Türkiye’nin gündemi ekonomi… Ekonomi uzmanlık alanım olmadığı için ahkam kesecek değilim. Lakin bir köşe yazarı da ülkenin gündeminden kendisini soyutlayamaz. İşin ehli olanlardan çeşitli bilgiler aldım. Sokağın sesi ile birleştirerek kişisel görüşlerimi yazdım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kabine Toplantısı’nın ardından döviz kurları ve finansal piyasalardaki dalgalanmaları önlemek amacıyla ‘Döviz Endeksli TL Mevduat Sistemi’ne geçileceğini duyurdu.
Piyasalar aniden dalgalandı. Son günlerde zirve yapan döviz kurları için de rüzgâr tersine döndü.Yeni sistemle beraber bankadaki TL varlığının mevduat kazancı kur artışından yüksekse bu getiriyi, yatırımcı elde edecek. Ancak mevduat getirisi kur artışından düşük olursa bu fark doğrudan vatandaşa ödenecek. Ayrıca bu kazancın stopaj vergisinden de muaf tutulacağı bildirildi. Sevinelim mi, üzülelim mi?Bir Türk milliyetçisi olarak, bir ülkenin parasının diğer ülke paralarına karşı değerinin, o ülkenin saygınlığı ve gücü ile ilgisi olduğuna inanırım. Döviz endeksli TL mevduat sistemi, Türk parasının değerini yükseltmekle birlikte, piyasanın ateşini söndürür mü? Bu düşüş halkın ihtiyacı olan ürünlere umarım yansır. Vatandaş, “paraya, nasıl müdahale edildiyse, piyasaya da benzer müdahaleler yapılmasını bekliyoruz” diyor. Lakin bu yazı kaleme alındığında halkın temel ihtiyaçlarına yansıyan bir fiyat azalması görülmedi.
Ekonomistler; “Döviz kurlarında ve piyasalarda fiyatların ani bir şekilde yükselmesi de ani bir şekilde düşmesi de istikrarsızlık göstergesidir ve sağlıklı değildir” görüşünü savunuyor.
Örneğin; 8 TL olan dolar kuru 3 ay içerisinde 18 TL oldu. Sonra bir gecede 14’lere ardından 10 TL’yi gördü. Bu nasıl istikrar? Ekonomide istikrar ve güven önemlidir. Hukukun egemen olmadığı bir yerde güven oluşmaz. Güvenin olmadığı yere yatırımcı gelmez. Yatırımın olmadığı yerde istihdam ve üretim gerçekleşmez. İstihdam ve üretimin yapılmadığı yer de ne ticaret ne de ihracat olur. Ticaret ve ihracatın olmadığı bir ülkede refah olmadığı için adil paylaşımda yoktur. Üstelik refahın olmadığı yerde güven sağlamak zorlaşır. Bunların hepsi birbirlerine bağlı olduğundan, vücudun organları gibi ahenkli çalışmak durumundadır.
Dövizde son 4 ayda yaşanan spekülatif yükselişin normal şartlarda faiz artışı ve bütçeden tasarruflarla engellenmesi gerekirdi. Lakin “İslam’da naskuralı var” denilerek faiz düşürüldü ve mevduatlar dövize kaydırıldı. Dolara bağlı olan ekonomik sistem de enflasyonu tetikledi.
Son açıklamalar ile nas kuralının rafa kalktığı, ekonominin ana kurallarına kısmen de olsa uyulduğu görülüyor. Faizin indirilmesi ya da tamamen kalkması kişisel olarak benimsediğimiz bir uygulamadır. Lakin ülkenin gerçekleri ve ekonominin kuralları ortada iken, kişisel istek ve beklentilerin hesabı yapılmaz.
Hükümet, faize kur garantisi vererek örtülü faiz artırımı (Helal Faiz!) yapmıştır ama bu sistemin yükü ve riskleri Hazine’nin üstüne yıkılması durumunda olan yine halka olur. Nereden biliyorum?
1970’li yıllarda’Dövize Çevrilebilir Mevduat’sistemi (DÇM) uygulandığını ve vatandaşın sırtına inanılmaz bir yük bindirdiğini rahmetli Turgut Özal defalarca ısrarla vurgulamıştır. “İnşallah gençlerimiz bundan ders alır. Bir daha böyle hesapsız kitapsız hatalar yaparak, gelecek nesilleri zor taşınan yük altına sokmaz” uyarısında da bulunmuştur. Zira geçmişte de reform adı altında bazı programlar ortaya konmuş, getirileri mutlu bir azınlığa giderken, risklerini vergileri ile halk ödemiştir.
