. Her şey hazır olursa, altın tepside kendisine makam sunulursa gelir oturur.”
“Öne çıkmaz, her şeyi arka planda yapar.”
Abdullah Gül, Komisyonlarda ekibinin olduğunu, yasalara orada müdahale ettiğini, önüne gelen yasayı da kendi hükümeti ile ters düşmemek adına onayladığını söylüyor.
O dönemde FETÖ’ye kim yakın durmadı ki…
“Ne istediler de vermedik” dönemiydi, o da “kandırıldı.”
Olamaz mı?
Gerçekten Abdullah Gül riski sevmez. O anlamda garanticidir.
“Devlet adamlarının risk almasını yanlış bulurum. Onlar risk değil, sorumluluk almalılar” diyor.
Bu da kendisinin tercihi…
Önümüzdeki günlerde siyaset kazan fena kaynayacak.
İlk ateşi de Abdullah Gül yaktı galiba.
“Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler.”