CHP; Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve Devrimcilik (İnkılapçılık) ilkeleri etrafında ülkeyi çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırmak için Atatürk tarafından kurulmuş bir partidir. Bu ilkelerin bazıları değişim ve gelişmelere bağlı olarak önemini yitirse de o günkü şartlarda modern Türkiye’nin kurulması için ekonomik, sosyal ve siyasal alanda çok ciddi dönüşümlere imza atmıştır.
Cumhuriyeti kuranlar, çağdaş bir devlet ve toplum yaratmak amacındaydı.
CHP, zamanla sivil ve asker seçkinlerin partisi olmuş, kuruluş değerlerinden hızla uzaklaşmıştır. Milli ve manevi değerlere yeterince sahip çıkmaması veya kadrolarını ideolojik saplantıları olan, “halka rağmen halk için” desturu ile hareket eden bir zihniyetin işgal etmesi ile de geniş halk kitlelerinden giderek uzaklaşmıştır.
CHP, bir dönem rahmetli Bülent Ecevit ile halkla yakınlaşmış ve çok partili dönem içerisinde en fazla oyunu almıştır. Dağa taşa,” Umudumuz Karaoğlan” ve Halkçı Ecevit” sloganları yazılmıştır. Lakin halk CHP’ye hiçbir zaman tek başına ve uzun süre iktidar vizesini vermemiştir.
CHP’nin devrimcilik ve laikliği ön plana çıkararak, diğer ilkeleri göz ardı etmesi, bazı kesimlerin iştahını kabartmış…Etnik kimlik ve mezhep üzerinden siyaset yapanların yeni yuvası olmuştur. Hatta ülkenin birlik ve beraberliğine kasteden aşırı bölücü ve solcu unsurların parti içerisinde güç odağı olmasının önü açılmıştır. Bu durum milliyetçi, demokrat, ulusalcı kesimlerin CHP’den uzaklaşması sonucunu doğurmuştur.
Yanlış politik karar ve stratejilerden kaynaklanan CHP’nin yapısal sorunları nedeni ile CHP; %’25 bandına oturan, sosyal ve ekonomik yönden gelişen büyükşehirlere ve sahil bandına sıkışmış, bir “temsil partisi” haline dönüştürülmüştür.
“Yiğidi Öldür Hakkını Ver” derler. CHP’yi geniş halk kesimlerine açan, “helalleşme” adı altında toplumsal barışı sağlamaya çalışan lider, Kemal Kılıçdaroğlu olmuştur. Lakin Kılıçdaroğlu bilinmeyen bir şekilde harakiri yapmış, derin yapıların ve yakın çevresinin etkisinde kalarak CB adayı olmuş ve seçimin kaybedilmesine yol açmıştır.
Kılıçdaroğlu, seçimin kaybedilmesi ile hem CB seçimini hem de CHP Genel Başkanlığı koltuğuna veda etmek zorunda bırakılmıştır. Yerine gelen Özgür Özel, Türkiye İttifakı söylemi ile girdiği ilk seçimde partisini 1. Parti yapma başarısını göstermiş ve belediyelerin çoğunu kazanmıştır.
Seçimin kazanılmasında etkili olan, “Türkiye İttifakı nedir? CHP İletişim Başkanlığı’nın tanımına göre;
Türkiye İttifakı, siyasi partilerden oluşmuyor. Dürüst, iyi ve cesur insanlardan, kentini seven ve kentinin değerlerini korumak isteyen insanlardan oluşuyor. Türkiye İttifakı, başarıyı takdir eden ve liyakate ödül veren bireylerin topluluğudur.”
Bu söylemin sihirli gücü ile farklı düşünce ve inançta olan seçmen, muhalefetin en büyük partisi CHP’ye yönelerek, iktidara bir ders vermek istemiştir.
Emanet oylar kalıcı olur mu, ya da emanet oylar başka partilere yönelir mi? Bu tamamen CHP’nin tavrına ve tutumuna bağlıdır.
Bilindiği üzere CHP ne AKP’ye ne de MHP’ye benzer. Delege, il ilçe başkanlığı ve kurultaylar emir komuta zinciri içinde yapılmaz. Çetin mücadeleler gerektirdiğinden sürprizlere de sık rastlanır. Çünkü CHP; sürekli gelenekçiler ile yenilikçilerin rekabetinin yaşandığı bir partidir. Ve farklı ideolojileri ve fraksiyonları bünyesinde barındırır. Bu yapıyı CHP’li yöneticiler demokrasinin işlemesi ve gereği olarak ifade etse de taban ve örgütler, birçok açıdan iç çatışmalar ve yapısal sorunlar ile karşı karşıyadır.
