Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmeye çalıştığı, tüm gözlerin Rusya’nın üzerinde olduğu şu günlerde, Rus siyasi hayatına ve tarihine merak sardım. Bu yazımda Boris Yeltsin’in, Rus devlet başkanlığına seçilişinin kısa öyküsünü anlatmaya karar verdim.
Bugünü iyi anlamak için dünü bilmek gerekir. Tarih bilgisi ve bilinci olmayan kişiler, dış politikayı ve ülkeyi iyi yönetemez. O nedenle tarih hem ibret hem de ders almak açısından önemli bir kaynaktır. Aksi halde, günlük meseleler ile boğuşurken, “Atı alan Üsküdar’ı geçer.”
Bildiğiniz üzere, ABD ve bazı AB ülkelerinin ağızlarından demokrasi sözcüğü hiç düşmez. Lakin kendilerine uşak yönetimler olduğu zaman onların demokrasi anlayışını sorgulamak hiç akıllarına gelmez! Siz ABD yöneticilerinin, Suudi Arabistan, Mısır ya da BAE yönetiminin totaliter ve otoriter olduğuna dair bir söylemini işittiniz mi?
Dünyada ikinci süper güç gösterilen Rusya da öyle… Ukrayna peyk ülke olmayı kabul etse, Putin işgal hareketine kesinlikle girişmezdi. “Al birini vur ötekine…” ABD, Rusya ve Çin emperyalist devletlerdir.
Şimdi size ilginç bir hikâye aktaracağım. Yeltsin gibi alkolik ve yeterince donanımı olmayan biri, dünyanın iki süper devletinden birinin başına nasıl geldi ya da nasıl getirildi?Bu hikâyeyi okurken, hayretler içinde bazı ülkelerin kaderi ile nasıl oynandığını göreceksiniz!
İnşaat mühendisi Yeltsin, Gorbaçov’un devlet başkanı oluşundan hemen sonra Moskova’ya çağrıldı ve Komünist Partisi Moskova şefi oldu. Aynı zamanda POLİTBÜRO üyesi yapılan Yeltsin, 1987’de Gorbaçov tarafından görevden uzaklaştırıldı. Hemen ardından, reformcu Gorbaçov’a muhalefet ederek, daha radikal reformları savunanların lideri haline geldi.
1991 yılına girildiğinde Gorbaçov, bir askeri darbeyle devrilmek istendi. Darbecilerin tankları Moskova’ya girdi. Boris Yeltsin, darbecileri hain ilan edip, hızla Rus Parlamentosuna gitti ve oradaki tanklardan birinin üzerine çıkarak, tüm dünya televizyonlarının canlı yayınladığı tarihi bir konuşma yaptı.
Oana kadar olaylara duyarsız kalan, olup bitenleri evlerinde,televizyonlarının başında korkuyla izlemekte olan bazı Ruslar, cesaretlenerek sokağa çıktı. Yeltsin’in etrafı coşkulu bir kalabalıkla sarılmıştı. Halkın kararlılığını gören darbeciler kaçmak zorunda kaldı.
Yeltsin, Rusya’nın en sevilen adamı haline gelmişti. ABD ve Batı Avrupa ülkeleri, Yeltsin’in darbecilere karşı başarılı direnişini demokrasinin bir zaferi olarak görüyor, sözde demokrat Yeltsin’i çılgınca alkışlıyordu.“ABD’nin bu işle ne ilgisi var?” demeyin. “Politik Propaganda Oyunu” ortaya konulmuş veyazılan senaryoya uygun olarak da yürütülmüştü. Politik Propaganda Oyunuile “propagandacılar bir grubun istekleri yönünde halkın bir konu veya olayla ilgili görüşlerini değiştirmeyi amaçlarlar.”
Yeltsin, yapılan başkanlık seçiminde oyların %57’sini alarak Rusya’nın seçilmiş ilk başkanı oldu. Rus Komünist Partisi kapatıldı ve Sovyetler Birliği’nin dağılmış olduğu resmen açıklandı.
Rus ekonomisi iyice bozulmuştu. Yeltsin, bozulan Rus ekonomisini düzeltmek için, IMF ve Dünya Bankası’na başvurdu. Yani bir nevi bu iki ABD kuruluşuna teslim oldu. Rusya, ABD kapitalistlerine göre, içerden fethedilmişti.
“Rusya’da neler oldu neler…”“Faizler yükseldi, devlet yatırımları durdu. Sosyal harcamalarda büyük kesintiler yapıldı. Başta gıda maddeleri olmak üzere tüm tüketim maddelerinin fiyatları çılgınca arttı. Dev ölçekli fabrikalarda üretim durdu, çoğu kapandı. Kadınlı erkekli milyonlarca kişi işsiz kaldı.
