Devletin, kendisini yöneten kişinin, gurubun ya da partinin karakterine dönüşmesi hukuk devletini ve demokrasiyi tehlikeye sokar. Demokrasiyi esas kılmanın en önemli fırsatı seçimlerdir. Önümüzde bir seçim var. Ya otoriter/totaliter bir rejime doğru süratle yol alacağız ya da cumhuriyetin ve demokrasinin evrensel ilkelerine geri döneceğiz. Tercih necip Türk milletinindir. Burada özellikle kanaat önderlerinin, basının, sivil toplum kuruluşlarının rolü belirleyicidir.
Devletin varlık nedeni, millete hizmettir. O nedenle bireysel özgürlükler, çağdaş devlet anlayışında önem taşır. Edebali: İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” diyerek önemli bir tespitte bulunmuştur. Kısacası önce insan, sonra insanların bileşkesi olan toplum ve daha sonra da millettir. Devleti var eden ve ayakta tutan millettir. Bu nedenle devletin kendisini var eden güce bağlı olmaması ve hizmet etmemesi düşünülemez! Zira devlet, milletin huzur ve güvenliği için oluşturulmuş tüzel bir kişiliktir. Burada esas olan devletin yönetim şekli ve anlayışıdır.
Devleti yönetenler otoriter ve baskıcı bir anlayışa sahip olur, kendi ikbali için devleti kutsarsa, o devlet; demokrat ve adil olamaz. Nedeni, “devletin, kendisini yöneten insanın kişiliğine bürünmesidir.” Kötü kanunlar iyi ve adil yöneticiler elinde iyi bir yönetime dönüşebildiği gibi, yasaları özgürlüklerle dolu bir devlet; kötü ve baskıcı yöneticiler eliyle, baskıcı ve zorba bir devlet haline gelebilir.
Ülkemizde hiçbir yerde uygulanmayan ve olumsuz sonuçları üzerinde çıkarımlar yapılamamış bir sistem var. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi…” Böyle olduğu içindir ki, bu sistem Erdoğan yönetimiyle kişiye uygun, kişiye özgü bir yönetim sistemi haline getirildi. Bunun yanına bir de partili cumhurbaşkanlığı eklenince devlet; parti devleti haline getirilme tehlikesi ile karşılaştı. Bu sistem demokrasi açısından tehlikelidir. Kim seçilirse seçilsin, bu sistemle yönetildiğimiz sürece devletin, “yöneten kişinin bireysel karakterine dönüşmesini hep birlikte göreceğiz.
Türkiye gibi bir ülke, kişilerin ihtiras ve ikballerine teslim edilemez. Bu nedenle kişi değil, sistem önemlidir. Bu sebepledir ki, kim tarafından yönetildiğimizden ziyade, nasıl bir sistem ile ülkenin yönetildiği önemlidir.
Ülkenin en önemli sorunu nedir? Birçok kişi “ekonomi” diyecektir. Lakin ülkenin en önemli sorunu adalettir. Evet! Sistem; eş-dost- akraba ve yandaş atamalarına engel olsa, yönetenlerin keyfiliğini önlese, inanın ülkenin birçok sorunu baştan halledilir. Başka bir deyişle sıralı yönetenler, adalet duygusu ve devlet aklı ile “kılı kırk yarsa”, hiyerarşi içerisinde işi ehil ellere verse… İnanın! Bugün konuştuğumuz sorunların hiçbirisini konuşmayız.
AKP, ekonomiden sorumlu bakanları Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’i… Kürşad Tüzmen gibi ihracatı önemli bir seviye çıkaran ve renkli kişiliği ile halkın beğendiği isimleri harcadı. Gelinen nokta Soylu ve Nebati… Sonra da çark edip, Mehmet Şimşek’i göreve çağırdı! Kabul eder mi? Etmedi! Liyakat ve adalet, bir yöneticinin en büyük tutanağıdır. İyi bir lider, atayacağı kişilerde bazı özelliklere dikkat etmesi gerekir. Bunlar: Kişilik ve karakter özellikleri, zaaf ya da üstünlükleri, bilgi, beceri ve değerler sistemine bağlılık derecesi gibi hususlardır. Bunlar dikkate alınmaz, sadece “biat ve sadakat” esas alınırsa ortada devlet yönetimi diye bir şey kalmaz.
