Elâzığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Enes Kara, bıraktığı yazılı ve video mesajlarında hem ailesini hem de yurdunda kaldığı bir tarikatı suçlayarak intihar etti.
Bu olay internet paylaşımları ile hemen yayıldı. Böylece tarikat ve cemaatler konusu, yeniden ülkenin gündemine oturdu.
Nedir tarikat ve cemaatler?Çoğu kez tarikat ve cemaatler birlikte anılmasına karşın, aslında birbirlerinden birçok özellikleri ile ayrışan oluşumlardır.
Tarikat; kelime anlamı olarak, “Allah’a ulaştıran yol” ve onu tanıma yollarından her biri manasına gelir. Tarikatlar, insanlardaki meşrep (davranış biçimi-yaradılış) farklılığından doğmuştur. Bugünkü anlamıyla bir şeyhin etrafında toplanan müritlerin tekke ortamında muhtelif usullerle eğitilmesidir.
Cemaat ise bir gurubun belirli bir oranda da olsa içine kapanıp, kendi kurallarını ve dayanışma bağlarını oluşturarak bir topluluk haline gelmeleridir. Cemaat yapılanması ortak bir inanca ya da bir kimlik duygusuna dayanır.
Tarihsel süreç içerisinde, Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında önemli rol oynayan tarikat ve cemaatler; Selçuklu ve Osmanlı’nın özgün düşünce ve inanç sisteminin oluşmasında da etkili olmuşlardır.
XII. yüzyılda ortaya çıkantarikatların bazıları,günün şartlarına göre kendilerini yenileme ihtiyacı duymamışlar, içlerine kapanarak gizemli bir yapıya bürünmüşlerdir. Osmanlının son zamanlarında ve cumhuriyet döneminde yabancı istihbarat örgütlerinin kontrolüne geçen bazı tarikat ve cemaatler, İslam’la ilgili olmayan birçok adet ve sapık uygulamaların merkezi haline gelmişlerdir. Amaç; İslam toplumu içerisine tefrika ve fitne sokarak halkı birbirleri ile düşman etmektir.
Ayrıca Büyük Ortadoğu Projesini gerçekleştirmek için “Yeşil Kuşak Projesi’ ortaya konulmuş, “Ilımlı İslam” modeli ile ABD ve İsrail’in istihbarat örgütleri, birçok cemaat ve tarikata el atmış ve bunları amaçları doğrultusunda kullanmıştır.Örneğin; Karargâhı ABD’de olan ve 15 Temmuz Darbesi’ni yapan FETÖ…
Kilit soru şudur: Müslüman coğrafyasında mantar gibi türeyen tarikat ve cemaatlere neye dayanarak kurulmaktadır? Ya da İslam dini veya Kuran tarikat oluşumuna nasıl bakmaktadır? Sordum, soruşturdum. “Kuran’da tarikat kavramı yoktur!” Tam tersine, Kuran, Al-İmran Suresi, 105 Ayette: “Ve kendilerine açık deliller geldikten sonra, fırkalara ayrılıp, ihtilafa düşenler gibi olmayın! Ve işte onlar, onlar için “azim azap vardır” denilmektedir.
İslam dini ve kitabı Kuran, tarikat ve cemaat oluşumlarını teşvik etmemekte, önüne gelenin tarikat kurması veya tarikata girmesini Kuran’ın açık bir hükmünü ihlal olarak görmektedir.Zira Kuran, Müslümanların parçalanıp bölünmemesini öğütler. Eğer Kuran öngörseydi, peygamberimiz zamanında ya da dört Halife Dönemi’nde de tarikat, tekke, dergâh, zaviye gibi kuruluşlar olması gerekmez miydi? Yoktur!Tekrar etmek gerekirse; Peygamberimiz bir şeyh, Kur’an da bir tarikat kitabı olmadığına göre; “Tarikatlar, mezhepler ve cemaatlerin hiçbiri, ilahi ve kutsal bir niteliğe sahip değildirler.”
O halde “Tarikat ve cemaatler kapatılsın!” Tarihsel süreç içerisinde kurulan ve sadece din hizmeti yaparak İslamiyet’in yayılmasında ve kökleşmesinde, halkın birlik ve beraberlik içerisinde kardeşçe yaşamasında, etkin rol oynayan tarikat ve cemaatleri anlamadan, iyi bir şekilde analiz etmeden, topyekûn suçlamak doğru bir yaklaşım değildir.
Halkımız; “dinini imanını öğrensin, ahlaklı bir nesil yetişsin, alnı secdeye gelsin, kötü alışkanlıklardan ve arkadaşlardan uzak dursun” gibi düşüncelerle doğru ya da yanlış, çocuklarını bazı tarikat ve cemaatlere ait yurt ve okullara göndermektedir.Baskı ve yasaklama ile bunu engelleyemezsiniz! Zira insanlar anlayış ve inançlarını isteseniz de zorla değiştirmiyor.
Siyasetle uğraşmayan, devleti ele geçirme gibi bir derdi olmayan, sadece samimiyetle Allah yolunda hizmet eden ve din öğretisinde bulunan tarikat ve cemaatleri bir kenara bırakırsak; Bazı tarikat ve cemaatlerin iyi niyetli ve samimi olduğunu söylemek güçtür. Buna kim karar verecek? Tabi ki, hukuk çerçevesinde devlet. Devlet; geleceğimiz için büyük tehlike olacak bazı cemaat ve tarikatları çok iyi izlemeli ve bunların zararlı faaliyetlerine fırsat vermemelidir.
