Belediyecilik; ilgili mevzuattan öngörülen rutin görevleri yerine getirmekle birlikte, halkın beklenti ve isteklerini de karşılamaktır. Bu anlayışla yapılacak belediyecilik, ancak halkın yönetime katılması ile mümkün olabilir. Halkın yönetimde yer almadığı, taleplerinin değerlendirilmediği, tek adam veya dar bir kadro ile yönetilen bir belediyeye “katılımcı demokrasi ile yönetiliyor” diyebilir miyiz?
Ülkemizde belediyecilik; geçmişi kötülemek ve partizanlık üzerinden yapılmaktadır. Bu durum, halk tarafından da algı operasyonları ile kabul görmekte, hatalar ve yanlışlar illüzyon ya da siyasi gaslighting çalışmaları ile perdelenmektedir.
Belediye yönetimlerinin büyük bir ekseriyeti, yaptıkları hataların eleştirilmesine hoşgörü ile yaklaşmamakta ve eleştiri getirenleri dışlamaktadır. Hâlbuki “ne söyleniyor?” acaba eleştirilerden az da olsa haklılık payı var mı?” diye sorgulansa daha iyi hizmet verilebilir. “Aman bizimki hakkında yazma!” Bizim ki, senin ki… Vatandaş, hizmet alamadıktan sonra senin ki olsa ne yazar, bizim ki olsa ne yazar?” Yok işte birbirimizden farkımız. Ezildikten sonra hepimiz aynı şarabız.”
Bütün dava; daha iyi hizmet, daha başarılı bir yerel yönetimdir. Halkın örgütlü gücü ve basının etkisi olmasa yerel derebeyleri ortaya çıkar. Rutin belediyecilik anlayışı ile yönetilen, halkın ihtiyacı olan büyük projeler ortaya koyamayan belediyelerin; o şehrin veya ilçenin kayıp yılları olarak görmek gerekir.
Yerel seçimler yaklaştıkça gönlünde büyükşehir belediye başkanlığı yatan bazı ilçe belediye başkanlarının seçildikleri ilçede onca çözülmesi gereken sorun varken ilçe ilçe, mahalle mahalle, gezerek “tanınırlık” oranını artırmaya çalışması ve bol bol sosyal medyada fotoğraf paylaşması kanaatimce etik değildir. Sahi, bir belediye başkanı, başka bir ilçede halkın sorunların hangi vasıfla dinler? Soruyu değiştirelim! Bir ilçe belediye başkanı, ilçesine başka bir ilçenin belediye başkanı gelse ve ilçenin sorunlarını dinlese veya kendi resmini astırarak konuşma yapsa hoş karşılar mı?
Yangın, sel baskını, deprem gibi afetlerde ilçe belediyelerinin; parti farkı gözetmeksizin büyükşehir belediyesinin koordinasyonunda felaketle karşılaşan ilçe ya da ilçelerin yardımına koşması, personel ve donanım yardımında bulunması takdire şayandır. Ancak bir ilçe belediyesinin normal şartlarda kendi sorumluluk alanı dışında “Sağlık TIRI” gezdirmesi ve kömür dağıtmasını da belediyecilik olarak görmem mümkün değildir. Kendi imkânları ile yardım yapılıyorsa buna kimsenin bir sözü olamaz. Lakin belediyenin imkânları kullanılıyor ise, söylenecek çok söz vardır. Başkanın ilçesinde herkes zengin mi ki, başka ilçenin fakir fukarasına yardım ediliyor? Bu bir “siyasi hedef” çalışmasından başka bir şey değildir.
“Her yerde görüntü kirliliği, bozuk yollar, tabela kirliliği, büyük proje eksiklikleri varken, bizim başkanlar başka ilçelerde seçim çalışması yapıyor” diye eleştiri yapanlar da az değil. Ve ekliyorlar: “İlçe belediye başkanları başka ilçeleri kendi imkânları ile mi geziyor? Yaptıkları harcamalar belediye bütçesinden çıkmıyor mu?” Vatandaş, eskisi gibi değil, sosyal medyada her şeyi takip ediyor. “Silah icat oldu, mertlik bozuldu!”
Belediye kaynaklarını özgün ve mantıklı biçimde kullanan ve yeni ufuklar açan projelere ihtiyacımız var. Az bir kaynak, az bir personel ile kısa zamanda çok iş yapmak; etkili ve verimli çalışma olarak değerlendirilir. İşlerine geldiğinde, “para yok” mazeretine sığınan başkanlar; konsere, festivale, toplu iftar yemeklerine, piyano resitallerine, kişisel reklamlara gelince kolayca para bulmaktadır.
Bu yazılanlar sadece yaşadığım kentin anlatımlarını değil, ülke genelindeki sorunları ifade etmektedir. İçerisinde yaşadığım, tarım ve ticarette önemli bir yere sahip, ülkeye turizm alanında önemli bir gelir kaynağı yaratan kent; Antalya özeline gelecek olursak;
Antalya; planlı, kurallı ve kimlikli bir kent olmak zorundadır. Zira değil Türkiye’nin, Dünya’nın en önemli turizm kentidir. Ve ülkenin önemli bir gelir kaynağı, bacasız sanayisidir. Lakin her yeri betona teslim! Peki, ulaşım, çevre, temizlik, hava kirliliği vs. gibi sorunlar çözülmeden aşırı nüfus artışının getirdiği sorunlar ve çarpık kentleşme nasıl önlenecektir? Bu konuda belediyelerin stratejik bir planı var mıdır?