Devlet, kurumların bütünüdür. “Devleti tamamen kontrol altına alma ve siyasal iktidar gücünün emrine verme” anlayışı, devleti yönetilemez hale getirir. Bunu 11 ilimizi etkisi altına alan deprem felaketinde gördük. Kurumların içinin boşaltıldığına, liyakatli yöneticilerin atanmadığına, yüksek maaşlı yöneticiler ile parti arpalığına dönüştürüldüğüne şahit olduk. AFAD ve Kızılay gibi dev kuruluşlar enkazın altında kaldı! Deprem bölgesinde yardıma giden farklı siyasi görüşlü kimselere engel olunması ise tam bir facia!
Bir ülke yaşanamaz ve yönetilemez hale gelirse, bunun sorumlusu kim olacaktır? Yolsuzluk haberlerine sessiz kalan… Liyakatli yöneticiler atamayarak ekonomiyi çıkmaza sürükleyen… Anayasa ve yasaları çiğneyen… İmar affı ile kaçak ve çürük binalara ruhsat veren… İnsan hak ve özgürlüklerini çiğneyen… Kendi insanına hoşgörü göstermezken, bir beka sorunu haline gelen Suriyeli sığınmacılara gözyaşı döken siyasal iktidar; tabi ki, baş sorumludur.
Bizim hedefimiz, devlet değildir. Kendisini devletmiş gibi algılanır hale getiren ve inanılmaz hırs ve hatalar ile devleti yöneten siyasal güçtür. Bu güç, yanlıştan döneceğine, ısrarla daha çok hata yapmakta ve anayasal suçlar işlemeye devam etmektedir. Bu koşullarda demokrasi aksak çalışır.
20’nci yılını dolduran AKP iktidarının bu ülkeye verdiği zararlar, saymakla bitmez. Zira siyasetin ve yaşamın her alanında öyle bir yıkım yarattılar ki, ülkeyi hem pratikte hem de eğitim ve hukuk sisteminde küme düşürdüler! Gelecek iktidarı bu yüzden zor anlar bekliyor!
Demokrasilerde, “kim gelirse gelsin kim giderse gitsin, devletin kurumsal olarak baki ve saygın kalması, zedelenmemesi, yara almaması” ilkesi esastır. Devlet; kimsenin arka bahçesi olmadığı gibi, makamlar da parti genel merkezi gibi kullanılamaz. Örneğin; “devletin polisine gazinoda istek parça ısmarlar gibi “parti marşını” çaldırıp ya da komutanlara muhalefet liderini eleştirirken maiyeti ile birlikte alkış tutturulması, “zurnanın zırt dediği” yerdir.
Bazı bakanların asli görevlerini yerine getirmesi gerekirken… Muhalefeti tehdit etmesi, muhalif düşünceyi cezalandırması, “Kaset şantajı, bacak kırma, kafa patlatma vb.” suç içerikli konuşmaları… Devleti partileştirme çabaları değil de nedir?
Tekrar etmek gerekirse; özellikle kanaat önderlerinin, basının, sivil toplum kuruluşlarının rolü belirleyicidir. İktidara yakınlık ya da çıkar amacı ile gerçeklerden kaçınmaları ve iktidara biat etmeleri en çok kendi yapılarına ve iktidara zarar vermektedir.
Meslek etiği ve siyasi ahlak mutlaka sorgulanmalıdır!
GÜNÜN SÖZÜ:
Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye vasiyeti: “Ey oğul, artık Bey’sin! Bundan sonra öfke bize, uysaIIık sana. Güceniklik bize gönül aImak sana. Suçlamak bize, katIanmak sana. Acizlik bize hoş görmek sana, anIaşmazIıkIar bize, adalet sana, haksızlık bize, bağışlamak sana. Ey oğul, sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma ve insanı yaşat ki devlet yaşasın. Ey oğul, işin ağır, işin çetin, gücün kıla bağIı. AIIah yardımcın olsun.”