Bir düşüncenin bilinçli ya da bilinçaltına dayatmak suretiyle insanlara kabul ettirilmesi mümkündür.
Bunun en bildik yöntemi, “algı yönetimidir” ve “hedef kitleyi istenen bir fikir ve amaç üzerinden inanma, ikna olma sürecine sokmanın” adıdır.
“Hileli yönlendirme” ya da “manipülasyon” olarak da bilinir.
Geçmiş yıllarda, “toplum mühendisliği” ya da “psikolojik savaş”, “psikolojik harekât” gibi, kavramlarla da ifade edilmiştir.
Aslında algı yönetiminin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir.
Kâhinlerin, büyücülerin, sihir yapanların kitleler üzerindeki etkisi, kitleleri yönlendirmede kullandıkları ritüeller, semboller, söz ve eylemler vs. algı yönetiminin ilk örnekleri olarak sayılabilir.
Bugün teknik anlamda bunu Türkiye’de en etkili biçimde kullanan guruplar var. Profesyonel ekiplerle çalışan bu insanlar, CIA patentli algı yönetimi alanında uzmanlaşmış durumdadır.
Günümüzde bu yönteme, sıradan bir işletmeden tutun da büyük devletlere kadar ihtiyacı olan herkes başvurmaktadır.
Özellikle siyasetçiler…
Toplumlar; yeni ortamlara, yeni kanunlara, farklı yöntemlerle alıştırılır.
Bu nasıl olur?
Eldeki medya kanaları, toplantılar ve reklamlarla kitlelerin algıları değiştirilir ya da var olan durum olduğundan farklı gösterilir.
Böylece insanların zihnini yönetmek, çoğu zaman da manipüle etmek mümkün olur.
Bunun için, halkın zevkleri, beğenileri, kişiliği, görünümü, beklentileri ve inançları çok iyi belirlenir ve ona göre algı yönetimi uygulanır.
Sosyal medya da algı yönetiminin en etkili ve en eğlenceli silahlarından biridir. Sosyal medya “ortaya çıkaran sebep” olmaktan ziyade “kolaylaştırıcı/şekillendirici” rolüyle karşımıza çıkmaktadır.
Algı yönetimlerinin bir kutsalı olmadığı gibi merhameti ya da ahlakı da yoktur.
Ne gerekiyorsa kullanır.
Din ise din… Irk ise ırk… Mezhep ise mezhep… İdeoloji ise ideoloji…
Her şeyi kendi hedefine tahvil eder.
Demokratik kurumları arızalı, milli gücü zayıf ve milli birlik bilinci oluşmamış ülkeler ve toplumlar hileli yönlendirmeye her zaman açıktır.
İçeride zaten var olan devlete, demokratik sisteme olan güvensizlik dışarıdan gelecek etkilere karşı bir savunma yaratılmasına fırsat vermez.
Toplum, alt-üst kimlik, hemşerilik, cemaatçilik, mezhepçilik, politik veya ekonomik çıkarcılık kavgaları içerisinde bütün gücünü enerjisini birbirlerine karşı kullanan katmanlara dönüşür.
Gerçek tehdidi algılamada kör, sağır olan toplum, olmayan bir tehdit yaratıp kendi kendilerine hasım olurlar. Gruplar için birinin varlığı, diğerinin yok olma sebebi olarak görülür.
Toplumun tüm sinir ve komuta merkezleri örtülü veya gizli operasyonlarla ele geçirilir.
Algı yönetimleri; sahte, yapay, yanıltıcı, ikna edici ve nihayet aldatıcıdır.
Önce korku-endişe yaratılır arkasından da yaratılan bu duyguyla bireyler bilinçsiz bir şekilde savunma güdüsüyle bir araya getirilir.
Kendilerinden farklı olanlara yani dışarıya kapanmaya yönlendirilirler. Bu yolun etkinliğini keşfeden PKK, korku ve şiddet yoluyla geniş kitleleri örgüte kazandırmıştır.
Hayal ürünü toplumsal korkularla… İnsanlar birbirinden uzaklaşır ve ötekileşir.
Arap baharı ile başlayan devrimsel olaylar, Libya ve Suriye’de devam eden iç savaşların hepsi bir algı operasyonları ile başlamıştır.
Bunun için, manipülatörler bazı yöntemleri kullanırlar.
Yöntemlerden birincisi “belirsizliktir.” Algı yönetimini kullananlar net değildirler, sınırlarını çizmezler.
