Elâzığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Enes Kara, bıraktığı yazılı ve video mesajından sonra intihar etti.Ne diyor,Enes? Bir cemaat yurdunda kaldığını, kendisinin ateist olduğu halde dini kitaplar okumak ve ibadetleri yerine getirmek zorunda bırakıldığını ifade ediyor.
İlaveten…” Doktorluk mesleğinin itibarının kalmadığını, tıp bölümünü sevmediğini, yurtdışına gitmek istediğini ve geleceğine dair kurgularında bir çıkmazda olduğunu, ailesinin baskıcı bir yapısı olduğunu ve dayatmaları ile bu evde kaldığını” anlatıyor.
Baba ne diyor? “Çocuğumuzun manevi olarak da gelişmesini istediğimiz için orda kalsın istedik.” Risale-i Nur öğretimi…
Enes’in arkadaşları soruyor: “Bir şeyler yapmak için daha kaç canımızı kaybetmemiz, daha kaç gencin dünyayı kucaklayacak gülüşünün solması gerekiyor? Artık ailelerin, öğretmenlerin, yönetimin bu durumu ele alması ve bir şeyler yapmasını talep ediyoruz.”
Enes,”19 yaşımı böyle hayal etmedim” diyor. Hangi genç, sonunun böyle olmasını hayal eder? Hangi aile, evladını böyle dramatik bir şekilde kaybetmek ister?Bunun sorumlusu; ailede iletişimsizlik ve baskı, özgür iradeye ipotek konulması, aynı kalıba girmiş “biat ve sadakat” anlayışı, gelecek kaygısı, yoksulluk, güvencesiz ve kölece çalışma düzenidir. Gençlerin istek ve seçimlerine saygı duyan bir toplum olamadık.
Bu düzenin esir aldığı, korku ve baskı altında yaşayan, yaşam sevincini ve umudunu kaybetmiş, çaresiz kaç genç var? Bu çocukların yüreğindeki ışığı söndürmek yerine aydınlatılması için bir çaba da yok.
Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan da şu paylaşımı yaptı:”Bu ülkenin gençleri kendi akılları ve inançları doğrultusunda hareket edebilene dek, onların fikri ve ekonomik bağımsızlıklarını sağlayana dek hiçbirimiz özgür olmayacağız.” İşin özeti maalesef bu. Tarikat ve cemaat yurtları uzun zamandır konuşuluyor ama kimsenin kılı da kıpırdamıyor.
Enes’in ölümü hepimiz için bir ders niteliğindedir. Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Dr. Selim Temurci soruyor: “Bir gence dinini sevdiremezsek ne genci ne de dini yaşatamayacağımızı ne zaman anlayacağız?İslam’ın ancak sevgi dolu bir ortamda hayat bulacağını ne zaman anlayacağız?Gençlerimiz için, geleceğimiz için düşünme zamanı!”
Haksız mı? Boşuna demiyoruz, “Siyasal İslamcıların yanlış davranış ve söylemleri, gençleri ateist ya da deist yapıyor” diye.
Konuya duyarlı yaklaşan siyasetçiler yanında,yangına benzinle giden, ağzından çıkanı kulağı duymayan siyasetçiler de var. BBP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) Üyesi Ahmet Namık Akdoğan’ın “Bir velet öldü diye cemaatleri mi kapatacağız? Bir ayyaş öldü diye meyhaneleri mi kapatacağız” demesi şaşkınlık yarattı.Yazıklar olsun! Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun emaneti kimlere kaldı? Tek kelime ile “Kınıyorum!”
Enes’in kaldığı cemaat evi, Nur Cemaatine aitmiş. Nur Cemaati, Nurcular veya Risale-i Nur hareketi, Said Nursi tarafından telif edilen Risale-i Nur adlı eserlerin bilgileri istikametinde teşekkül eden 20. yüzyıl başlarında doğan İslâmî harekettir. … Cemaatin temel faaliyeti Risale-i Nurların okunması, anlaşılmaya çalışılması ve insanlara ulaştırılmasıdır.
Bu cemaat, Said Nursi’nin ölümünden sonra tarihi süreç içerisinde; Yazıcılar, Okuyucular, Meşveret, Nesil, Yeni Asya, Kurdoğlu, MED-Zehra gibi çeşitli gruplara ayrılmıştır. Uzmanlar, Gülen Hareketi’nin de Nur Cemaatinden ayrılan bir gurup olduğunu öne sürmektedir. Enes’in kaldığı yurt ya da evin “Meşveret” gurubuna ait olduğu söyleniyor.
