Bir önceki yazımda 14 Mayıs’ta yapılan Meclis seçimindeki başarısızlığın bir hezimet olduğunu, 28 Mayıs CB seçimlerinin ise Kılıçdaroğlu’nun yüksek performansına rağmen yenilgi ile sonuçlandığını yazmıştım. Kimse üzerine alınmıyor ve sorumluluk üstlenmiyor. Sağır Sultan da biliyor ki, bazı CHP’li belediye başkanları ve taşra teşkilatları uzun süredir düşük bir kapasite ile çalışmaktadır.
CHP örgütleri; yıllardır; broşür-afiş-pankart işleri ile uğraşmayı, sosyal medyada iktidara yüklenmeyi, STK ziyaretlerini, seçim güvenliği çalışmalarını, festival ve şarkı-türkü organizasyonları yapmayı siyaset olarak algılıyor.
Bunlar yapılmasın demiyorum ama örgütün birincil görevi siyaset üretmek ve halkın gönlünü-güvenini kazanacak faaliyetlerde bulunmaktır. Bir de güç odaklarının önerdiği değil, halkın sevdiği ve karşılığı olan adayların belirlenmesi son derece önem taşımaktadır.
CHP’de yapılan çalışmaların bir plan dâhilinde ve eşzamanlı olarak yapıldığı kanaatinde değilim. Örneğin Antalya ilinde CHP örgütlerinin alan ve saha çalışmasını etkin olarak yürüttükleri ve insanların gönüllerine dokunduklarına şahit olmadım. “Körler sağırlar, birbirlerini ağırlar…” Seçimler lüks otellerde ve arkadaş ofislerinde boş muhabbet ve viski içilerek kazanılmıyor. Sosyal demokrat bir partinin kırsal kesimden işçiye, köylüye esnafa dokunamaması ve güven bunalımı nedeni ile oy alamaması, ancak örgüt kapasitesinin düşüklüğü ile açıklanabilir.
Önümüzdeki Kurultay sürecinde, seçimlerde yaşanan taktik ve stratejik yanlışlıkların tartışılacağını sanıyorum. Belki de genel başkanlık değişimi de gündeme gelecektir. Kişisel düşüncem odur ki, Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanması, kimlik ve inanç üzerinden siyasete son verecek, toplumun farklı katmanları arasında “ortak değerler” üzerinden sosyal barışı sağlama imkânı olabilecekti. Lakin bu fırsat kaçmış görünüyor.
CHP, ben kendimi bildim bileli kendi içerisinde kavgalı bir parti. Bunu da parti içi demokrasi ile açıklıyorlar. Birlik ve beraberliğin olmadığı… Ortak bir amaç, bir dava etrafında toplanılmadığı sürece, “aynı tas aynı hamam” devam edecektir. Bu yapı ile CHP’nin başına kim gelirse gelsin, sonuç değişmez!
Kişisel düşünceme göre, CHP’de teşkilatı başarısızlığa iten yapısal sorunların ele alınması ivedilikle gerçekleşmelidir. 2023 milletvekili seçimlerindeki hezimet, bu sorunların çözümü için tam bir fırsattır. CHP; sadece MYK’sını değiştirerek yoluna sağlıklı devam edemez. Bu sorunlar, CHP’nin merkez ve taşra örgütlerinin yeniden yapılandırılması ile aşılabilir.
Açık ve net söylüyorum. Birinci turda kendisini seçtirmek için çalışanlar bile ikinci turda kendisini beklemeye aldı. İkinci turda başarının anahtarı neydi? Birincisi, oy vermeye gitmeyen kişilerin oy vermeye yönlendirilmesi… İkincisi ise Cumhur İttifakı’na oy verecek seçmenin ikna edilmesiydi. Bu konuda bir çalışmayı, CHP teşkilatlarında göremedik. Ne gördük? Kapalı Yol ’da, ev ve bahçelerde broşür dağıtma veya fırlatma yarışını gördük.
Türk demokrasisi için gerçek bir sosyal demokrat partiye ihtiyaç vardır. Bu parti de köklü ve kurumsal yapısı ile CHP olmalıdır. Eğer CHP, bu çizgiye çekilmez ise Kemalistlerin ve Ulusalcıların kavgası ile vakit öldürür. Sağda ise ülkenin değerlerini benimsemiş, insan haklarına ve evrensel değerlere bağlı bir Parti için yapısal değişime ihtiyaç duyulmaktadır. Keşke İYİ Parti, bu görevi yerine getirebilse, MHP ekseninden kurtulabilseydi.
Dünyanın her yerinde sosyal demokratlar örgütlü, disiplinli ve çağdaş partilerdir. Genellikle de asker ya da sivil seçkinlerin oylarına değil, sol değerlere sahip, kendisini dışlanmış ve ezilmiş gören kesimlerin oylarına talip olurlar. CHP, sosyal demokrasinin gerektirdiği değerlere dönmeli… Emek, demokrasi, özgürlük gibi kavramlara sahip çıkarak… Evrensel hukuk, insan hakları ve demokratik ilkeleri hayata geçirmelidir.
