Gezi Parkı’na AVM yapılması girişimine karşı kurulan Taksim Dayanışmasının avukatlığını yürüten Avukat Can Atalay; “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım” suçundan 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Karar, Yargıtay 3. Ceza tarafından onandı. Ancak Can Atalay, 14 Mayıs 2023 Genel Seçimlerinde Türkiye İşçi Partisinden Hatay milletvekili seçildi.
Yargıtay 3. Ceza Dairesinin verdiği karara karşı yapılan bireysel başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesi, iki defa “Hak ihlali” kararı vermesine rağmen bu karar ilgili yargı organlarınca dikkate alınmadı.
Anayasamıza göre, Anayasa Mahkemesi’nin kararı TBMM de dâhil herkes için bağlayıcıdır. Lakin Can Atalay’ın vekilliği AKP ve MHP’li milletvekillerinin oylarıyla düşürüldü. Yani TBMM, Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi kararını dışlayan görüşüne uydu, AYM kararını yok saydı!
Can Atalay’ı ne tanırım ne de onunla ideolojik bir yakınlığım var. Bilakis ömrüm onun görüş ve ideolojisi ile mücadele ederek geçti. Lakin ortada bir hukuksuzluk var.
Düşünce özgürlüğünün önde gelen savunucularından Voltaire’e atfedilen “Fikirlerinize katılmıyorum ama fikirlerinizi ifade edebilmeniz için canımı bile veririm” ya da farklı bir versiyonu olan “Düşüncelerine katılmıyorum, ama senin düşüncelerini savunma hakkını sonuna kadar destekleyeceğim” anlayışını benimsediğim için Can Atalay’ı savunmak bizim gibi Türk milliyetçilerine düştü. Gerçeği ve hukukun üstünlüğünü her yer ve zeminde savunmak gerekir. Can Atalay’ın TİP’li olması bu gerçeği değiştirmez!
Şimdi muhtemelen Can Atalay’ın avukatları da yeniden AYM’nin yolunu tutacak. Bu defa AYM, TBMM için “yeniden ihlal” kararı verirse; Atalay Meclis’teki vekillik görevine dönmüş olacak. Böylece Hatay halkının iradesi yerine getirilmiş olacak.
Son zamanlarda Anayasa Mahkemesi kararına karşı iktidar ve destekçisi MHP’de bir direniş var. AYM’nin verdiği kararlardan hiç de memnun değiller. “Öyleyse tüm yapıyı değiştirelim!” Ya da “Kapatalım!” O sürece doğru hızla ilerliyoruz.
Bu yönelişin özünde; “Halk iradesi kahir ekseriyetle bizim yanımızda. Bu durumda biz ilelebet iktidarı kontrol ederiz. Dolayısıyla yürütme, yasama, yargı erkleri dâhil bütün güç; çoğunluk iradesinde yoğunlaşsın” yaklaşımı var. İşin sırrı, çoğunluk iradesinde yatıyor. “Nasılsa çoğunluk bizde…” Ya gün gelir muhalefet de çoğunluk iradesine sahip olursa ve böyle bir kuvvetler yoğunlaşmasının patronu haline gelirse… Cevap hazır! “O asla olmaz Türkiye’de!” Müneccim misin, nereden biliyorsun?
Unutulmasın ki, “Ayarını bozduğunuz kantar, gün gelir sizi de tartar.”
Esas olan hukukun üstünlüğü ve adalettir.
İktidar ve Erdoğan; ne pahasına olursa olsun tüm gücü elinde bulundurmak istiyor. Oysa en tehlikeli güç, kontrol edilemeyen güçtür. Hukuk devletinde anayasanın üstünlüğü, idarenin iş ve işlemlerinin yargısal denetimi çok önemlidir. Yargı ve Yasama organlarınca denetlenemeyen bir yürütme gücü; ülkeyi mutlak otoriteye götürür.
AKP, hukukun üstünlüğü ve adaleti savunarak iktidara geldi. Çünkü kendisinden önceki muktedirlerin epeyce zulmüne uğramışlardı. Fakir halka yolsuzlukla, yoksullukla ve yasaklarla mücadele sözü verdiler. Lakin gelinen noktada “üstünlerin hukukunu” inşa yoluna girdiler.