Bir tarikata girip, bir şeyhin müridi olduğun zaman, neler oluyor? Kendi anlatımlarına göre; “özgürlüğünden, aklından, düşüncelerinden ve hatta duygularından vazgeçeceksin.”
Verilenlerden başka bir şey okumayacaksın! Söylenenlerden başka bir şey düşünmeyeceksin! Anlatılanları sorgulamayacaksın! Malın ile mülkün ilekendini şeyhinin iradesine bırakacaksın!Seçimlerde şeyh kime oy ver derse ona oy vereceksin!
Cennet garanti!
Tarikat ve cemaatler yeni doğmadı. Orta Çağ’da bile siyaset ve egemenlik üzerinde etkiliydiler. Bu nedenle, her hükümdar Batı’da Hıristiyanlık, Doğu’da Müslümanlık ile insanları yönettiler. “Din iktidar aracı olunca, egemenlik kavgaları mezhepleri ve tarikatları doğurdu.” Hıristiyanlıkta, Katolik-Ortodoks, Müslümanlıkta Hazreti Ali, Muaviye kavgası Sünni-Şii-Harici ayrılığını bu açıdan değerlendirmek gerekir.“Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan çıkar” misali… Düşünün bakalım!
Aynı din içerisinde bu kadar çok mezhep olur mu? Konu siyasal egemenlik ise, “olur.” Tarihte her siyasal yaklaşımın yeni mezhep ve tarikatlar doğurduğunu unutmayalım! “İşin ilginç yanı, tarihsel süreçlere baktığımızda, aynı din içindeki mezheplerin ve tarikatların birbirleriyle kıyasıya, adeta ölümüne mücadelelere giriştiğini görüyoruz.”
Bu gerçeği bilen ve iyi kullanan Batılı devletler… Soğuk savaş ile ele geçirmek istediği Müslüman ülkelerde mezhep ve inanç farklılıklarını kaşırlar ve Müslümanları birbirleri ile Allah adına boğazlatırlar. Ölenin de öldürenin de “Allah’u ekber” diye tekbir getirdiği bir ortam, başka türlü izah edilemez.
Ailelerin “imanlı nesil, alnı secdeye gelen nesil” yetiştirme istek ve beklentileri çoğu kez Enes örneğinde olduğu gibi kötü neticeler vermektedir. Seçim hakkı olmayan çocukların eğitim için tarikatların ve cemaatlerin ellerine verilmeleri, onların beyinlerinin kendi iradeleri dışında şekillenmesine yol açmaktadır.
Devlet güvencesi altında olması gereken eğitimi ve hayatın bazı alanlarını(yurtlar), şirket, vakıf ve dernek faaliyetleri ile kamufle edilen bazı tarikat ve cemaatlere bırakmak ne kadar doğrudur? Din ve mezhep savaşlarından beslenen siyasi iktidarlar ile tarikat ve cemaat desteğini kazanma uğruna her şeye göz yuman yöneticiler, başta kadınlarolmak üzere gençlerin ve çocukların yaşamını güvence altına alamazlar.
Kendilerini sözde Atatürkçü ve Ulusalcı olarak tanımlayan bir kesim, Enes olayını fırsat bilerek koro halinde haykırıyor: Tarikat ve cemaatler kapatılsın! Yurtları devletleştirilsin! Bu kesim başörtü olayında da radikal bir tavır takınmış, inancı gereği başını örten kız öğrencilerin öğrenim hakkını elinden almıştı. Netice; Siyasal İslamcıların söz sahibi olduğu bir iktidar…Bunlar akıllanmayacak!
Bu oyuna gelmeyin! Tarikat ve cemaatlerin kapatılması ya da devletin denetimine geçmesi sorunu çözmez. Merdiven altı oluşumlar yaratır. Bir başka tehlike de devlet kontrolünde olan tarikat ve cemaatlerin yanlış yönlendirmeler ve telkinler ile daha tehlikeli bir hale dönüşmeleridir.
Osmanlıda ve Cumhuriyetin ilk yıllarında yasaklandılar da ne oldu? Giderek büyüdüler. Yasakçı ve baskıcı sistemlerin çözüm olamayacağını ne zaman öğreneceğiz?Önemli olan bu gurupların açık sisteme dahil edilmesi ve kamusal alanda sivil toplum tarafından denetlenmesidir. Bir de tarikat ve cemaatleri besleyen ve büyüten ortamları iyi analiz etmek gerekir.
ENES olayına, tarikat ve cemaatlerin aynı şey olmadıklarına ve tarikatların kapatılması konusuna devam edeceğim.