2021 yılı, korona virüs illetinin sağlığımızı tehdit ettiği, ekonomik durgunluğun krize dönüştüğü, döviz kurlarının aniden yükselişe ve tekrar inişe geçerek enflasyonu tetiklediği, siyasetin tıkandığı, umutların ve geleceğin karanlıkta kaldığı bir yıl oldu.
Böyle bir yılı tekrar yaşamayalım, 2022 yılı tüm dertlerimizi alıp götürsün derken…2022 yılına üzüntü ile başladım. Tipik bir Türkmen kadını olan, ailemizin direği, benim yüreğim, annem Hacı Asiye Yılmaz’ı kaybettim. Mekânı cennet olsun.
2022 yılı sabahı “Şok…Şok…Şok… “Gece yarısından itibaren; elektriğe %52-153 arası, doğalgaza%25, motorine 1,29 TL, benzine 0,61 TL, LPG’ye 0,78 TLzam geldi.Şimdi ne olacak? İğneden ipliğe her şey zamlanacak…
Şimdiye kadar yapılan zamlara sessiz ve duyarsız kalan vatandaş, son zamlara tepki gösterdi ve feryat etmeye başladı. Sokak yanıyor, tencerede dert kaynıyor. “Oynatmaya az kaldı!”
Bu durumdan nasıl çıkacağız? Ekonominin gelişimi, hukuk ve güvene dayandığına göre, alınan önlemler ve yeni model beklenen başarıyı gösteremeyecek gibi görünüyor Faiz ve döviz kurunda zorlamaya dayanan iniş ve çıkışlar, enflasyonun ateşini söndüremedi.TÜİK, yıllık enflasyon oranını yüzde 36,08 olarak açıkladı. Bu oran, ENAG tarafından yapılan açıklamaya göre 82,81’dir. İnat ve ısrarla sürdürülen, “faiz sebep, enflasyon sonuç” tezi çöktü mü? Öyle görünüyor. Yakın zamanda daha net olarak göreceğiz.
Buralara nasıl gelindi? Üretim ekonomisi yerine gözü doymaz birkaç kodamanı “Karun” yapma adına paralar betona gömüldü. Hepimiz biliyoruz ki bir ülke, tasarruf ve ileri teknoloji ile üretim olmadan kalkınamaz. Tüketim çılgınlığı, şaşalı ve lüks yaşam özlemi bitmeden halkı tasarrufa inandıramazsınız! Ayrıca halk; içerde 4 milyon, Suriye içerisinde 5 milyon sığınmacıya yapılan harcamaları sorgulamaya başladı. “Onlara gelince var olan para, bize gelince ortadan kayboluyor”diyor.
Halkın yapılan yanlışlara veya alınan kararlara tepki göstermesi, yasalar çerçevesinde toplantı ve yürüyüş yapması en doğal ve anayasal bir haktır. Yeter ki, huzur ve güveni bozmadan, yakıp yıkmadan yapılsın.
Halkın bu hakkını kullanıp kullanmayacağı kendi inisiyatifinde olması gerekirken, devletin yetkili organları ve yöneticilerince, yapılmaması noktasında; sindirilmesi ve korkutulması, demokrasimiz açısından sakıncalı bir durumdur.Özgürlük ve güvenlik arasındaki denge mutlaka sağlanmalıdır.
Ekonomideki durgunluk… Hukuk ve demokrasinin zayıflaması…İşin ehil ellere verilmemesi… Yasaklar, yoksulluk ve yolsuzluk haberleri iktidar cenahını fena sallıyor. Bununla birlikte, “AK Parti bitti, Erdoğan gidiyor, tükendi vs.” sözler gerçeği yansıtmamaktadır.
Devletin tüm güçlerini elinde bulunduran ve bu güçleri kendi lehine ustaca ve kural tanımaksızın kullanan bir Tayyip Erdoğan, hala en büyük güçtür. AK Parti’yi de istediği gibi şekillendirmiştir. Elinde sınırsız imkanları olan Erdoğan, halkın hoşuna gidecek sanal bir refah yaratırsa, kaybettiği oyları toparlaması şaşırtıcı olmaz. Biliyoruz ki Erdoğan, çabuk “pes” edecek bir lider hiç değildir. Ve Siyaset oyunun en yetkin ustalarından birisidir. Erdoğan hayranlığı inkâr edilemez. İnsanlar, kısman eleştirse de kerhen oy veriyor.
Muhalefet, “Erdoğan ve AK Parti’nin başarısızlığı” girdabından çıkarak halka ümit olmak ve halkın gelecekle ile ilgili hayaller kurmasının önünü açmak zorundadır. Bunun sağlanabilmesi için; Proje, program ve çözüm önerileri ile halkın devleti yöneteceğine inandığı gerçek bir muhalefet hareketi gerekmektedir. Bunun yanında, toplumun tüm katmanlarını örgütleyerek, bir rüzgâr yakalanması zorunlu görünüyor.