Hükümetin başarılı olmasını, alacağı kararlar ile ülkeyi düzlüğe çıkarmasını canı gönülden isteyenlerdenim. Zira yanlış yapılanları çok ağır şekilde eleştirdiğimizi, iyi olanlara ise alkış tuttuğumuzu, bu köşenin okurları iyi bilir. Demem o ki, hükümetin inandırıcı olabilmesi için ihalelerde ve sözleşmelerde döviz garantilerini iptal edip, Türk parasına dönüş yapması gerekir.
Dövizde görülen bu ani yükseliş neticesi ortaya çıkan yangın, zamanında önlem alınarak söndürülemez miydi?Bu soruyu bilenlere ve uzmanlığına güvendiğim ekonomistlere sordum. Dediler ki; “Kuru bilinçli olarak yükselttiler. İhracata dayalı yerli ve milli Türk modeli uygulayacağız” dediler. Baktılar ki, durum kötü, ani bir U dönüşü çektiler, örtülü olarak faizi yükselttiler. Ne oldu ya da neyin farkına vardılar ki, bu U dönüşünü yapmaya mecbur kaldılar?Hükümet, hiçbir dayanağı olmayan yüksek kura dayalı “Türk Modeli Ekonomi” hayali kurdu. Fakat modelin ömrü de kısa sürdü.Böylece İç güçler-dış güçler ve dolar spekülatörleri tezi çürüdü.”Bunlar tabi ki muhalif görüşler…
Yangını çıkaranların, telaşla yangını söndürmeye çalışıyor olması da önemlidir. “Zararın neresinde dönülürse kardır.” Yanlışta ısrar ve kuru inat, Türk parasına “Fatiha” okuturdu. Şimdi ne olacak?
TL bazlı mevduatlar, yatırıma dönüşecek mi? Gaziantepli bir sanayici arkadaşım, döviz kurundaki büyük artışların, dış borcu olan bankaları ve özel şirketleri çok zor duruma düşürdüğünü söyledi.Kendi derdi ile uğraşan bir şirket, nasıl yatırım yapacak?Bankalar ve kredi kullanan işadamlarının üzerindeki risklerin hazineden karşılanması, Türk ekonomisini yeniden zora sokabilir. Bunun için farklı yöntemler ve stratejiler bulunmalıdır. “Borç yiyen kesesinden yer.” Aldığı kredi ile ev araba alan müflis tüccara dönmeyelim.
Asgari ücretin ardından memurlar ve emekliler de hükümetten maaşlarına tatmin edici bir artış bekliyor. Bunun yanında, 3600 ek gösterge müjdesi de yer alacak. Belki de sırada sağlık çalışanlarının istekleri karşılanacak ve EYT yasası da çıkacak. Tabi ki, bütün bunlar Hazine’ye bir yük getirecektir.
Tahminime göre döviz bir müddet daha yerinde sayacak ya da daha da düşecektir. Bunun nedenini merak etmiyor musunuz? Ben merak ettim, sordum: “Katar ve BAE gibi ülkelerden önemli bir sermaye akışı ile Kamu bankaları aracılığı ile Merkez Bankasıdöviz satıyor olabilir” dediler. Kimse bir şey bilmediği, kamuoyu bilgilendirilmediği için “ağzı olan” konuşuyor. O zaman kişisel görüşler ve varsayımlar ön plana çıkıyor.
Önümüzdeki günler birçok belirsizliğe gebe… Fırtına poyrazdan eserken aniden lodosa dönebilir. Geminin kaptanı ve mürettebatının tedbirli ve uyanık olması gerekir. Hepimizin beklentisi geminin kayalıklara çarparak zarar görmemesidir. Zira bizim amacımız, “Bağcıyı dövmek değil, üzüm yemektir.”
Önümüzdeki süreçte, ek tedbir olarak; bütçe harcamalarını kısmak ve piyasaların sakinleşmesini sağlamak, hayati önem taşıyor.
Bütün bu gelişmeler bir erken seçimin sinyali olabilir mi? İktidar 2023’e kadar yok dese de ekonomideki kısmi düzelme bile baskın seçimi gündeme getirebilir. Cumhurbaşkanı, “nokta” dese de… Bahçeli pusuda bekliyor.
Niyet okuyucusu değiliz, bekleyip göreceğiz. Devlet aklı sağduyu ve serinkanlılık gerektirir.Devleti yönetenler, iyi bir ekonomi yönetimi ile Türkiye’yi düzlüğe çıkarabilir mi? Ameller niyetlere göredir. İnşallah başarırlar.
Başarılı olamazlarsa önlerinde iki seçenek var. Birincisi yüksek faizle borçlanmak…İkincisi para basmak… Bunların her ikisi de yüksek enflasyon demektir.