CHP; ilkesi ve değeri olmayan, sürekli renk değiştiren, partiyi kişisel çıkarlarına alet eden, bulunduğu makamı aile şirketi gibi yöneten safralardan kurtulmalıdır. Bu tür insanların olduğu yerde liyakat, ilke ve değerler yerine, “çıkar ilişkileri ve tanış olma” gibi faktörler devreye girer.
Günümüz siyasetinde partiler, eleştiri-öz eleştiri mekanizmasını işlettiği, reel politikaları belirlediği ve kabul ettiği bir sistemle başarıyı yakalayabilir. Bu sadece CHP’nin değil, tüm muhalif partilerin duyarlı olması gereken bir konudur. İki yıldır seçimin kazanılması ile ilgili değerlendirme ve saptamalarda bulunuyorum. Lakin görünen o ki; her partide yanlış, vasat, çıkar ilişkilerine dayalı, popülist siyasete karşı güçlü bir toplumsal itiraz yükselmiyor. O nedenle de bizim kapsamlı ve yapısal bir dönüşüm çağrımız zayıf kalıyor. Muhalefetin bu zafiyeti iktidarın ve Erdoğan’ın işine yarıyor. Cumhuriyet’in 100. yılında yapılan genel seçimlerde Recep Tayyip Erdoğan girdiği 16. seçimden de galibiyetle çıktı.
21 yıl iktidarda kalmanın yarattığı yıpranmışlık, sığınmacı sorunu, özgürlük alanlarının daraltılması, hukukun üstünlüğünün çiğnenmesi, yüksek enflasyon, hayat pahalılığı ve 50 bini aşkın insanımızın hayatını kaybettiği deprem felaketine rağmen Erdoğan tıpkı 2018’de olduğu gibi yüzde 52’den fazla oy alarak bir kez daha seçilmeyi başardı.”
Normal şartlarda hiçbir demokratik ülkede bu sorunlarla seçime giden bir iktidar kazanamaz. Bu nedenle Millet İttifakı’nın hem Mecliste hem de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde başarı ile çıkacağını hayal ve umut ediyordum ama millet vize vermedi.
Peki, Kılıçdaroğlu neden kaybetti? Başka bir aday ile seçim kazanılabilir miydi?
Bir ihtimal seçim kazanılabilirdi. Zira kilit seçmen, zannedildiği gibi HDP değil milliyetçilerdi. Benim adayım, hem AKP’den hem de MHP’den oy alacağını düşündüğüm İlhan Kesici ya da Mansur Yavaş’tı.
Olmadı! “Baş Başa Bağlı Baş Meşverete bağlıdır” dedik ve değişim için Kılıçdaroğlu’na destek verdik. Kılıçdaroğlu’nun bilgisine, dürüstlüğüne ve deneyimine kimse laf söyleyemez! Lakin Türkiye’de dengeler gözetildiğinde seçimin riske gireceğini, özellikle İç Anadolulu ve Karadenizli seçmenin Kılıçdaroğlu’na sıcak bakmadığını, buna bazı Doğu illeri de eklenince seçimi Erdoğan’ın kazanabileceğini Kral Çıplak 1-2 isimli kitaplarımda gerekçeleri ile birlikte açıkladım.
Kılıçdaroğlu, CHP’yi bulunduğu yerden alıp en üst düzeye getirerek ya iktidar olacak ya da AKP’ye yakın bir oy alarak güçlü bir muhalefet olmalıydı… Olmuyor! Bunca seçim kaybedildikten sonra ne kadar değerli ve dürüst bir lider olsa da, ne kadar çok beğensek de Kılıçdaroğlu’nun koltuğu sallanıyor.
Kılıçdaroğlu seçim meydanlarında sürekli “değişim” dedi. Değişimi savunanların, değişimi gerçekleştiremedikleri zaman hiçbir bahanenin arkasına sığınmadan koltuğunu; halkın ve örgütün beğendiği bir arkadaşına bırakması gerekir.
Bunun adı onurlu bir vedadır.
MYK değişimi demeyin! Bu değişim zaman kazanma için bir göz boyamadan ibarettir. Bu MYK, Kılıçdaroğlu aleyhine bir karar alabilir mi?
Tabi ki, “Hayır”
Yerel seçimler yaklaşıyor. Mahalli seçimlerde de değişim isteyelim ve değişim rüzgârları ile seçime girelim. Değişim olmaz ise bu seçimlerde AKP’ye hediye edilir!
CHP listesinden girip, hiçbir katkı koymadan sıvışan küçük partileri haftaya yazacağım.