Bu hafta köşemde yayınlayacağım konunun başlığını belirlemek için facebookta anket yaparken, yarı zamanlı Estonya’da yaşayan, eski Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı, sevgili dostum, Dr.Asim Güzelbey ses verdi.
“Sağlıkta şiddet..”
Şiddet sadece sağlıkta yok, şiddet her yerde artık!
Konuşurken, “herşeyin başı sağlık” tabirini çok sık kullanırız.
Ama netice mafiş!
Doktorluk, artık tehlikeli meslek grubunda!
Evet, yanlış okumadınız.
Her geçen gün artan doktora şiddet vakaları, bu mesleği yapılamaz hale getirmek üzere.
Hastaneler, acil servisler, aile sağlığı merkezleri saldırgan insanların sağlık çalışanlarına korku saldığı mekânlara dönüştü.
İnsanlar ne görürlerse onu taklit ederler.
Medyada sağlık çalışanlarına karşı uygulanan şiddeti azaltacak mesajlar yerine, neredeyse şiddeti körükleyen haberler veriliyor.
Dizilerde doktora şiddet örnekleri ise gerçek yaşamı tetikliyor.
Son iki yılda 38 bin sağlık çalışanı saldırıya uğramış.
Dahası şiddete uğrayanların çoğu, daha fazla sorun yaşamamak için bunu bildirmiyor.
Çünkü korkuyor.
Sağlık çalışanlarını korumak için, “Beyaz Kod” uygulaması çıkarıldı. “Saldırıya uğrarsanız, “1111’i arayın” diye.
Etkili oldu mu? Tabi ki, kocaman bir ”Hayır…”
Bilakis arttı.
Hasta yakınlarının tepkilerinden korkan bir doktor, riskli bir ameliyatı yapmaktan her zaman çekinebilir.
Ya ölürse?
Ameliyatta işini mi yapacak, kendisine yapılması muhtemel saldırıyı mı düşünecek?
Bir düşünün!
“Bunun zarar kime…” diye.
Doktora şiddetin sonu, aslında dönüp dolaşıp yatan hastayı ve yakınlarını vuracaktır.
Kendinize kötülük ediyorsunuz.
Son zamanlarda bu şiddet niye arttı?
Sağlık hizmetinin piyasa malı olduğu bir ortamda, “kışkırtılmış talep” bunun nedeni olabilir diye düşündüm bir an.
Bazı hekimler gelinen son durumu, “hastalar ve yakınları, tıbbi bir gereklilik olup olmadığına bakılmaksızın, talep ettikleri her şeyin, istedikleri anda ve istedikleri şekilde karşılanması yönünde bir beklentiye sokuldu” şeklinde açıklıyor.
Eksik doktor, hemşire ve ebe sayısına rağmen, her istenileni anında yapmak bazen mümkün olmuyor.
Hastayı “müşteri kavramı” içerisinde görmek ve “memnuniyet anlayışı” için her yolu denemek…
Ne kadar doğru?
Bu şiddetin bazı hekimleri meslekten soğuttuğunu ve artık mesleğini yapmayan hekimler olduğunu da unutmayalım!
“Bu doktor efendilere güven olmaz”, “Ne verirseniz verin bu doktorların gözü doymaz”, “Doktorların eli hastaların cebinde”,
“Doktor efendi dönemi bitti” vb. söylemler şiddeti özendirdi mi?
Bilmiyoruz.
Bunun yanında, kötü, kibirli, ilgisiz bazı doktorların, insan yüreğinde açtığı yarayı, oluşturduğu nefreti de unutmamak lazım.
Ama bu şiddeti haklı çıkarmaz.
Korona virüsünün tüm dünyayı tehdit eder hale gelmesi, sağlık sektörünün önemini bir kez daha ortaya koymuştur,
“Herkes iyi bilmelidir ki; bugün sağlıkta iyi şeyler yaşanıyorsa bunun emeği, fedakârlığı bütün bu yönetim ve sistem hatalarına, öldürülmeye, dayağa, tehdide, hakarete rağmen yılmadan, sabırla, fedakârca çalışan, gecesi gündüzü olmayan sağlık personeline aittir.”
“Saldır, nasılsa bir şey olmaz” anlayışına prim veren mevcut yasa, bir an önce değişmelidir.
Caydırıcı cezalar olmaz ise, “biz adam olmayız.”
Sağlık sektörüne yönelik şiddete karşı kanun değişikliği Meclis’te bekliyor.
Umarım bir an önce çıkar.
Sağlık çalışanlarına sözel şiddet dâhil şiddet uygulayanların, sadece ceza almaları yetmez, “öfke kontrolü eğitimi ”ne de tabi tutulmaları gerekir.
Bence ruhsal bir sorun olduğu için ek önlemler de gerekli.
***
Dr. Asım Güzelbey ile başladık onunla bitirelim.
“Normal ruh sağlığına sahip bir insan, kendini iyileştirmek için uğraşan, bir sağlıkçıya saldırır mı? Tabii ki hayır.
Bence işin püf noktası burada.
Bu gibi insanların, mahkemeden önce, bir psikiyatri kliniğinde yatması ve akıl sağlığı raporu istenmesi gerekir.
Bu merkez de, “Elazığ Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi” olmalıdır.
Orada 7 gün müşahadede kalsınlar, sağlıkta şiddet diye birşey kalmaz.
Ben 1972 de, psikiyatri stajını orada yaptım. İyiki de orada yapmışım.
Bu söylediğim asla ironi değil, nedeni ise şudur.
Şimdi, yarı zamanlı olarak, Estonia’da yaşıyorum ve Eraeetendistskuul isimli bir okulda, ders veriyorum.
Bu arada, Tallinn’de restorant sahibi bir arkadaşım var, “Terrass Restaurant”, geç saatlere kadar çalışır, gece saat 02.00 gibi restorantı kapatır
Bir gün eve gidiyor. Hava yağmurlu ve soğuk, yolda hiç kimse yok ama kırmızı ışık yanıyor.
Arkadaşım, yavaşlar sağı solu kontrol eder ve kırmızı ışıkta gecer.
Kimseler yoktur ama kameralar tesbit eder.
3 gün sonra, polisten bir mail gelir.
Sonrası malum, çok fazla olmayan bir para cezası ve geçici ehliyet iptali.
İşte, püf noktası burada. Ehliyetinin ne zaman iade edileceğinin suresi psikiyatri’den alacağı rapora bağlı.
Tam 6 ay, psikiyatri’ye gidip geldi. Testler vs vs. Hadi, bundan sonra, bizim arkadas kırmızıda geçsin, sarı da bile asla.
***
Diğer bir olay sağlıkla ilgili.
Estonia’da bir komşum var, Loksa Hastanesi’nde calışır.
Estonianin sağlık sistemi, bizden çok geride. Hastalar saatlerce doktor bekler.
Bir protez ameliyatı için en az 6 ay sonraya randevu verilir. Uzman hekime ulaşmak ise mucizelere bağlıdır.
Birgün komşuma, sağlıkta şiddeti sordum.
Kapı yumruklayan?, Doktora yumruk atan…?
Bıçak veya silah çeken diyemedim.
Anlayamadı. Çünkü buralarda böyle olaylara rastlanmaz.
Bence, sağlıkta şiddet TV de Sefer Hoca’nın dediği gibi, cezayı 2 yıldan 4 yıla cıkarmakla önlenmez.
Benim önerimi, hayata geçirin, sağlıkta şiddet, bıçak gibi kesilir.