Hayal güçlerini ortaya koyarlar. Dün beyaz dediklerine bugün siyah demeleri mümkündür.
Rotalarını çıkarları neredeyse oraya çevirirler.
İnsanların sevdikleri ve duymak istedikleri şeylerden bahsederler.
Gittikleri yere göre, söylemleri değişir.
Örneğin Kadıköy’de FB aleyhine konuşmazlar.
Nabza göre şerbet verirler.
Başlangıçta, gücü eline geçirene kadar kendisini zayıf, hedef aldığı kitleyi güçlü gösterir ki, kimse gardını almasın.
Hitler bu yöntemi iyi kullanmıştır.
Kısa boylu, komik bıyıklı, bağırıp-çağıran bir adam, Alman halkına zararsız ve ilginç gelmiştir. Böylece stratejik bir avantaj yakalamıştır.
Manipülatörler; insanları iyi gözlemlerler. Böylece sınıflandırmayı ve ötekileştirmeyi başarırlar. Bu sınıflandırma sayesinde İnsanların zevklerine, inançlarına ve kimliklerine göre yönlendirme daha kolay hale gelir.
Bir diğer özellikleri de hitap ettikleri kitlelere, “aynı dünyanın insanı” izlenimi yaratmalarıdır. Bu durum bağımlılık yaratır, güveni artırır.
Bu yöntemi Stalin iyi kullanmıştır.
Bürokrasiyi kendisinde birleştiren Stalin, kimseyi yetkilendirmediği, tüm gücü kendinde topladığı için, onun onayı olmadan halk hiçbir sorununu çözemiyordu.
Yoldaş Stalin’in sorunları bizzat kendisinin çözdüğünü gören halk, onu daha çok seviyordu.
Aslında bu bir algı yönetimiydi.
Akıl oyunları ve göz boyama (illüzyon) da bir yöntemdir.
Buna en iyi örnek Hasan Sabbah’tır. Çeşitli akıl oyunları ile Alamut Kale’sini ele geçirmiş, “hint keneviri” sayesinde kendisine bağlı bir ordu kurarak onlara cenneti vaat etmiştir.
İnanılmaz hedefler göstererek akıl karıştırmış, böylece her istediğini müritlerine yaptırmıştır.
Devlet adamlarına suikastlar gibi…
FETÖ lideri Gülen de bu yöntemi iyi kullananlardandır.
Manipülatörler, kitlelere sürekli söylemlerini tekrar ederler. Aynı şeyleri farklı şekillerde söylemekte mahirdirler.
Suyu yavaş ısıtmayı severler.
Tekrar ettikleri söylemleri, ele geçirdikleri medya ile birleşince, kitleleri manipüle etmek hiç de zor değildir.
Propaganda biliminin kurucusu Joseph Goebbels, “algılar gerçeğe dönüşür” demiş, Hitler’i başa geçirdiğinde ise bu tanımını daha da kısaltarak “algılar gerçektir” sonucuna varmıştır.
Düşünceleri yönetmenin yolu duygulardan geçer.
Halkın yoğun duygularını hissedip, ona göre söylem geliştirmek gerekir. Bu nedenle manipülatörler, halkın görmek istedikleri şeyleri gösterir, göz ardı etmek istediklerini ise saklar.
Onlara duymayı istedikleri şeyleri sürekli dile getirirler.
Çoğunluğun kültürünü, değerlerini, tutumlarını ve hassasiyetlerini çok iyi kullanırlar.
Bazı liderlerin acı çeken insanları arayarak, kendisi de o acıyı çekiyor gibi davranmaları son derece etkili bir silahtır.
Yoksa işsiz birinin zengin bir liderin etkisine girerek peşinden koşması, “öl de ölelim, vur de vuralım” sloganları atması, sosyal sınıf gerçekliğine aykırıdır.
Bir arkeolog olan, İngiliz ajanı Lawrence bu yöntemi en iyi kullanan kişilerden birisidir.
Lawrence Araplarla duygusal bir bağ geliştirerek, düşüncelerini değiştirmiş ve Türklere karşı yönlendirmiştir.
Onların adetlerine göre davranmış ve kendi dillerini konuşarak etkilemiştir.
Rahmetli Süleyman Demirel’de kitleleri dalgalandırır, kendine has şivesiyle her yörenin hassasiyetlerine göre konuşurdu.
