Geçen haftaki yazımda, “uyuşturucu ile mücadele” konusuna değinmiş, gençliğimizi ve geleceğimizi tehdit eden bu illetin açtığı yaralara ve annelerin feryatlarına değinmiştim.
Uyuşturucu kullanma yaşı giderek düşmektedir. Eskiden uyuşturucu madde kaçakçılığında transit bir ülke olan Türkiye; kaçakçılar için iyi bir Pazar olma yolunda… Bu nedenle salt” aile yapımızı, milli ve manevi değerlerimizi” bu işe engel görüp, bu sorunu görmezden gelemeyiz!
Goethe: Çözümde görev almayanlar, problemin bir parçası olurlar” der. Bu nedenle sadece sorunu değil, çözüm önerilerimizi de dile getireceğiz. Bu ülkede uyuşturucu ve terörle canı pahasına mücadele edenlerin yanında, limanlara “pudra şekeri!” yani kokain taşıyan gemiler yanaştıranlar da var.
Ne yani, görmezden mi geleceğiz?
Uyuşturucu ile mücadele edenler, belli süreçte bedel de öderler. Zira karşısında siyaset, bürokrasi ve suç kartellerinden oluşan güçlü bir lobi var. Kim engel çıkarırsa harcayan bir çark…
Ali Şeriati: “Çocukken yan komşumuzun bir horozu vardı. Sabah erkenden ötüyordu, sonra sesi kesildi. Komşumuza horozu sordum, dedi ki; sabahları bizi uyandırdığı için kestik. Yıllar sonra üniversiteye katıldığımda anladım ki, kim insanları uyandırıyorsa, maalesef kesilmeye mahkumdur” der. Ne kadar haklı değil mi?
Uyuşturucu ile mücadele merkezi idarenin, yerel yönetimlerin, STK’ların, ailelerin ve sorumlu her vatandaşın elbirliği ile yürüteceği, hatta uluslararası iş birliği gerektiren bir konudur. “ULUSAL UYUŞTURUCU İLE MÜCADELE EYLEM PLANI” gerektirir. Bu planda elde edilen verilerin ışığında, madde kullanım ile mücadelenin her aşaması ve görev alacak kişi ve kurumların görev, yetki ve sorumluluk tanımlamaları açıkça yapılmalıdır.
Uyuşturucu ile mücadelenin ilk ayağı, “UYUŞTURUCU ARZININ ÖNLENMESİDİR.” Yani toplumu her türlü uyarıcı ve uyuşturucu madde kullanımından uzak tutmaktır. Bunun için;
- Ülkeler arası iş birliği ile gümrük kapılarında ve ülke genelinde uyuşturucu kaçakçılığının önlenmesi,
- Perakende uyuşturucu satışının önlenmesi,
- İnternet ve kargo yoluyla işlenen suçlara yönelik çalışma başlatılması,
- Uyuşturucu kullanan ve satanlara ait sayısal veriler ile yakalanan uyuşturucu miktarı ve cinsleri konusunda doğru analizlerin yapılması,
- Uyuşturucu kaçakçılığı ve satışı yapan kişilerin iş ve faaliyetlerinin izlenmesi,
Uyuşturucu arzının önlenmesi noktasında Türk polisi ve gümrük görevlileri başarılı çalışmalar yapmakta, önemli miktarda uyuşturucu yakalamasını gerçekleştirmektedir. Ya yakalanmayanlar ve ülkemizde gençliği zehirleyenler? Üzerinde düşünülmesi gereken konu budur.
Büyük şehirlerin arka sokaklarında her türlü uyuşturucuya kolayca ulaşıldığı, özellikle zencilerin torbacılıkta başı çektikleri bilinmeyen bir husus değildir. Türkiye nüfusu gelen göçmenlerle birlikte, özellikle büyük şehirlerde daha kozmopolit ve karmaşık bir hale gelecek, uyuşturucu satan torbacıların sayısı mantar gibi çoğalacaktır. Bu tehlikeyi görmemek ihmalkarlık değilse bile ahmaklıktır.
Afganistan’dan gelen EROİN, genelde “Balkan Rotası” denilen güzergahtan yani ülkemiz üzerinden Avrupa’ya giderken, Avrupa’dan ECTASY ve CAPTAGON gibi sentetik uyuşturucular, Ülkemiz üzerinden Arap ülkelerine gönderilmektedir. Ayrıca son yıllarda Venezüella ve Kolombiya’dan gelen KOKAİN yüklü gemilerin limanlarımıza yanaştığı ve yüklü miktarda Kokain (pudra şekeri!) kaçakçılığı yapıldığı gelen bilgiler arasındadır. Son günlerde söz konusu uyuşturucu kaçakçılığına,bazı siyasilerin de adlarının karışması tartışma yaratmıştır.
Ülkemizde 140 milyarlık bir “NARCO-EKONOMİ” den bahsedilmekte, bu kirli paranın teröre de kaynak teşkil ettiği iddia edilmektedir.Bu kadar uyuşturucu ile haşır neşir olan bir coğrafyada, “bizde madde kullanımı önemli oranda değildir” denilebilir mi?Önlem alınması, yılanın başının küçükken ezilmesi gerekir.
Her gün adı uyuşturucu kaçakçılığı ve yolsuzluklarla anılan siyasetçi ve üst düzey yöneticilerin; aktif görevde bulunduğu ve rağbet gördüğü bir toplumda uyuşturucu arzının önlenmesi oldukça güçtür. Başarının anahtarı; devleti yönetenlerin, “TEMİZ SİYASET, TEMİZ TOPLUM” konusunda kararlı ve kesin iradeli olmalıdır.
Siyasetin ve toplumun kirlenmesi, doğal olarak devlet kadrolarında çalışan, ilgili suçla mücadele etmesi gereken görevlilere de yansımaktadır. Zira “Deveyi Yardan Uçuran Bir Tutam Ottur.”Gözleri doymak bilmeyen hırslı nice insanlar, ufacık bir çıkar için girdikleri kirli yolda, tüm varlığını ve geleceğini tehlikeye atmaktadır.
Uyuşturucu ile canı pahasına mücadele eden, gerektiğinde bedel ödeyen dürüst ve vatansever görevlilerin hakkını yemeyelim! Sözümüz; kirli ilişkiler ağına düşmüş, çıkarı için organize suçlara bulaşarak, onurunu ve mesleğini satmış olanlaradır.
Bazen siyasetçilere, bakanlara ve önemli görevlerde bulunan bürokratlara iftira atılabilir, asılsız suç isnadında bulunulabilir. Bunlar olağan işlerdir. Her suçlanan kişiyi vicdanlarda suçlu olarak mahkûm etmek de doğru değildir.Anayasamızın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” şeklinde ifade edilen masumiyet karinesi, hukukun önemli bir prensibidir.
Bu durumda yargı gerekli soruşturmayı yapmalı ve adı geçenleri töhmet altında kalmaktan kurtarmalıdır.Zira sessizlik, kabullenmektir!O halde, yöneticilere kadar varan bu kadar vahim iddia ve suçlamalar karşısında, daha fazla beklenmemeli, elde edilen veriler ve deliller çerçevesinde, “TEMİZELLER” operasyonları başlatılmalıdır.
Türkiye kara para aklama cenneti ya da uyuşturucu kartellerinin cirit attığı bir ülke olamaz!Kendileri de kirli paraları da yerin dibine batsın!
Uyuşturucu ile mücadelenin ikinci aşaması, “UYUŞTURUCUYA OLAN TALEBİN AZALTILMASI” çalışmalarıdır.Bu konuya önümüzdeki yazıda değineceğim.