Bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimi normal şartlarda 2023 yılında yapılacak. Lakin burası Türkiye… Gündem o kadar hızlı gelişiyor ki, kesin bir şey söylemek imkânsız.
İktidar cephesinin mevcut cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile seçime gideceği belli.
Ya muhalefet?
Muhalefet cephesinin izleyeceği yol hala tartışılıyor. Bunda bir gariplik yok ama zaman su gibi akıp gidiyor. Bir bakmışsınız 2023…
Millet İttifakı’nın adayı kim olacak? Tartışmaların içeriğine bakıldığında realiteden oldukça uzak görünüyor.
Ana muhalefet partisi CHP’nin oyu taş çatlasa yüzde otuz… O da kemik seçmeni ellerinde tutarlarsa… Malum Muharrem İnce parti kurma aşamasında ve Sarıgül ‘de parti kurdu.
Alacakları oy, deveden kulak olsa da, psikolojik bir baskı unsurudur.
O halde CHP, istediği adayı koyup %50+1 oyu nasıl alacaktır? Bu konudaki tartışmalar gerçeği yansıtmıyor.
“Hayali cihana değer…”
Ne diyor aklı evveller? “Neden sağcı bir adaya oy verelim?”, “Koskoca CHP kendi içinden bir aday çıkaramıyor mu?”, “CHP dışındaki bir adaya oy vermeyiz!”
Bu tepki, isyan ya da yakınma… Adını ne koyarsanız koyun boştur. Önce partinizi toplumun geniş kesimlerinden oy alabilecek hale getirmeniz gerekir.
CHP lideri, farklı siyasi partilerin temsilcileri ile iyi bir strateji ortaya koymuş, bu sayede başta İstanbul ve Ankara olmak üzere büyükşehir belediyelerin çoğu kazanılmıştır.
CHP oylarını mı artırmıştır? Tabi ki; “Hayır…” Bu başarı, farklı düşüncedeki insanları bir muhalefet bloğunda buluşturarak gelmiştir.
Demokrasi ve hukuk cephesi…
2023 yılında Millet İttifakı; seçime, bir “çatı aday” stratejisi ile gitmek zorundadır. Karşılarında halkın nabzını sürekli ölçen bir usta siyasetçi Erdoğan bulunmaktadır.
Erdoğan… Bunca olumsuz koşullara rağmen kazanırsa, bu iktidar cephesinin başarısından ziyade, muhalefetin başarısızlığı olacaktır.
Bunu bilir, bunu söyleriz.
Muhalefet; toplumsal karşılığı olan, her kesimden oy alabilecek, ülkeyi normalleştirecek bir adayla seçime gidebilecek mi?
Şu ana kadar muhalefeti birleştiren tek konu, ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e dönüşdüşüncesidir. Yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, adalet gibi kavramların, CHP ve İYİ Partinin başı çektiği muhalefet cephesini giderek güçlendirdiğini görüyoruz.
Ekonomik durgunluğun ve mutfaktaki yangının etkisini de unutmamak gerekir.
DEVA ve Gelecek Partisi’nin de muhalefet cephesine yakın durduğunu söylemek gerekir.
Allah var iyi muhalefet yapıyorlar. DP ve Saadet Partisi ise oy oranından ziyade toplumda özgül ağırlığı olan partiler…
DP Ordu milletvekili Cemal Enginyurt tek başına bir muhalefet… Saadet Partisi ise ilkeli bir siyaset peşinde…
Bu durumda; “Şu aday olursa oy vermeyiz” veya “Bu aday olmazsa oy vermeyiz” falan diye konuşanların CHP tabanını temsil nitelikleri yok. İstenilen aday ile değil, seçimi kazanacak “stratejik aday” ile seçime gidilecek ve stratejik oy kullanılacaktır.
CHP, eski CHP değildir.CHP’nin daha solunda yer alan- uzlaşma karşıtı bir aydın zümrenin parti tabanı üzerindeki etkisi de sınırlıdır. Bunlar, “istemezük cephesidir.” Bakmayın siz onların sesinin gür çıktığına… Onlara sorun! Mansur Yavaşı ’da, Ekrem İmamoğlu’nu da istemezler.
Mütedeyyin Türk insanı, siyasi gerekçelerle kavga etmek veya düşman kaplara bölünmek istemiyor. Siyasi ve sosyal realitelerin farkında olarak oyunu kullanacaktır.
Şu anda tartışılan isimler aslanın önüne yem olarak atılıyor. İstiyorlar ki, çabucak yıpransınlar.Çünkü bir sonraki seçime hangi şartlar altında nasıl bir atmosfer içinde gideceğimizi ve kimlerin adaylığının öne çıkacağını şimdiden bilmenin imkânı da yoktur.
Sonuç olarak; ana muhalefet partisinin mevcut oy oranı itibarıyla Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendi başına ve “klasik CHP’li” bir adayla başarılı olma şansı bulunmamaktadır.
İktidar hukuk ve demokrasi alanındaki yanlışlıklarını sürdürür, tencerede dert kaynamaya devam ederse…Uzlaşma ile belirlenecek bir aday seçimi kazanabilir.
Başa baş bir seçim bizi bekliyor.