Muhalefet liderlerinin esnaf gezileri ve halkı dinlemeleri çok olumludur. Lakin yetmez. Var olan yıkıma rağmen AK parti oylarının hala %30’larda olması şaşırtıcı olmasının yanında sosyolojik olarak incelenmesi gereken bir vakadır. Bunda muhalefetin sorumluluğu ne kadardır? Bunu muhalefetin kurmayları çok iyi analiz etmelidir.
Anadolu’daki milliyetçi ve muhafazakâr oyların CHP’ye yönelmesinin zorlukları ortada iken… Muhalefet Partisi CHP’nin, ülkenin sosyolojik iklimi nedeni ile %30 bandını aşması çok zor görünüyor. Bununla birlikte CHP, yeni bir paradigma ve üretim modeli ortaya koyabilir. Bana göre CHP’nin, senaryosu ve oyuncuları başarılı olan, çok iyi bir başarı hikayesine ihtiyacı vardır.
Gençler, kadınlar, işçiler, emekliler, dar gelirliler… Niçin akın akın CHP’nin kapısını çalmıyor?
Kemal Kılıçtaroğlu’nun parti içerisindeki Ulusalcı ve SOL kliklerin itirazlarına rağmen, toplumun tüm kesimleri ile uzlaşmacı siyaseti, takdir toplamaktadır. Ülkücülerin bizzat CHP’de siyaset yapmaya çağrılması ise CHP zihniyeti için tam bir devrim niteliğindedir. Ve sosyal barış için önemlidir.
İYİ Parti için durum farklıdır. İYİ Parti lideri Meral Akşener; hırslı, çalışkan ve cesur çıkışları olan bir lider. Lakin onun kişisel gayretleri oyları%14-%15 bandına getirmiş görünüyor. Halbuki İYİ Parti, iktidardan memnun olmayan sağın tüm renklerini kucaklayabilir. Bu nasıl olacak?
- İYİ Parti kurmayları, halkın ve ülkenin tüm sorunları ile ilgili program ve fikirler üreterek, ayrı ayrı ÇALIŞTAYLAR yapmalı ve kamuoyu oluşturmalıdır.
- İYİ Parti donamlı ve yetkin kadrolar ile takviye edilmeli, “Küçük olsun benim olsun” mantığı ile hareket eden yöneticiler uyarılmalıdır.
- İYİ Parti, TV programlarına ve sosyal medyaya ağırlık vermelidir. Ve TV programlarına konusunda uzman kişiler çok iyi hazırlanarak çıkmalıdır.
- İYİ Parti, çok fazla polemiklere girmeden, “Türkiye’yi bu durumdan çıkaracak lider ve kadrosuna sahip” dedirtmelidir.
- İYİ Parti iyi organize olursa, gelecekte %40-50 potansiyelini bile yakalayabilir. Türkiye’nin şartları buna müsaittir.
Muhalefet cephesine yeni eklenen DEVA ve GELECEK Partisi ise kendisini göstermeye başladı. Kadroları içerisinde halkın sevdiği ve takdir ettiği donanımlı isimler var. Hem Babacan hem de Davutoğlu iyi muhalefet yapıyor. Halkta karşılığı olacak mı? Şimdiden kestirmek güç. Ekonomi böyle gittikçe, Babacan’a olan ilgi giderek artacaktır. Teşkilatlanma konusunda iki parti de ciddi sıkıntılar çekse de gelecek inanılmaz gelişmelere gebe.
Sonuç olarak; Demokrasi ya da Millet İttifakı, heyecan uyandıracak bir aday çıkarmadığı sürece ipi göğüsleyemez. Zira önemli bir oran olan kararsızların ne yapacağını kestirmek öyle kolay bir iş değildir.
Şu anki ortam kimseyi yanıltmasın. “Odunu koysam seçilir” mantığı çok gerilerde kaldı. Onun için iktidar cenahında; en kolay yol olan, din ticaretine ve istismarına yönelik söylemler giderek artıyor.
Tekrar ediyorum. Önümüzdeki dönemde, “suni bir rahatlama ve bolluk başlarsa” …Bir baskın seçim masada bekliyor. Muhalefet Cephesi, “erken zafer” havasına girmiş bulunuyor. Lakin toplumun yarısına yakını, muhalefetin ülkeyi yönetecek bir vizyonu olduğuna maalesef halâ inanmıyor. Bu nedenle
Millet İttifakı; acil şekilde ekonomik planlarıyla ve de adayıyla halkın önüne çıkmalıdır. Aksi halde “Zaten kazandık” havasının bomboş olduğunu göreceklerdir.
Seçimin kaybedilmesi iki taraf için de yıkım olacaktır. Rahmetli Demirel’in deyimi ile” Siyasette 24 saat uzun zamandır.”