Rus parası değer kaybetti, Rus halkının bir ömür boyu oluşturduğu birikimler buharlaştı. Ulusal gelir yarı yarıya azaldı, Rus halkı fakirleşti. OLİGARK denilen bir avuç vurguncu dolar milyarderi oldu.
Özelleştirme adı altında devletin fabrikaları, yeraltı ve yer üstü zenginlikleri yağmalandı. Yağmacılar kimdi, dersiniz? Yeltsin’in etrafını kuşatmış Yahudi kökenli Rus politikacılar ile bazı iş insanları… Bunların arkasında da ABD’nin Siyonist bankerleri ve şirketleri bulunuyordu ve her türlü desteği veriyordu.”
Kısaca Rus halkı, açlık sınırına dayanarak kötü bir bunalıma girdi. Olsun, mutlu bir azınlık yaratılmıştı. Onlar hallerinden memnundu.Rus halkı fakirleştikçe, içerden ve dışardan Yeltsin’e olan övgüler de artıyordu. Yeltsin, “dünya lideri” muamelesi görüyordu.
Rus halkının feryatlarını duymayan ya da görmezlikten gelen Yeltsin, kendisinin radikal olarak nitelendirdiği reformların süreceğini açıkladı. Kendi adamlarının ve parlamentonun uyarılarını bile dinlemedi.Direnen gitti!
Siyasi iktidarları genellikle ekonomi götürür. Ekonomik sıkıntılar ve işsizlik Yeltsin’e karşı siyasi hareketleri beraberinde getirdi. Parlamentoda iki cephe oluşmuştu. Yeltsin’i sevenler ve karşı olanlar… Rus halkı da parlamento misali karpuz gibi ikiye bölünmüştü!
Peki, Yeltsin ne yaptı? 1993 yılında “Ulusa Sesleniş” konuşması ile Parlamentoyu kapattığını, tüm yetkileri kendisinde topladığını açıkladı. ABD’nin övdüğü demokrat Yeltsin, birden otoriter bir lider haline dönüşüverdi. Lakin Rus Parlamentosu bu karara boyun eğmedi. Yeltsin görevden alındı, yerine yardımcısı atandı.
İşler çığırından çıkmıştı. Halk, sokaklara dökülerek Yeltsin aleyhine gösteri yapmaya başladı. Bir zamanlar tankın üstünde Yeltsin’in etrafını saran halk, bu sefer Yeltsin karşıtı sloganlarla yeri göğü inletiyordu.
“Halkın Adamı” ya da “Halkın Lideri” olarak seçilen Yeltsin, iktidarda güçlü olduğu dönemlerde ordunun ve güvenlik kuvvetlerini kendisine bağlı olması için özel bir yapı oluşturmayı başarmıştı. Yani halkın tarafını bırakan, devletçi politikaları benimseyen ve bürokratik oligarşiye teslim olan Yeltsin; güç zehirlenmesi yaşıyordu. Çılgınca bir karar vererek, kendisini görevden alan Rus Parlamento’sunu topa tutturdu.
ABD, tepki gösterdi mi? Hayır. ABD Başkanı Bill Clinton, Yeltsin’in bu eylemini, demokrasinin savunulması olarak gördüğünüduyurdu. Yani Yeltsin’e destek verdi. Tıpkı FETÖ darbe teşebbüsüne verdiği destek gibi…
ABD’nin de desteğini alan Yeltsin, Moskova’nın denetiminde özerk bir cumhuriyet kurmak amacıyla Aralık 1994’te Çeçenistan’ı işgal etti. Ancak Çeçenlerin güçlü direnişi karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. Bu olay Yeltsin’i iç politikada zor durumda bıraktı.
IMF’ye teslim olan Rusya’nın, dış borçları çok artmıştı.Bu borçları ödemek ve kendisine yandaş olabilecek ve onu her halde destekleyecek bir iş adamları zümresi yaratabilmek amacı ile Yelsin, “Özelleştirme Yağması” başlattı.
Rusya’nın en büyük fabrika ve işletmeleri Yeltsin yanlısı iş insanlarının eline geçti. Bazı devlet kuruluşları ve kıymetli arazileri yok pahasına Yahudi asıllı Rus OLİGARKLARA satıldı. Bu Rus iş adamları, elde ettikleri haksız kazanç ile ulusal medyanın ve bankaların büyük çoğunluğuna sahip oldular.
Karlı olmayan medya sektörüne bu iş adamları niye girmişti? Tabi ki, Yeltsin’in talebi ile… Zira Yeltsin, ikinci kez Başkan olmak istiyordu.
Alkol bağımlısı olan ve iki kez kalp krizi geçiren… Hastalığı nedeni ile evde torun sevmesi gereken Boris Yeltsin’in, ikinci kez devlet başkanlığına seçilmesi zor değil, imkânsız gibi görünüyordu.
Bu hikâye size tanıdık gelmiş olabilir. Lakin olay yeri Rusya…Devamını önümüzdeki hafta yazacağım.