“CHP’nin kendi kuruluş değerlerine ve siyasi vizyonuna sadık kalması…Geçici ve yüzeysel politika değişikliklerine karşı uyanık durması” doğru bir politika olarak görülebilir. Ancak kendisine sırf muhalif olduğu için destek veren farklı kesimlerin inanç ve değerlerine saygı duyması gerekir. Aksi halde emanet oylar hızla geriye döner, güven kaybolur. Özgür Özel’in üzerinde durması gereken en önemli konulardan birisi de budur.
CHP Ankara Milletvekili Umut Akdoğan, TBMM Genel Kurulu’nda Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını anarken, yanlış ifadeler kullanmış ve geniş halk kesimlerinin tepkisini çekmiştir.
“Ey zalimler ister kaymakam olun ister vali ister hâkim olun ister savcı ister vekil olun ister bakan; boşa çiğniyorsunuz yalan dünyayı. Bin dört yüz senedir yapıyorsunuz bunu, Nesimi’nin derisini yüzerken yaptınız bunu, Hallacı Mansur’u asarken yaptınız bunu, Kubilay’ın başını keserken yaptınız bunu…”
“1400 senedir” derken, neyi kastettiğini Akdoğan, açıklamak zorundadır.
Geçmişte Türklerle alakalı olmayan konuları kaşımanın, mezhep ayrımcılığı ve kışkırtıcılığı yapmanın kimseye bir yararı yoktur. Kaldı ki ne Muaviye ne de Yezid Türk milleti tarafından sevilmez ve çocuklarına da onların isimlerini vermezler. Türklerde “Ehli Beyt” sevgisi imandan gelir.
Günümüzde İhtiyaç olan kardeşliktir, birlik ve beraberliktir. Mevlana’nın dediği gibi “Dünle gitti cancağızım; Ne kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”
Memleketin bütün değerlerine, Türk’e ve İslam’a olan her şeye düşman olan iki kirli zihniyet karşımıza çıkıyor. Birileri “1400 yıldır zulüm yapıyorsunuz!” derken; diğerleri de “100 yıllık reklam arası!” gibi talihsiz beyanatlar verebiliyor. Bu olaylar; “İki tip tanıyorum, bu devrin utanmazı; Biri dinde hokkabaz, biri küfür cambazı…” diyen Necip Fazıl’ı haklı çıkarıyor.
Yine “İzmir’de Karşıyaka Belediyesi Zübeyde Hanım Nikâh Sarayı’ndaki bir nikâha katılan evlenen çiftin yakınlarından bir Hoca, mikrofonu eline alıp dua etmek istemesi karşısında nikâh memuru, “Beyefendi, burası resmi daire. Burada mikrofona izin vermiyoruz, resmi nikâh kıyıyoruz. Evde yapabilirsiniz” diye engelleme yapmış. Üstelik Hoca’nın dua etmeye başlaması üzerine, dua müzik sesleri ile bastırılmaya çalışılmış.
Düğün sahipleri ister dansöz oynatır ister İslami usullere göre düğününü yapar. Kimi ne ilgilendirir. İşte bu zihniyet, AKP’yi iktidara getiren ve iktidarda tutan “28 Şubat” zihniyetidir.
Yine 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nün Taksim’de kutlanmak istenmesi, iktidarın yasaklaması ile engellendi. Devletin görevi, her muhalif toplantıyı ya da gösteri yürüyüşünü yasaklamak değil, gerekli önleyici önlemleri almaktır. Lakin bu haksız ve hukuksuz yasaklama, Saraçhane Meydanı’nda polislere acımasızca saldırmayı haklı çıkarmaz.
Bir kamu emekçisi olan ve zor şartlarda görev yapan polislerimize saldıran ve terör örgütü propagandası yapan kişilere bazı CHP yetkililerinin ve yandaş yorumcuların sahip çıkması doğru bir yaklaşım değildir. Neticede polis, kendisine verilen emir ve talimatları yerine getirmek zorundadır.
Yine bazı CHP’li belediyelerde zafer sarhoşluğu içerisinde eş, dost, akraba atamalarının başlaması, “Bunların AKP’den ne farkları var?” yorumlarına neden olmuştur. Umut verici olanı, Sn. Özel’in bu uygulamaya sert bir şekilde karşı çıkması ve ilgili belediye başkanlarını uyarmasıdır.
CHP lideri, öncelikle partisinde baş gösteren aymazlıklara dur demeli ve devleti yönetme noktasında halka güven vermelidir. Aksi halde 2028’de onu ne Erdoğan ne de bahçeli kurtarır! Bu köprülerin altında çok sular akar ve siyaset kartları yeniden karılır.
İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu ve merkez siyaseti ayrıca yazacağım. Hele bir taşlar iyice yerine otursun.