Bir tarikata, cemaate, girmeden de iyi bir Müslüman pekâlâ olunur. Bu tarikat e cemaatler neden büyüyor? İki temel nedeni olduğunu düşünüyorum. Birincisi dine olan ilgi…İkincisi ise bir yere mensubiyet duygusu… Bu iki nedeni iyi kullanan siyasal İslamcılar, kendilerine göre bir din uydurarak, bazı tarikat ve cemaatleri kolayca yönlendirdi. Allah yolunda Kuran’ı tebliğ ve öğretmek ile görevli olması gereken bu oluşumlar;
*Taraflarından mutlak teslimiyet istemekte ve özgür iradelerine ipotek koymaktadırlar.
* İslam Allah ile kul arasında aracı kabul etmezken, bazı tarikat ve cemaatler; şeyhlerini (ölüsünü dahi) putlaştırmakta ve onu Allah ile kul arasında aracı göstermektedir.
* Müritlerine, “Bir lokma bir hırka” ya da “şükür ve sabır” tavsiye ederek, kendileri lüks bir hayat sürmektedir.
* İslam’da imtiyazlı sınıf yokken, tarikat ve cemaatlerin içerisinde çeşitli unvan ve adlarda imtiyazlı bir sınıf oluşturulmaktadır.
* Hiçbir sınır tanımadan, her şeyi mubah görerek; şirket, vakıf, dernek adı altında kamufle bir şekilde faaliyet yürütmekte ve milyonlarca dolar gelirle parasal güç elde etmektedirler.
*Siyasette ve bürokraside etkin olmak, devlet kadrolarında yer almak için kıyasıya mücadele vermekte, her türlü kumpas ve iftiranın içerisinde yer almaktadır.
Gerçek din; sevgi, ahlak ve adalet getirir.” Uydurulmuş din ise felaket…Deveye sormuşlar:Neden boynun eğri? Deve demiş ki; Nerem doğru ki? Gerçekte şu anda ülkede doğru giden ne var ki? Sosyalistin, yurtseverin milliyetçinin, Atatürkçünün bolca sahtesi olduğu gibi, İslamcının da sahtesi icat edildi.
Bizdeki tarikatların çoğu, devletçi bir geleneğe sahiptir. İktidara kim gelirse onun gemisini yüzdürürler. Siz hiçbir şeyhin ya da tarikat liderinin, ülkede görülen yolsuzluklardan, yanlış uygulamalardan, yaşanan adaletsizliklerden ve geçim sıkıntısından şikâyet ettiğini veya eleştiri getirdiğini duydunuz mu? Duyamazsınız! Her dönemde iktidarı destekledikleri için bir sorun da yaşamazlar.
Tarikat ve cemaatlerden en çok şikâyet eden “Ulusalcı” ve sözde “Laik” kesim, bugünkü ortamın yaratılmasının en büyük mesulüdür. Neden mi? Bir zamanlar laikliği kendilerine göre tanımlayarak, dini kesimlere karşı baskıcı ve yasakçı bir tutum sergilediler de ondan.
28 Şubat’ta yapılan baskılar bunun açık bir örneğidir. Halk, bu uygulamalara tepki göstererek AK Partisini iktidara getirdi. Halbuki Laiklik, dinin devlete, devletin dine müdahale etmemesini gerektirir. Lakin geçmişte devlet, dini alana sürekli müdahale ederken, şimdi de iktidarda söz sahibi olan İslamcılar, sürekli devlete müdahale ederek, devlette kadrolaşma yarışına giriyor. Ne demiş Necip Fazıl: “İki tip tanıyorum, bu devrin utanmazı; Biri dinde hokkabaz, biri küfür cambazı…”
“Sahte ya da uydurulmuş dine karşı tabii ki, gerçek İslam da var.’ sahtesini görüp, gerçek İslam’a yüz mü çevireceğiz?” Cevabımız kocaman bir “Hayır” olacaktır. Din bu milleti bütünleştiren asli unsurlardan birisidir.
Geçmiş uygulamalar göstermiştir ki, cemaat ve tarikatların iyi-kötü ayırt edilmeden yasaklanması çözüm olmuyor. Kapatılan, “merdiven altı” ya da “yeraltı” dediğimiz yapılanmalara gidiyor ve radikalleşerek büyüyorlar.
En büyük tehlike budur.
Cemaat ve tarikatların tamamen kapatılmasını istemek, dini istismar eden ve ikbalini din savaşlarında gören kişi ve partilerin ekmeğine yağ sürecektir. Bakın, Devlet Bahçeli bile tarikat ve cemaatleri savunur hale geldi. Oy kaygısı ve ikbal endişesi insanları farklı yönlere savurabiliyor.
O zaman ne yapılmalı? Kanaatime göre; bu tür oluşumlar açık sisteme entegre edilmeli ve sivil toplumun denetimine bırakılmalıdır. Bunlar içerisinde afyona dönüşmüş, yasadışı oluşum ve yapılanmalara ise asla müsaade edilmemelidir. Devlet, bu tarikat ve cemaatlerin para akışını takip edebilse, zaten büyük mesafe alır! Devlet olmanın gereği budur.
Ayrıca hak hukuk ve adalet kavramlarına önem verilse, gençlere özgür iradeleri ile okul veya yurtlarını seçme hakkı tanınsa, bu konuları tartışmayız. Bu sorun; koltuk sevdasından, iktidar hevesinden, oy toplama stratejilerinden daha önemlidir. İnsanı her şeye zorlayabilirsiniz ama özgürlüğünü elinden alarak, baskı altında yaşamaya zorlayamazsınız. Ve Enes, tüm çarelerin bittiği yerde ölümü çare görmüştür.
Önemli olan insan hayatıdır.” İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın.”
Günün Sözü: “Ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır.
Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
Mustafa Kemal Atatürk