Nereden Nereye…
Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi kararı bir anlamda yürürlükteki anayasanın askıya alınması demektir. Anayasanın açık hükümleriyle kendisini bağlı hissetmeyen bir iktidar; hukuk devleti güvencesinden ve demokrasiden bahsedemez.
Hükümleri kesin ve temyize kapalı yüksek yargı kurumlarından; Anayasa Mahkemesi ve YSK kararını tanımayarak vekillik görevine başlatılmayan Can Atalay’ın derhal serbest bırakılması ve meclisteki görevine başlaması anayasal zorunluluktur.
Yargıtay’ın bir dairesinden AYM hükmüne karşı bir karar çıkartılarak, “Böyle bir ihtilaf durumunda Yargıtay’ın ne dediği esastır” denilmesi, yeni bir kural da ihdas edilmesi demektir. Oysa halihazırda yürürlükte olan anayasanın 158. maddesinde “Diğer mahkemelerle Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır” denilmektedir. Bu kadar açık, bu kadar net.
Bu konunun hukuki zeminden kopartılıp siyasi zemine çekilmesi, görevi siyasi iktidarın her türlü icraatını savunmak olan kişi ve kuruluşların tutum ve davranışları Türkiye gibi ülkelerde normal karşılanır oldu. Zira halkın hukuk ve demokrasi konusunda herhangi bir hassasiyeti kalmadı. Dolayısıyla sokağa çıkıp bu yapılanları protesto etmenin de bir anlamı yok.
Bu konuyu çeşitli mecralarda dile getirince, “Milliyetçiyim diyorsun ama solcu-komünist bir siyasetçiyi savunuyorsun?” diyorlar. Benim derdim, Can Atalay değildir. Benim derdim; hukukun üstünlüğü ve anayasaya uyulmasıdır.”
MHP lideri Bahçeli, AYM’yi toptan karşısına aldı. En iyisi kapatın gitsin! “Ayağına dolaşacak” kurum veya kural istemeyen, hoşlarına gitmeyen kararları veren ya da uygulayan kim varsa suçlayan bir iktidar; bütün devlet sistemini bir tek kişinin iradesine bağlıyor.
Bu düşünceme karşı çıkan olabilir! Bugün Meclisin denetim yetkisi var mı ya da herhangi bir kurumun inisiyatif kullanma hakkı…” Mevcut anayasayı kendileri için ayak bağı görenler, aslında iktidarlarını paylaşmaya gönüllü değiller. Tarih bize göstermiştir ki; şahıslar yönetimi sürekli değildir ve felaketle sonuçlanmıştır. “Oysa şahıslar yönetiminden kurumlar yönetimine geçmenin yolu kurallar yönetiminin tesisidir. “
Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşmesine yol açacak Yargıtay kararının, Anayasa’nın açık hükmüne rağmen mecliste okunması; Türk demokrasisi ve parlamenter tarihi için utanılacak kara bir leke olarak kalacaktır. Bu karar ile TBMM, hem kendi koyduğu anayasa hükmünü yok saymış hem de kendi ayağına kurşun sıkmıştır.
Halk oylarıyla seçilmiş bir kişinin milletvekilliği, Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen, anayasaya aykırı bir şekilde düşürülmüştür. Bunu nasıl izah edeceksiniz?
31 Mart seçimlerinde zaferle çıkması halinde iktidar cephesinin yapacağı ilk iş; mevcut anayasayı değiştirmek ve kendisine engel gördüğü kurumları ortadan kaldırmak olacaktır. İktidar gemisi, bu istikamette tam gaz yol alıyor.
Anayasayı yok sayarız, fakirliğe razı oluruz, küçük mutlu bir azınlığın saraylarda ve köşklerde yaşamasına rıza gösteririz ama Reisimizi yedirmeyiz! Kaderimiz Reise bağlı!
Türkiye’de bir hukuk var, bir de guguk var.