Etkileme sanatını iyi kullanmış…
Bu sayede altı kere gitmiş, yedi kere gelmiştir.
Bazı politikacıların ev ev gezerek fakir sofralarında oturmaları da bir nevi algı yönetimidir.
“Ben sizden üstün biri değilim, bak sofrana oturuyorum” mesajını vererek dostane davranırlar.
Ve bunu sosyal medyada paylaşarak kitleleri etkilemeye çalışırlar.
En önemlisi de, kendi isteklerini, karşı tarafın isteği gibi hissettirmeleridir.
Bu kural, algı yönetiminin altın kuralıdır.
“ Beni milletim istiyor, halka hizmet için adayım” ya da “bu göreve halk istediği için adayım” gibi söylemler halk arasında daha etkili olmaktadır.
“Kendi istemiyor ama halkı için bunca sorunlarla boğuşmak zorunda kalıyor, gece gündüz halk için çalışıyor” algısı yaratmanın başka bir yolu yoktur.
İnsan kandırılmaya ve aldatılmaya yatkın bir varlıktır.
Bizim inancımıza göre de en iyi manipülatör şeytandır.
Kendisini gizler. Sürekli insanları çeşitli yol ve vaatlerle kandırarak istediği gibi yönlendirir.
Algı yöneticileri de böyledir.
Değişik kılıklara girerek, taktik ve tekniklerini sürekli yenilerler.
Çiftlikbank olayının arkasında da bu yatar. Genç bir Tosun, milleti dolandırarak sırra kadem bastı.
Niçin üye oldun?
“Ne bileyim? 500.000 üye sayısı olan bir organizasyonda herkes aptal değildir diye düşündüm.”
İnsanlar güçlü olanın yanında yer alıyor.
Ne taraf kalabalıksa o tarafa yöneliyor.
FETÖ örgütünün bu derece kök salmasının arkasında da bu gerçek yatmıyor mu?
Algı operasyonları ile çok güçlü görünmek…
ABD Irak’ı işgal etti.
Gerekçesi neydi? Saddam’ın nükleer silahları…
Algı operasyonları ile dünya buna inandırıldı ve operasyona haklı bir gerekçe yaratıldı.
ABD eski Dışişleri Bakanı Colin Powell açıkladı: “Irak’ta nükleer bir silah yoktu”
Ne önemi var?
“Atı alan Üsküdar’ı geçti.”
Önemli olan, bunun zamanında fark edilmesi ve önlem alınmasıydı.
Bugün Türkiye’de algı yönetimi siyasetçiler tarafından da çok yönlü olarak yoğun ve etkin olarak kullanılmaktadır.
Bir taraf; “Türkiye yönetilemiyor, o halde ülke batıyor” algısı yaratmak isterken…
Diğer taraf; “her şey güllük gülistanlık” ya da “, ”ekonomik göstergeler iyi gidiyor” gibi bir algı peşindedir.
Birçok gazetenin aynı manşetlerle çıkması bunun bir göstergesidir.
Gündem sağlık politikası ya da ekonomi iken, esnafı, sanayiciyi köylüyü ve işsizliği konuşması gerekenlerin, “bayrağı indirtmeyeceğiz, ezanı susturmayacağız” noktasına gelmeleri, dikkatleri bu yöne çekme isteklerinden başka bir şey değildir.
Çünkü kitleler bayrak, ezan, vatan ve devlet gibi değerlere karşı hassastır.
Benim gibi…
Burada önemli olan, toplumun çoğunluğunun aslında doğru ve iyi bir şeyler yapılıyor olmasına inanmalarını sağlamaktır.
Gerisi gelir.
Toplumun çoğunluğunu ikna etmek için, tanınan, sevilen, güvenilen popüler ve entelektüel figürlerden destek alınması, algı yönetimlerinin başvurdukları yöntemlerden birisidir.
Algı yöneticileri, en çok kimlerden nefret eder biliyor musunuz?
En çok kendisini çözümleyenlerden…
Rakibi ve hasmı gibi görür.
Çünkü özgüvenli bireyler, dik duran ve kendinden emin bir tavır sergileyen kişilerdir.
Bu kişilerin manipüle edilmesi kolay değildir.
Günün Sözü: “Bir şeyin gerçek olmasından daha önemli olan, o şeyin gerçek olarak algılanmasını sağlamaktır.”
Henry Kissinger