Antalya, ortak akılla mı, yönetiliyor? “Ben, sen yok biz varız, biz birlikte yaparız” sloganını çok beğenmiştim. Lakin halkın yönetime katılımı konusunda eksiklikler olduğunu, yapılan işlerde bölge halkının, STK’ların ve uzman kuruluşların görüşünden ziyade, parti görüşü ya da tek adam anlayışının egemen olduğu görülüyor.
Başkanlar; yurtdışında ve yurtiçinde gezdiği yerlerdeki örnek projeleri, ilin dokusu ile karşılaştırsa gerçeği görecektir. Bazen birbiriyle sınır iki ilçenin, hatta iki komşu mahallenin bile farklılıklarını irdelemek durumunda kalabilirsiniz. Bu noktada gelişen ve değişen yerleşim alanı ile kaderine terk edilmiş yerleşim alanını reel biçimde görme olanağı doğabilir.
Antalya’nın Zeytinköy denilen, bir birkaç mahalleden oluşan bir bölgesi var. Bir zamanlar “bu bölgenin çözümlenmesi zor sorunları var” denirdi. Zira uyuşturucu satışının merkezi ve diğer asayiş olaylarının odağı durumundaydı. Lakin bugün bu bölge Muratpaşa Belediye Başkanlığı’nın ve ilgili kamu kurumlarının koordinasyonu ile “gelişen ve değişime uğrayan” bir bölge haline dönüşüverdi.
Ben de projede emeği olan birisi olarak bu projenin Ankara’da bir sunumunu yaptım. “At binenin, kılıç kullananın…” derler. Lakin bu bölgede uyuşturucu sorunu sona ermiş değil. Antalya’da uyuşturucu kullanımı Türkiye ortalamasının çok üstündedir. Anneler feryat ediyor… Kalan metruk evler bir an önce yıkılmalı ve satış istasyonları yerle bir edilmelidir.
Belediye başkanları, Dünya kenti tanımlaması yapılan bu şehir için devasa projeler ortaya koymalıdır. Bunu göremiyoruz! Rutin işleri bir başarı hikâyesi gibi ortaya koymak, “MEGA PROJE” olarak tanıtmak illüzyondan başka bir şey değildir. İllüzyon konusunda iktidar ile yarışacağınızı sanıyorsanız, yakında yanılacağınızı göreceksiniz!
Vatandaş, eski vatandaş değildir! Dünyayı internet kanalı ile ya da çeşitli turistik geziler ile dolaşmakta… Çöllerin vahaya, derme çatma kentlerin çağdaş ve modern kentlere dönüştüğünü görmektedir. Kimse bizi yama tarzı (!) bir asfalt çalışmasını “hizmet” diye sunarak kandırmasın!
Sağlık merkezlerini tamamlamış, düzenli ve alternatif yollarını yapmış, kapalı semt pazarını yıllar önce oluşturmuş, sosyal donatı alanlarının sayısını ikiye, üçe hatta dörde katlamış, bir belediye rutin hizmetlerinde başarılıdır. Antalya gibi bir dünya kentinde; kaderine terk edilmiş, alt yapı çalışmalarının tamamlanmasını bekleyen, toz, toprak içindeki mahalleler yok diyebilir misiniz?
Vatandaşlar gelen hizmeti değil, gelmeyen hizmeti ve hizmetleri sorgular. Bu onun hakkıdır. Sorgulamalı ki; zaman boşa gitmesin. Antalya’da bazı ilçe belediye başkanları gerçekten çok önemli çalışmalara imza atmaktadır. Lakin rutin bir belediye çalışmasını çok önemli bir çalışma gibi lanse etmek vatandaş nezdinde artık karşılığını bulmuyor!
İlçe belediye başkanlarının çalışmaları, büyükşehir hizmetlerine de yansımaktadır. İlçe belediye başkanlarının götüremediği hizmetlerin vebali büyükşehirlerin üstüne kalmaktadır. Zira vatandaş belediye denilince büyükşehir belediyesini algılamaktadır. Rutin belediyecilik anlayışı ile bu şehir gelecek yıllara hazırlanamaz. Vatandaş her şeyin farkındadır. Ziya Paşa’nın dediği gibi “Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?
Bu satırların yazarı olarak birkaç yazımda Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’i eleştirmiş birisiyim. O sözlerimin de sonuna kadar da arkasındayım. Eleştirilerimin ana teması; Böcek’in dar kadro anlayışından kurtularak, iyi bir ekip çalışması ile halka daha iyi hizmet etme fırsatını kaçırmış olmasıdır. Yoksa ne özel bir husumetim ne de yapılan iyi hizmetleri görmezden gelen bir huyum var.
Her şey Antalya için.